Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
20.12.2012

Maritza Urrutia: Guatemala'da Hakikat ve Adalet Mücadelesinde Kadınlar Çok Önemli Rol Oynadı

<< TÜM HABERLER

Emrah Gürsel

Guatemala’da 1954 yılında liberal demokrat Jacobo Árbenz hükümetine karşı komünizmin yayılmasından korkan ABD’nin desteklediği bir darbe gerçekleştirilerek askeri cunta yönetimi kuruldu. Otoriter yönetime karşı  ayaklanan gerilla hareketiyle devlet güçleri arasındaki savaş 1996’da imzalanan BM destekli barış anlaşmasıyla son buldu. Güney Amerika’daki birçok ülke gibi Guatemala’da da zorla kaybetme, askeri yönetimin gerilla direnişinin destekçisi olarak tanımladığı hareketleri, örgütleri ve kişileri zayıflatmak amacıyla başvurduğu sistemli bir uygulamaydı.

Barış anlaşmasıyla Birleşmiş Milletler tarafından Tarihsel Açıklığa Kavuşturma Komisyonu (Comisión para el Esclarecimiento Histórico, veya CEH) kuruldu. Komisyon, baskı rejiminin arkasında sadece silahlı kuvvetlerin değil; başta yargı organları olmak üzere diğer devlet kurumlarının da bulunduğunu ortaya koydu. Rapora göre şiddetten en çok etkilenen dört bölgede, devlet görevlilerince Maya halkına karşı soykırım uygulanmıştı. Otuz altı yıl süren çatışmalı dönemde öldürülen insan sayısı 200.000’i aşarken bunun % 83’ü Maya % 17’si ise Latino’ydu. Rapor döneme ait ihlallerin % 93’ünün arkasında devlet ve ona ait paramiliter örgütlenmelerin olduğunu belirtmekteydi.

Maritza Urrutia, 1992 yılının Temmuz ayında bir sabah her zaman olduğu gibi oğlunu okula götürmek için yola çıktı. Okuldan eve dönerken devlet görevlileri tarafından kaçırılan Urrutia yasadışı bir gözaltı merkezinde tutuldu ve sekiz gün boyunca işkence gördü. Kendisine ve ailesine yönelik baskı ve tehditler sonucu gerilla örgütü EGP’nin üyesi olduğunu kabul etmek ve kendisine dayatılan sözleri bir video kaydında tekrarlamak zorunda kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra tehditlere daha fazla dayanamayarak ABD’ye kaçtı.

Urrutia’nın  Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi’nde (IACHR) açtığı dava 2003 yılında sonuçlandı ve Guatemala devleti mahkûm edildi. Urrutia ve ailesine önemli miktarda maddi tazminat ödendi. Bu kararda fiziki işkencenin dışında suçun psikolojik işkence boyutuna da vurgu yapılması önemli bir dönüm noktası oldu.

Devlet güçleri tarafından kaçırılan 40 bin insandan çok azı hayatta kalabildi. Bir insan hakları savunucusu olarak Urritia şu anda Hollanda’da yaşıyor ve mücadelesine devam veriyor. Kendisiyle yaşadıkları ve ülkesindeki geçmişle yüzleşme mücadelesi üzerine konuştuk.

1992 yılında Guatemala’daki atmosferi biraz anlatabilir misiniz?

Askeri hükümetlerin veya onların elinde oyuncak olan sivil hükümetlerin uyguladığı politikalara karşı çıktıkları için çeşitli çevrelerden, inançlardan ve toplumsal kesimlerden 40 bin civarında insanın kaybedildiği düşünülüyor.

Guatemala’daki savaş 1960’da başladı ve 1996’da barış anlaşmasının imzalanmasıyla son buldu. Barış görüşmeleri aslında 80’lerin sonlarında başlamıştı. 1992 yılı boyunca savaş devam ediyor olsa da, gerilla grupları ve devlet arasındaki görüşmeler döneme damgasını vuruyordu. Belirli infaz yöntemleri, taraflar arasındaki silahlı çatışmalar ve devlet aygıtlarının gerilla hakkında bilgi edinmek için kullandığı kaçırma ve kaybetme eylemleri devam ediyordu. Toplumda bir baskı ve korku iklimi vardı.

Sizin de kaçırılma ihtimaliniz olduğu aklınıza geliyor muydu?

Siyasi nedenlerle gerilla hareketinde yer aldığım yıllarda her zaman yaşamımdan endişe ettim; kendimi adadığım faaliyetlerin devlet güçleri tarafından takip edildiğini biliyordum. Bu güçler kaçırma, kaybetme ve cinayetleri yıllardır tüm muhalefete karşı, sadece gerillaya değil genel olarak toplumsal örgütlere karşı da, savaşmak için bir yöntem olarak kullanıyordu.

Çevrenizde kaybedilen başka kimse olmuş muydu?

