Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
13.08.2017

‘Hafıza’ ve ‘adalet’: İktidarlar için en büyük tehdit

<< TÜM HABERLER

Yazan: İnci Hekimoğlu 

Yayımlandığı yerArtı Gerçek 13 Ağustos 2017

Murat’ın ‘suçu’ sadece sembolik genel yayın yönetmenliği değil belli ki. Böyle bir dönemde ‘Hakikat Adalet Hafıza’ peşinde koşan bir merkezin eş direktörü olması.

İçerdeki gazeteciler, insan hakları savunucuları boşuna hapishanelere tıkılmadılar. İktidarı ayakta tutan iki temel unsura, toplumsal belleğin zayıflığı ve yalanların karşısına dikilip, hakikat –yüzleşme-adalet dediler.

Toplumların ve rejimlerin niteliğini belirleyen yüzleşme ve hakikat gibi bu iki temel olgunun rolünü en iyi açıklayan örneklerden biri son dönemde çok gündeme gelen Trabzon Maçka’daki çatışmalar ve o bölgede yükselen milliyetçilik oldu.

Konu bu değil ama indymedia.org’da Tamer Çilingir’in “Trabzon Maçka’da neler oluyor” başlıklı yazısında yer verdiği şu cümleler bunu anlamak için yeterli:

“Bütün mesele ‘…AKP’nin toplumsal dayanakları…’na indirgenmiştir. 
Peki 100 yıllık cumhuriyet tarihinin dayanakları? 353 bin insanın hayatına mal olan soykırım? Pontos’tan 200 bin insanın binlerce yıllık topraklarını terk etmek zorunda oluşu? Geride kalanların ‘en iyi Türk’, ‘en iyi Müslüman’ olduklarını ispat etme çabaları? 
… Pontos’ta karşımıza çıkan Türk ırkçılığı, gericilik, yozlaşma ancak Pontos insanının kendi geçmişiyle yüzleşmesiyle sonlandırılabilir. 
Geçmişiyle yüzleşemeyenler, yozlaşırlar. Tarihte yaşanmış kavgaların, haksızlıkların sebepleri anlaşılmadan bugünü anlayamayız.”

İşte bu yüzden Yüzleşme ve Hakikat, iktidarların duymaya bile tahammül edemedikleri kavramlar.  Bu nedenle de içerideki gazetecilerin, insan hakları aktivistlerinin ve siyasetçilerin sayısı hızla artıyor.

Murat Çelikkan, cezaevine giren sonuncu gazeteci. Özgür Gündem Gazetesi’ne destek kampanyasına katılan pek çok gazeteci hakkında dava açıldı ama Murat cezaevine gönderildi.

Murat’ın ‘suçu’ sadece sembolik genel yayın yönetmenliği değil belli ki. Egemenlerin manipülasyon ve kara propagandadan başka dayanağı kalmadığı bir dönemde  “Hakikat Adalet Hafıza” peşinde koşan bir merkezin eş direktörü olması.

Hakikat Adalet Hafıza Çalışmaları Merkezi (Hafıza Merkezi), Kasım 2011 tarihinde bir grup avukat, gazeteci ve insan hakları savunucusu tarafından kurulduğunda 2011 yılıydı ve AKP Kopenhag Kriterlerine, Barış Süreci’ne, demokrasiye, insan haklarına dair masallar anlatıyordu henüz.

AKP diye bir partiden değil yalnız Erdoğan’dan söz edildiği bu dönemde ise Erdoğan da artık yalnız imamlardan, hatiplerden bir de sayısı neredeyse seçmen sayısının yarısını geçen ‘terörist’lerden söz ediyor.

Peki Hafıza Merkezi ne diyor?

“…Hatıralarımız şiddet ve adaletsizlikle körelmiş durumda, vicdanlarımız yaralı. Halbuki gerçek demokrasi berrak bir toplumsal hafıza, olanlar üstüne ortaklaşmış vicdan ve mutabakat ile güçlü bir adalet duygusunu gerektiriyor…

Toplumlar açısından da geçmişle yüzleşme -aynen bireyler için olduğu gibi- aslında geçmişten çok bugüne ve geleceğe ilişkin olarak önemli. Çünkü ihlallerin görünür/bilinir, sorumluların hesap verir kılınması ve neticede tüm yasal güvenceleri ile adaletin tesisi, bir yandan toplumsal sağaltmayı gerçekleştirirken diğer yandan güven duygusunu ve birlikte yaşama arzusunu güçlendiriyor…”

Bugünkü iktidar buna katlanabilir mi?

Hele ki Murat’ın iliştirilmiş suçlamalara karşı, egemenlere ve egemenlerin sahneye sürdüğü oyuncuların önüne yüzleşme ve adalete ilişkin utanç verici kanıtları birbiri ardına fırlatırken…

“Doğruları dile getirmenin ve aramanın, halkı haberdar etmenin, gerçeğin farklı veçhelerini göstermeye çalışmanın adı da propaganda değildir. Kaldı ki propaganda sadece kötü gazeteciliktir” dedikten sonra AİHM ve AK kararlarının ilgili maddelerini tek tek sayarak mahkemeye hukuktan bahsediyor.

Ama bundan sonrası daha çarpıcı. Özgür Gündem’in bombalanmasına, çalışanlarının infaz edilmesine neden olan haberleri tek tek sayarak şunları söylüyor:

“Özgür Gündem gazetesi 90’lı yıllarda on binlerce insanın hayatına mal olan çatışmalar sırasında yaptığı habercilikle de halkın haber alma ve gerçekleri bilme hakkı açısından önemini göstermiştir.”

Çelikkan’ın savunmasında, dönemin yetkili ağızlarının PKK tarafından yapıldığını ilan ettiği 1993 yılındaki Batman patlaması, 1992 yılında Midyat’ın Çalpınar Köyü katliamı ve Güçlükonak katliamı faillerinin devlete bağlı güçler olduğunun yıllar sonra yetkililerce de doğrulandığını hatırlatması ve bugün suç kanıtı sayılan haberlerin de yalanlanmadığının altını çizmesi mahkeme kararında muhtemelen etkili olmuştur!

Yani Murat mahkemede de aynı ‘suç’u işlemeye devam ederek, “yüzleş(tir)me ve hakikat”ten geri adım atmadığı gibi, bir de üstüne  “barış”tan söz ederek tamamlıyor savunmasını.

Daha ne olsun…

Şimdi hedefte “Dışarıdaki Gazeteciler” var.

“Gazeteci” demeye dilimin varmadığı, Göbels soytarıları mesleğin yüz akı isimleri epeydir hedefe koydu. Amaç cezaevindeki arkadaşlarımızın sesinin duyurulmasını önlemek, dayanışmayı engellemek ve kara propagandaları önündeki bütün engelleri kaldırmak.

Boşa uğraş…

Erdal İnönü’nün meşhur sözünde vurguladığı gibi:

“Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardır.”