Ömer Candoruk
Abdülaziz Gasyak
Süleyman Gasyak
Sormaya devam ediyoruz: Cemal Temizöz suçsuz ise #21İnsanıKimÖldürdü? Beraber sormak için kampanyamızı destek
JİTEM’e bağlı çalıştığı ve yöneticiliğini dönemin Cizre Jandarma Komutanı Cemal Temizöz’ün yaptığı iddia edilen çetenin gerçekleştirdiği infazlardan dördü Abdulaziz Gasyak, Ömer Candoruk, Süleyman Gasyak ve Yahya Akman’ın zorla kaybedilmesi ve yasadışı keyfi infazlarıydı.
Olaya dair birbiriyle tutarlı bir bütünlük arz eden farklı tanık ifadelerine göre , Cizre’de hayvan alım satımıyla uğraşan Süleyman Gasyak 6 Mart 1994’te Silopi’de bulduğu koyunları almak üzere taksicilik yapan amcası Ömer Candoruk ile sabah saatlerinde yola çıktı. Yolda aynı köyden iki genç olan Abdulaziz Gasyak (13) ve Yahya Akman’ı (17) da araçlarına alarak Silopi’ye doğru hareket ettiler. Botaş Jandarma Karakolu arama noktasında araçları Adem Yakin, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ ve Yavuz, Cabbar, Selim Hoca ve Tuna kod adlı Cemal Temizöz ile çalışan itirafçılar ve JİTEM elemanları tarafından durdurularak zorla gözaltına alındılar. Ömer Candoruk başlarına gelecekleri anlayınca Bozalan köyü yolunda koyunlar yolu kapattığı bir sırada hareket halindeki araçtan atlayarak kaçmaya çalıştı ancak aracı süren Adem Yakin arkasından birkaç defa kalaşnikofla ateş ederek durdurdu ve yaralı halde arabaya taşıyarak bagaja kilitledi.
8 Mart günü bulunan bedenler üzerinde yapılan otopsi, dört kişinin iki farklı silahtan çıkan kurşunlarla öldürüldüğünü tespit ediyordu. Fakat ilgili tahkikat Cemal Temizöz’ün başında olduğu Cizre İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından yapıldığı için üzeri örtüldü. Öldürülen kişilerin kimlikleri belirlenmiş olmasına rağmen hiçbirinin yakınının ya da görgü şahitlerinin bilgisine başvurulmadı ve olay yeri tespit tutanağına öldürülen dört kişinin, korucu olmadıkları halde ve hatta korucu olmaları yönünde üzerlerinde baskı olmasına ve kabul etmedikleri için devlet güçlerince defalarca tehdit edilmelerine rağmen, Keççan Hesinan Aşiretinin geçici köy korucusu oldukları ve bu nedenle PKK tarafından öldürüldüklerinin düşünüldüğü yazıldı. Bu haliyle evrak görevsizlik kararı verilerek Devlet Güvenlik Mahkemesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi ve bir süre sonra da daimi aramaya alındı.
Olaydan birkaç gün sonra Yahya Akman’ın babası İsa Akman emniyetten bazı kişilerce, Leyla Gasyak da bir tanıdıklarının taziyesinden dönerken kendisini beyaz bir araba ile evinin önüne kadar takip eden Bedran kod adlı Adem Yakin tarafından, olayla ilgili kimseyle konuşmamaları yönünde tehdit edildiler. Aileler daha sonra Ömer Candoruk’a ait Toros marka aracın Cizre’de jandarma istihbarat elemanları tarafından kullanıldığına şahit oldular ancak korktukları için hiçbir yere şikayette bulunamadılar.
Bu olay, hiçbir şekilde örgüt bağlantısı olmayan insanların ‘terörle mücadele’ maskesiyle nasıl katledildikleri, mallarına nasıl el konulduğu ve hak aramalarının önüne nasıl geçildiği, tanık ifadelerinden izaha gerek bırakmayacak kadar açık biçimde ortaya koyuyor. Irak’a ticaret amacıyla gitmekte olan 4 kişinin yolları asker, korucu, itirafçı ve koruculardan oluşan çete tarafında nkesiliyor.Resmi bir gözaltı süreci tıpkı diğer vakalarda olduğu gibi işlemiyor dolayısıyla herhangi bir kayda ne yazık ki rastlanamıyor.Yahya Akman’ın altın yüzüğü için yüzük parmağının kesilmesi ve Ömer Candoruk’un aracına JİTEM üyesi olduğu bilinen birinin el koyması ve bu kişilerin ticaret ile uğraşıyor olması az çok neden öldürüldükleri hakkında fikir oluşturuyor; özellikle çıkar ilişkileri, şahsi menfaatler ve bireysel düşmanlıklar sebebiyle pek çok insanın öldürülmesi arka planıyla bu ifadeleri okuyunca.
