Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
04.12.2012

Anma Mekânları: Kim ve Ne İçin?

<< TÜM HABERLER

Meltem Aslan

Meltem Aslan, Almanya’nın geçmişiyle yüzleşme deneyiminde örnek olabilecek iki farklı anma mekânını yazdı: Topography of Terror ve Schöneberg’deki bir okulun anma duvarı.

Almanya’nın geçmişiyle yüzleşme deneyiminde iki farklı anma mekânından bahsetmek istiyorum. [1]Birincisi Terörün Topografyası Dokümantasyon Merkezi.  Bu Merkez, Berlin’de, Gestapo’nun ve SS’in merkezi, işkencelerin yapıldığı Gestapo hapishanesinin olduğu, 1933 ile 1945 arasında nasyonal sosyalizm terörünün merkezi yapılarının bir arada toplandığı yerde kurulmuş.

Savaş sırasında burada bulunan binaların çoğu yıkılıyor. 1960 ve 70’lerde yıkıntılara dokunulmuyor,  buranın tarihi ile fazla ilgilenilmiyor. 1987’de ilk olarak bir sergi, binalardan kalan yıkıntılarla “Terörün Topografyası” adı ile açılıyor. Daha sonra mekanı yeniden düzenlemek üzere açılan yarışmayı, Berlinli Mimar Ursula Wilms ve Mimar Profesör Professor Heinz W. Hallmann mekanı yeniden tasarlayarak bir dokümantasyon merkezine çevirmek üzere verdikleri proje ile kazanıyorlar ve Mayıs 2010’da Terörün Topografyası Dokümantasyon Merkezi açılıyor.

Almanya’nın faillere odaklı ilk anma mekanı olan Terörün Topografyası Dokümantasyon Merkezi’nin Almanya’daki bir çok anma mekanı içinde özel bir yeri var. Başkentin merkezinde bütün bir Nazi terörünün işleyiş mekanizmalarını belge ve fotoğraflarla ortaya koyan bu mekân başlangıçta çok tartışılmış. “Failleri de hatırlamak gerekli mi?” tartışmasının sonucunda faillerin ve kurdukları sistemin ideolojik arka planını, yapısını anlamadan bu suçların neden işlendiğini anlamanın zor olacağı görüşü hakim olmuş. Bundan sonra bazı başka anıtlarda ve anma mekânlarında artık failler de ele alınmaya başlanmış.

Katliamlar ve devlet suçları ile yüzleşmede failler genellikle işin yargı boyutunda gündeme geliyor. Yani suçların cezalandırılması için açılan davalarda veya bazen de hakikat komisyonlarında. Her ne kadar yargılamalar ve suçun cezalanması son derece önemli olsa da, terörün topografyası gibi anma mekânlarının toplumsal hafızanın nasıl kurulduğuna yönelik olarak faillerin kullandığı yapısal altyapıyı ve mekanizmaları anlamada önemli bir rolü var.

Mekanda üç tane sürekli sergi var. Bunlardan birincisi “Terörün Topografyası: Wilhelm ve Prinz-Albrecht Caddeleri’nde Gestapo, SS ve İmparatorluk Güvenlik Merkezi”, üçüncü imparatorluk döneminde SS ve polis teşkilatının yapılanışına ve Avrupa’da işledikleri suçlara odaklanıyor. Fotoğraf ve belgelerle tüm imparatorluğun polis teşkilatının, güvenlik teşkilatının, hepsinin nasıl tek bir şahıs, Himmler, altında toplandığını görüyorsunuz. Bütün polis teşkilatı SS ile birleştiriliyor. Böylece polisler de SS’in görevlerini icra edebiliyorlar. 1939’da savaş başladığında toplu kurşuna dizmelerde polislerin de fail olduğunu belgelerle izliyorsunuz.

1

Bir panoda Gestapo’nun çıkardığı “tedbiren tutuklama” yetkisi anlatılıyor. Komünist aktiviteleri sebebiyle tedbiren tutuklama yasası ile tutuklanan, yıllarca bu mekanın bodrum katındaki hapishanelerinde işkence gören ve Gestapo’nun kararı ile toplama kampına gönderilen binlerce insandan birkaçının öyküleri var duvarlarda belge ve fotoğraflarla. “Tedbiren tutuklama” şöyle tanımlanıyor: Tedbiren tutuklamanın amacı devleti ve halkı her türlü devlet düşmanının girişiminden korumaktır. Gizli polisin görevi devlet düşmanlarına karşı en sert tedbirleri almaktır; tutukluluk süresi boyunca ve tutukluluk süresi bittikten sonra da.