Silahlı çatışma sırasında Guatemala’da okul arkadaşlarımı, akrabalarımı, arkadaşlarımın akrabalarını ve mücadele arkadaşlarımı yitirdim. Guatemala’da ailelerin büyük bölümü bazı fertlerini veya dostlarını kaybetmenin acısını yaşadı. Askeri hükümetlerin veya onların elinde oyuncak olan sivil hükümetlerin uyguladığı politikalara karşı çıktıkları için çeşitli çevrelerden, inançlardan ve toplumsal kesimlerden 40 bin civarında insanın kaybedildiği düşünülüyor.

Siz ve aileniz kaçırılma olayından nasıl etkilendiniz?

Kaçırılmamın birincil etkisi hayatımın son bulacağına ilişkin korkuydu. Bu ülkemizde yaygın görülen bir şeydi ve hepimiz kaybolan kişinin canlı olarak dönemeyeceğini biliyorduk. İşkence izleri taşıyan cesedi, yakınları şanslıysa ülkenin bir yerinde ortaya çıkar ya da çoğunlukla bir daha bulunamazdı. Kaçırıldığım sekiz gün boyunca kaderimin böyle olacağından korktum. Serbest bırakılmamdan sonra da korkunun dışındaki önemli bir etki de ailemin birbirinden kopmasıydı. Ben dört yaşındaki oğlumla beraber iltica etmek zorunda kaldım. Annem, babam ve kız kardeşim ise Guatemala’da kaldı. Beni kaçıranların şart koşmalarına rağmen (Yurtdışına çıkmamalı, ülkede kalmaya devam ederek onlarla işbirliği yapmalıydım), ülkeden ayrılmış olduğum için Guatemala’da kalan yakınlarımın başına bir şey geleceği, cezalandırılacakları korkusu vardı.  Üçüncü olarak, vatanıma bir daha asla dönemeyecek olmanın verdiği acı, aileme ve arkadaşlarıma kovuşamayacak olmanın acısı…

Kurtulduktan sonra ne yaptınız, mücadelenize nasıl devam ettiniz?

Ben bir mağdur olarak intikam arayışında değilim, kendimi tam olarak sağaltabilmem ve ülkemin geleceğinde payımın olabilmesi için kaçırılmamdan sorumlu olanlara ve nedenine ilişkin hakikati bilmeye ihtiyacım var.

Özgürlüğüme kavuştuktan ve yurtdışına çıktıktan iki ay sonra ilk olarak yaşadıklarımı  ABD Dışişleri Bakanlığı’nda ve aynı zamanda Amerikalılar Arası Adalet Mahkemesi’nde anlattım. Sonrasında  Avrupa ülkelerinin bazılarını dolaşarak yaşadıklarımı anlattım. İlerleyen yıllarda, Guatemala devletinin de taraf olduğu Amerikalılar Arası Mahkemesi’nde [Inter-American Court] dava açtım. Tüm bu süreç boyunca, toplumsal hafızanın geri kazanılmasına, adalet ve hakikat arayışına ve çatışmadan mağdur olanların ve bir şekilde ondan etkilenenlerin onurlandırılmasına yönelik çeşitli faaliyetler içinde bulundum.

Bir mağdur olarak talepleriniz nelerdi? Amerikalılar Arası Mahkemesi’nin devleti suçlu bulmasıyla bunların ne kadarı karşılanmış oldu?

Bir mağdur olarak adaletin tecelli etmesini, kanun dışı hareket edenlerin bu suçun bedelini ödemesini, tüm bu kaybetme ve infaz davaları için söz konusu olan cezasızlığın son bulmasını istiyorum. Eğer geçmişin yasadışı suçları mahkûm edilmezse aynı şeyler bugün de yapılmaya devam edecektir. Halklarımızın bugün tecrübe ettiği cezasızlık, geçmişte işlenen suçlarla doğrudan ilişkili. Ben bir mağdur olarak intikam arayışında değilim, kendimi tam olarak sağaltabilmem ve ülkemin geleceğinde payımın olabilmesi için kaçırılmamdan sorumlu olanlara ve nedenine ilişkin hakikati bilmeye ihtiyacım var.

Amerikalılar Arası Mahkemesi’ndeki kararla sadece ekonomik tazminat elde edildi. Fakat her ne kadar kararın sadece  resmi bağlayıcılığı olsa da, sürecin kendisi de ailemin tüm üyeleri ve şahsen benim için önemliydi. Bu bir biçimde hakikatin tanınması ve yaşananların kabul edilmesi anlamına gelmişti.

1

Hangi dönemde ve sizce hangi nedenle Guatemala Devleti kaybetme politikasını uyguladı? Bunun toplumsal ve siyasi sonuçları ne oldu?