Hafıza Merkezi’nin Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler raporunda geçen kayıp yakınları ile yapılan görüşmelerde de Şırnak’ın özellikle de sınır bölgesinde bulunması ve Habur sınır kapısı nedeniyle sınır ticaretnin çok önemli olduğu sık sık vurgulandı. Şırnaklı br hak savunucusu bu yapıyı şöyle anlatmıştı:
“Habur tam br sektördü, Habur tam bir ekonomydi. Habur şeyin elindeydi, özel kuvvetlerin elindeydi. Yani bütün bu şey, faaliyetler yani bu ne bileyim JİTEM’in faaliyetleri veya diğer faaliyetler batıdaki şu bu falan filan Habur’dan finanse edildi. Onun içine çok kirli isimler girdi, işte korucu başları, (…) ondan sonra JİTEM komutanları, valiler (…) vardı o dönemde. Yani işte işin kaçakçılık boyutu, işte araç çalma, haraç boyutu, eroin, her türlü şey girdi o işin içine. Çünkü şey çok genişti, yani o muhtar dediğimiz ya da özerk dediğimiz o alan çok genişti. Yani keyfiliğe çok rahat şey yapıyordu.”
HANIM CANDORUK’UN EŞİ ÖMER CANDURA HAKKINDA İFADESİ
CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
26 MART 2009
Biz 1994 tarihinde mahalledeki baskılar sebebiyle Cudi mahallesindeki evimizden Katran köyüne taşındık. Eşim 72 AN 794 plakalı beyaz toros station araçla taksicilik yapıyordu. Akrabamız olan Süleyman Gasyak eşimi arayarak Silopi’ye gideceğini, işi olduğunu eşimin gelip kendisini almasını istemiş. Ben ortalığın iyi olmadığını, her çağıranla gitmemesini, her gün birilerinin kaybolduğunu söyledimse de eşim beni dinlemedi ve Süleyman damadımız, ayıp olur diyerek gitti.
Ramazan ayıydı, bayrama 7 gün kalmıştı. Akşamüstü eşimin ablası olan Emine’nin evine gittim. Ekmek yapıyorlardı. Telefon çaldı. Görümcem ağlamaya başladı. Ben sordum ama bana o an bir şey söylemedi. Daha sonra ben eve gitmek üzere kalktığımda bana “eve ekmek götür” dedi. Ben “Ömer gelirken ekmek getirir” deyince, görümcem daha çok ağlamaya başladı ve “Ömer’i itirafçılar Botaş’ta tutmuşlar, belki öldürmüşlerdir” dedi. Ben de koşarak kayınbiraderimin evine gittim. Orada da herkes ağlıyordu. Ben ve kayınlarım Cizre’ye geldik. Amcam Cemil güçlü, bize eşimin Silopi’de tutuklu olabileceğini, telaş yapmamamızı, eve geri dönmemizi söyledi. Biz de eve gittik.
Üç gün sonra Cizre’den kayınımı aramışlar ve eşimin öldüğünü, cenazesinin hastanede olduğunu söylemişler. Ben de hastaneye gittim. Diğer ölenlerin de yakınları, akrabaları gelmişlerdi. Hastanenin önü insan, asker, polis, panzer doluydu. Ben içeri girip eşimi görmek istedim. Ancak bana müsaade etmediler. Sonra biz oradaki polise rica ettik, o da bana izin verdi. Ancak eşimi ve diğer 3 kişiyi tabutlara koymuşlardı. O yüzden yüzlerini göremedim. Cenazeleri oradan alıp mezarlığa götürdüler.