1

Bir başka panoda 9 – 10 Kasım’da sonrasında caddelerdeki cam kırıklarından ötürü Kristallnacht (kristal gece) olarak da anılan 100’e yakın Yahudi’nin öldürüldüğü, 30.000’in toplama kamplarına gönderildiği, 1000’in üzerinde sinagogun yakıldığı Kasım Pogrom’u anlatılıyor.

Özellikle hemen savaş sonrasında 1950 ve 60’larda Alman ordusunun Nazi teröründe rolü olmadığı, SS’in tamamıyla ayrı bir yapı olduğu çok güçlü bir inançmış. Terörün Topoğrafyası Dokümantasyon Merkezi’nde ancak 1995’te ilk kez bir sergi ile sorgulanmaya başlayan bu inancın doğru olmadığını gösteren belge ve fotoğrafları da görüyorsunuz.

1

Diğer iki sürekli sergi “Berlin 1933 – 1945: Propaganda ile Terör Arasında” ve mekanın tarihini anlatan “Tarihi Mekan: Terörün Topoğrafyası” adlı açık hava sergisi. Bu üç serginin yanı sıra geçici sergiler de yapılıyor. Örneğin Gestapo’nun hapishanesinden fotoğraf ve belgeler veya Nuremberg Mahkemeleri. Ayrıca konu ile ilgili etkinliklerin düzenlendiği salonlar ve 25.000’in üzerinde kaynak olan bir kütüphane de var. 2011’de mekanı 800.000 kişi ziyaret etmiş. Terörün Topografyası Dokümantasyon Merkezi, Berlin’deki anma mekanları içinde en çok ziyaret edilenlerden biri.

Faillere odaklı bir mekânda akla gelen sorulardan biri de yakınlarının bu mekâna nasıl tepki verdiği. Bizi gezdiren merkez yetkilisinin anlattığına göre bugüne kadar yakınlarla sorun yaşanmamış. Hatta bazı faillerin yakınlarının çalışmalarından bahsedildi: Örneğin, Nazi Almanya’sının silahlanma bakanı ve Hitler’in yakın dostu, Nuremberg’de yargılanıp 20 yıl hapse mahkûm edilen Albert Speer’in kızı Hilde Schramm’ın kurduğu “Zurückgeben” (Geri Verme) Vakfı.  Hilde Schramm babasından kalma tabloların nasıl babasının eline geçtiğini çok iyi tahmin ettiğinden uzun süre bunlarla ne yapacağını bilememiş. Sonra bunları satıp özellikle Yahudi kadınlara sanat ve akademik çalışmalarında destek veren bir vakıf kurmuş.

Ben gezerken kaçınılmaz olarak hep Türkiye’yi düşündüm.  Ermenileri ve azınlık pogromlarını, Dersim’i, askeri darbe dönemlerini,  90’ları, bir gün JITEM’in “topografyasının” sergilenmesini. Binlerce zorla kaybedilenin, faili meçhulün failleri meçhul olmaktan çıkar mı böylece diye düşünmeden edemedim. Ya da 12 Eylül terör devletinin bütün yapısını, doktorlarıyla, yargıçlarıyla, işbirliği yapan sivil kurumlarıyla ve failleriyle ifşa edecek bir merkez olabilir mi Ankara’nın ortasında belki bir gün?

Öğleden sonra bambaşka bir anma mekânı bambaşka hayaller ve acaba’lara yol açıyor kafamda.