Silahlı çatışmanın en başından itibaren Guatemala’da devlet zorla kaybetme gibi planlı infazları uyguladı. Sadece gerilla mensuplarına karşı değil, kendi siyasal, toplumsal ve ekonomik politikalarına karşı çıkan tüm güçlere karşı. Halkımız 60’lı yıllarda çatışmanın başlamasından itibaren psikolojik teröre maruz bırakıldı ve bugün de yaşamaya devam ettiğimiz sürekli ve sistemli şiddet yüzünden korku dolu ve psikolojisi bozuk bir toplumuz. Gerillayla veya başka bir demokratik muhalefet grubuyla ilgili bilgi toplamak için kaybetme bir yöntem olarak kullanılıyordu. Kaybetme açık bir yara, dağılmış bir aile ve ebedi bir acı. Kırsal bölgelerde de kentlerde olduğu gibi bölünmüş halklar ve topluluklar, yaşadıklarını unutamayan toplum kesimleri görüyoruz. Evden çıkıp bir daha geri dönmeyen sevdiklerini unutamayan kesimler bunlar.

Devletin kaybetmeyi toplumu korkutmak, terörize etmek ve tüm bireylerin hakkı olan mücadele veya eylemleri kriminalize etmek için kullandığı açık. Devlet bu politikayı sistematik olarak kullanarak yasaları çiğnemiş, cezasızlığa sığınmış ve toplumun başka herhangi bir kesiminin de aynı şeylerin yapmasına izin vermiş oldu.

Kaybetme politikaları bağlamında cezasızlık, hafıza ve onarım süreçleri şu anda ne durumda?

Hakikat ve adalet mücadelesinde  öncelikle kadınlar çok önemli bir rol oynadı. Ailelerinden bir tek onlar hayatta kalmıştı. Kadın ve yerli kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları ayrımcılık ve eşitsizlikler nedeniyle güçsüz konumdaydılar. Tüm bunlara rağmen tüm güçleriyle yakınlarını bulmak için mücadele etmek zorunda kaldılar.

20 yıldan bu yana mağdurlar, mağdur aileleri sevdiklerini, hakikati, adaleti ve telafiyi  aramaya devam ediyorlar. Kayıpları onurlandırmak ve buldukları bilgilerle adalet sürecini başlatmak için kırsal kesimde ve kentlerde kayıplardan arta kalanları arayan gruplar var. Farklı yerlerdeki  mezarların yerlerini tespit edebilip bu mezarlarda buldukları kanıtları adalete sunmayı başarmış olanlar var. Üst düzey ordu mensuplarına karşı açılmış davalar var. Bu davalar çok karmaşık ve siyasallaştırılmış durumda. Fakat mağdur grupları çok güçlü ve kazanana kadar vazgeçmeyecekler. Hakikat ve adalet mücadelesinde  öncelikle kadınlar çok önemli bir rol oynadı. Ailelerinden bir tek onlar hayatta kalmıştı. Kadın ve yerli kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları ayrımcılık ve eşitsizlikler nedeniyle güçsüz konumdaydılar. Tüm bunlara rağmen tüm güçleriyle yakınlarını bulmak için mücadele etmek zorunda kaldılar.

Hafıza için bir çok toplumsal mekan, anıtlar, bulunmakta; mağdurların anıldığı özel tarihler belirlendi. Olanların unutulmasına karşı güçlü bir mücadele var. Mağdurların ve hayatta kalanların onurlandırılması için belirgin bir mücadele.

Guatemala’daki hakikat ve adalet mücadelesinde önemli dönüm noktaları hangileriydi?

Barış anlaşmalarının imzalanması önemli, akılda kalan bir andı. Başka bir dünyayı hayal edebildiğimiz,, geleceğe umutla baktığımız bir an. Diğer önemli gelişme de Katolik Kilisesi’nin ve uluslararası toplumun silahlı çatışma döneminde olanlarla ilgili raporlar yayımlamasıydı. Bu raporlarla Guatemala’da aslında ne olduğunu, silahlı mücadelenin taraflarının neler yaptıklarını, ilk defa duyabildik. Devlet güçlerinin işlenen suçların yüzde 93’ünden fazlasından sorumlu olduğu ortaya çıktı. Bunlar kişisel olarak ülkemdeki önemli bulduğum, ama başkaları için aynı derecede önemli olmaması mümkün olan gelişmeler. Guatemala sivil toplumu kendi çıkarları için bir tehdit olarak görmeye devam eden, siyasi ve ekonomik iktidarı elinde tutan güçler tarafından keskin bir biçimde bölünmeye, kutuplaştırılmaya devam ediliyor.

Hakikat neden adalet kadar önemli?

Hakikat bir toplumu, bireyleri iyileştirmek için olmazsa olmaz koşul. Hakikatin olmaması görmeden yürümek gibi. Hayatta kalanların acılarına son vermek için hakikate ihtiyacımız var, ölülerimizi gömebilmek için hakikate ihtiyacımız var. Hakikatin kendisi ne kadar şiddetli, acı olursa olsun o  olmadan halklar olarak gelecekle yüzleşemeyiz. Hakikat ve adalet beraber var olur; sadece birine sahip olamayız.

Ayrıca, adaletin sadece sembolik olmasının önüne geçecek, dönüştürücü olması için gerekli şartları oluşturacak bir yol bulmalıyız.


*Fotoğraflar için Zachary Towne-Smith ve Guillermo Pineda’ya teşekkürler.