Götürülen arabamızı daha sonra Emin Anlar isimli bir şahsın altında gördük. Çevreden bu şahsın JİTEM’e sık sık gidip geldiğini öğrendik. Bu şahsa aracı nereden bulduğunu kardeşim sormuş, emniyetten aldığını söylemiş. Ancak aracın plakasını değiştirmişlerdi ve boyamışlardı. Ama aracın ön kısmında darbe vardı. Kayınlarım da gidip baktıklarında aracı tanımışlar, boyasını kazıyınca bizim aracımız olduğunu anlamışlar. Ama bu tarihten sonra bir daha aracı görmedik.
Daha sonra Agit Malgaz isimli şahsın minibüsle Silopi’den geldiğini, Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada eşimin arabasının da durdurulmuş olduğunu, eşimin kimliğini dışarı doğru attığını görünce şüphelendiğini, Abdulhakim Güven‘in zorla kendi aracına eşimi bindirmeye çalıştığını gördüğünü söylediğini duyduk. Bu konuda Agit Malgaz’ın beyanları alınırsa tüm gördüklerini anlatacaktır. Ayrıca aracı köy yoluna soktuklarında orada bulunan köylüler de görmüş. Bu konuda da Emine Tadik‘in beyanları alınabilir.
2000-2001 yılında, öldürülen diğer kişilerin akrabaları ile birlikte Diyarbakır’a gidip Tahir Elçi’ye vekâlet verdik. Dava açıldı, ancak tanıklara rağmen bu şahıslar beraat etti. Ben buna ilişkin haber küpürünü de ekte sunuyorum. Eşimi beyaz toros taksiye bindirip öldürdüklerini duyduğum Abdulhakim Güven ve Bedran kod adlı kişiden ve onlarla beraber hareket eden ve onlara emir veren şahıslardan şikâyetçiyim. Cezalandırılmalarım istiyorum.
LEYLA GASYAK’IN EŞİ SÜLEYMAN GASYAK HAKKKINDA İFADESİ
CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
26 MART 2009
(Müşteki Türkçe bilmediğini beyan etmesi üzerine adliye çalışanlarından tercüman huzurunda ifadesi alındı)
Biz 1994 tarihinde yukarıda belirttiğim adreste ikamet ediyorduk. Eşim koyun alıp satıyordu. Ramazan ayıydı, biz oruçluyduk. Sabah saat 08.00’da eşim amcam Ömer Candoruk‘un geleceğini ve Silopi’ye gideceklerini, ayrıca Cizre köprüsünde akrabalarımız İzzettin Gasyak ve Yahya Akman‘ın beklediğini hep beraber Silopi’ye gideceklerini söyledi. Amcam Ömer taksicilik yapıyordu. Amcam geldi ve ikisi taksiye binerek gittiler. Daha sonra köprüden diğer çocukları da almışlar ve Silopi’ye doğru yola çıkmışlar.
Yarım saat sonra beni tanımadığım biri aradı, “Ömer Candoruk’un ehliyetinin Cizre Koç otelinde olduğunu, kendisinin yaralı olarak Cizre hastanesine getirildiğini” söylediler. Ben de hemen çıkıp Cizre’deki hastaneye gittim. Ama ne Ömer’in ne de diğerlerinin hastanede olmadığını öğrendim. Hastanenin önünde olan panzerin önünde sivil polis vardı. Bana ” buraya kimseyi getirmediler, git buradan” deyip yanındaki köpekleri üzerime saldı. Ben de kaçıp eve gittim. Eşim eve gelmemişti. Ben herkese gittim, olanları anlattım, ama herkes korkuyordu, kimse bana yardım etmedi.
