Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
19.03.2013

Gökkuşağının Peşindeki Çocuklar

<< TÜM HABERLER

 

Akşam – Tuğçe Tatari

Genellikle herkesin en az bir tane öğretmeni ile birlikte çekilmiş toplu sınıf fotoğrafı vardır. Yaşlar ilerler, hayat herkesi başka bir köşeye savurur. Beklenmedik bir anda belki bir çekmecenin dibinde belki yıllar sonra tekrar karıştırılan bir kitabın arasında rastlarız o fotoğrafa ve anılarımıza boğuluruz… Maalesef her çocuğun hatıraları bir diğeri kadar özlemle hatırlanmaz. Çünkü kiminin çocukluğu sadece acıyı ve hüznü temsil eder.. İşte gazeteci İrfan Aktan da metin yazarlığını üstlendiği Bûka Baranê (Kürtçe’de Yağmurun Gelini anlamına geliyor. Yani Gökkuşağı.) adlı belgeselde aniden eline geçen sınıf fotoğrafının ardından çıktığı yolculukla ülkenin gerçekleri ile iç içe geçmiş çocukluk anılarına geri dönüyor.

Belgesel, 1989 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinin Befircan (Karlı) köyünde ilkokul öğrencilerinin okulun bahçesinde çektirdikleri bir fotoğraf ile başlıyor. Fotoğraf çekildikten 23 yıl sonra o fotoğraftaki çocuklardan, biri yani İrfan Aktan, diğer bir sınıf arkadaşının düğünü için köye dönüyor ve fotoğrafta yer alan 10 çocukluk arkadaşı ile bizi 1989’dan bu güne bir yolculuğa çıkartıyor. Bölgede yaşananlarla paralel olarak köyün ve çocuklarının yaşadıklarına tanıklık ettiriyor. Köy, 90’larda artık PKK militanlarının da, askerlerin de uğrak yeri haline geliyor. Baskılar, gözaltılar başlıyor. Aynı zamanda da köyden dağa çıkmalar. Çocuklar korkuyu, ölümü, şiddeti, kaybetmeyi çok kısa bir süre içinde öğreniyor. Ve gerilim filmlerini izlemelerinin bile sakıncalı bulunacağı o yaşlarda, filmleri aratmayacak gerginliklerin arasında yaşamaya mahkum oluyorlar.

Sınıf öğretmenlerinin kararıyla bir yoklama esnasında isimler değişiyor. Azad İzzet oluyor Rojhat İsmail, Serbest de İrfan…

Kürtçe’den başka bir dil bilmeyen çocuklar ‘kürtçe konuşmak yasak’ denildiğinde Türkçe de bilmediklerinden susmayı, sessiz kalmayı tercih ediyor. O yıllarda köyde yaşananlar sadece Kürtçeyasağı ve isim değişikliği değil elbette. Çatışmaların arasında, bombalar, ölümler, yanan evler ve işkence gören ebeveynler arasında geçen bir çocukluktan söz ediyoruz. Çocukluk anılarını belgeselde anlatanlardan biri de Özgen Canan. Sorusu can yakıyor; “Bir askerin babana dayak attığını görsen o askeri sevebilir misin?”
Bu belgesel ve benzeri çalışmalar çok kıymetli. Belki bugün çoğunluk tarafından ilgi görmüyor olabilir ama bir toplumun uyanışı, geçmişi ile yüzleşmesinin en önemli ayağı; konunun birinci dereceden muhatabı ve mağduru olmuşların hayatına dokunmaktır. Şüphesiz; karşımızdakini tanımanın, onu anlamanın en iyi yolu çocukluğuna, çocukluk acılarına dokunmaktır. 90’lı yıllarda sadece Befircan’da değil ülkenin bir çok yerinde sayısız çocuğun çocukluk hakkı ellerinden alındı. Geçmişleri, aileleri, köyleri yok edildi..

Sırf o çocuklara olan borcumuz yüzünden bile kalıcı barışı ve eşit haklarla sağlanacak yeni bir yaşam düzenini desteklememiz, barışı, huzuru bilmemiş çocuklardan çaldığımız geleceklerini iade etmemiz gerekiyor. Hafıza Merkezi’nin hazırladığı Bûka Baranê şimdilik sadece özel gösterimlerle izleyici ile buluşuyor. İnternet sayfasından takip ederek gösterimleri yakalayabilirsiniz. Tavsiyem kaçırmamanız hatta ailenizin tüm fertlerinin de izlemesine önayak olmanızdır. Barışmak için anlamak, anlamak için ise tanımak gerekir.