Berlin’in Schöneberg bölgesindeki sokak lambalarına asılan Nazilerin Yahudilere koyduğu yasakları gösteren tabelaları ve yine bu bölgede (ve Almanya’nın diğer şehirlerinde de) evlerin önüne kaldırımlara koyulan anma taşlarını daha önce buraya yaptığım bir ziyarette görmüştüm. Bunların her ikisi de başlı başına ayrı bir yazı gerektiren çok etkileyici anma girişimleri, ancak bu defa daha önce görmediğim bir okul projesinden bahsetmek istiyorum.  1995’te bu mahallede anma tabelalarının enstalâsyonu mahalle sakinlerinin bu konuda başka girişimler de başlatmasına olanak sağlıyor. Bu mahallede yaşayan 16.000’e yakın Yahudi’nin 6.000’i öldürülmüş. Mahalledeki bir okul 5-6 sene önce 5. sınıf öğrencileri ile bir proje başlatıyor. Öldürülen 6.000 Yahudi’nin her birinin isim, adres, doğum ve ölüm tarihlerinin bulunduğu bir kitaptan çocuklar bir yönüyle kendilerine yakın buldukları bir kişiyi seçiyor. Bu aynı isim olabilir, adresleri yakın olabilir, doğum günleri aynı olabilir… Her çocuk bir tuğlaya, seçtiği kişinin ismini, onu düşündüğünü ve o kişinin doğum ve ölüm tarihlerini yazıyor. Bu tuğlalar üst üste konarak okulun bahçesinde bir anma duvarı oluşturuluyor. Bugüne kadar 1000’in üzerinde tuğlayla örülmüş bu duvar. Her sene yeni gelen öğrencilerle büyümeye devam ediyor ve 6.000’e tamamlanana kadar devam etmesi planlanıyor.

1

Bu defa da bir gün Muş’ta, Van’da, Diyarbakır’da,… çocuklar oralarda oturmuş olan Ermeni aileleri için bir anma duvarı yaparlar mı acaba diye hayal kuruyorum. Ya da Galatasaray Meydanı’nda yıllardır yılmadan oturan Cumartesi Anneleri’nin zorla kaybedilen evlatları için bir duvar yapar mıyız bir gün?

Bugünün Almanya’sındaki geçmişin ağır mirası ile yüzleşmeye yönelik çalışmalara, anıtlara, anma mekânlarına bakınca insan, Almanya’da bu ağır mirasla baş etmenin kolay olduğu yanılgısına kapılabilir. Almanya örneğinde savaşın sonunda müttefik devletlerin yaptırımları, Nürnberg mahkemeleri, Almanya’nın tazminatlar ödemeye zorlanması şüphesiz kolaylaştırıcı etkenler. Ancak aslında Almanya’da herkes size toplumdaki gerçek yüzleşmenin, toplumsal hafızanın oluşumunun hiç de öyle savaş sonrası kendiliğinden gelişen kolay bir süreç olmadığını anlatıyor. Her ne kadar savaştan hemen sonra müttefiklerin yaptırımları ile bir çok adım atıldıysa da gerçekten ne olduğunu, nasıl olduğunu sorgulama ancak bir kuşak sonra faillerin 68 kuşağı çocuklarının anne babalarına “ne yaptınız? neden?” diye sormasıyla başlıyor. Toplumsal hafızayı canlı tutan bu tür anma mekanları ancak 80’ler ve 90’larda yapılmaya başlıyor.

Bu anlamda her ne kadar devletin resmi kabulü ve devlet yapısının değişmesine yönelik adımlar kritik bir öneme sahip olsa da, toplumsal hafıza daha çok yaşadığımız mekânlarda nelerin yaşandığının kaydının tutulması, bunların gündelik hayatta şimdiki ve gelecek nesillere aktarılması ile mümkün oluyor. Terörün Topografyası Dokümantasyon Merkezi başkentin orta yerinde yüzyılın en büyük insanlık suçlarının nasıl planlandığını, hangi yapılarla mümkün kılındığını faillere odaklanarak gözler önüne seriyor; hafızamızdan silinmesine izin vermeyerek “bir daha asla” yaşanmamasını sağlamayı hedefliyor. İlkokul çocuklarının tek tek tanıyarak, anarak isimlerini yazdıkları tuğlalarla ördükleri duvar ise gelecek nesillere yaşananları aktararak “bir daha asla” yaşanmamaları için hafızayı canlı tutuyor.


[1] Bu yazı Alman Büyükelçiliği ve Berlin Avrupa Akademisi’nin 19-23 Kasım arasında Türkiye’den gazeteci ve sivil toplum temsilcileri için düzenlediği “Geçmişin Ağır Mirası” adlı 5 günlük Berlin ziyareti sonrasında kaleme alındı. Alman Büyükelçiliği ve Berlin Avrupa Akademisi’ne teşekkürler.
[2] Fotoğraflar için Gülay Kayacan’a ve Thad Smith’e teşekkürler.