Üç gün sonra birileri gelerek üç aracın Botaş karakoluna, oradan da Bozalan yolunun tepe kısmında iki tepe arasındaki vadinin içerisindeki derenin yukarı kısmına (halk arasındaki adı Besta Melkemot-Azrail deresi) getirildiklerini, bu araçlardan birinin amcam Ömer’e ait olduğunu söylediler. Ben de tek başıma aramak için Azrail deresi denilen yere doğru gittim. Beni yolda panzer durdurdu. Bana geri dönmemi, oraya gitmememi söylediler. Ancak ben onları dinlemedim, onlardan saklanarak başka bir yoldan gittim. Ben o kadar üzülmüştüm ki, artık hiçbir şeyden korkmuyordum. Giderken uzamış olan ekinlerin arasında lastik izleri olduğunu gördüm. Ben de lastik izlerini takip ettim. Yoldan ayrıldıktan sonra 20-25 dakika patikalardan yürüdüm. Çukur gibi bir yere çok fazla miktarda taş yığılmıştı. Ben taşları atmaya başladım. Biraz taş attıktan sonra önce Yahya’yı ve İzzettin’i gördüm, onları yana doğru çekince de Ömer’i ve eşim Süleyman’ı da gördüm. Onları birbirlerinin üzerine koymuşlar, üzerlerini de taşla örtmüşlerdi. Her dördünün de vücutları hırpalanmıştı. Ceketleri kan içerisindeydi. Göğüsleri parçalanmıştı. Fişek izleri vardı. Önden vurulmuşlardı.
Ben onları orada bırakıp koşarak eve geldim. Evdekilere ve akrabalara haber verdim. Millet, korucular, asker ve polis benim tarif ettiğim yere gidip cesetleri alıp Cizre’deki hastaneye getirdi. Kimse bana olayı sormadı, ifademi almadılar. Kimse bana onları nasıl bulduğumu sormadı. Daha sonra Agit Malgaz isimli komşumuz eve gelerek, “kendisinin de minibüsle Silopi’den geldiğini Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada Ömer amcamın arabasının da durdurulmuş olduğunu, Ömer amcamı Abdulhakim Güven’in zorla kendi araçlarına bindirmeye çalıştığını gördüğünü” söyledi. Bu konuda Agit Malgaz’ın beyanları alınırsa tüm gördüklerini anlatacaktır. Ayrıca aracı köy yoluna soktuklarında orada bulunan köylüler de görmüş. Bu konuda da Emine Tadik‘in beyanları alınabilir.
2000-2001 yılında öldürülen diğer kişilerin akrabaları Diyarbakır’a gidip Tahir Elçi’ye vekâlet vermişler. Benden de vekâlet istediler. Ben gönderelim. Dava açıldı, ancak tanıklara rağmen bu şahıslar beraat etti. Ben buna ilişkin haber küpürünü de ekte sunuyorum. Eşimi beyaz toros taksiye bindirip öldürdüklerini duyduğum Abdulhakim Güven ve Bedran kod adlı kişiden ve onlarla beraber hareket eden ve onlara emir veren şahıslardan şikâyetçiyim. Cezalandırılmalarını istiyorum.
İSA AKMAN’IN BABASI YAHYA AKMAN HAKKINDA İFADESİ
CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
26 MART 2009
Biz 1994 tarihinde yukarıda belirttiğim adreste oturuyorduk. Oğlum Silopi’den kapıdan sigara getirip Cizre’de satıyordu. Olay günü de evden çıktı ve Silopi’ye gideceğini söyledi. O gün oğlum eve gelmedi. Ancak biz küçük olduğundan başına bir şey geleceğini düşünmedik. Bir gün sonra oğlum gelmeyince Cizre, İdil ve Silopi savcılıklarına gidip dilekçe vermek istedik. Cizre’ye ve İdil’e dilekçe verdik. Ancak Silopi’de kapıdaki polisler içeri girmemize izin vermediler. Yanımdaki yeğenlerim Reşit ve Abdullah Akman’ı dövdüler. Biz de eve geri döndük.
İki gün sonra mahalleye birileri gelerek üç aracın Botaş karakoluna, oradan da Bozalan yolunun tepe kısmında iki tepe arasındaki vadinin içerisindeki derenin yukarı kısmına (halk arasındaki adı Besta Melkemot-Azrail deresi) getirildiklerini, bu araçlardan birinin Ömer Candoruk‘a ait olduğunu söylediler. Ben de bu haberi alınca köye doğru, Azrail deresi denilen yere doğru gittim. Beni yolda panzer engellemeye çalıştı, ama ben onlardan saklanıp yola devam ettim. Giderken uzamış olan ekinlerin arasında lastik izleri olduğunu gördüm. Ben de lastik izlerini takip ettim. Yoldan ayrıldıktan sonra 20-25 dakika patikalardan yürüdüm. Çukur gibi bir yere çok fazla miktarda taş yığılmıştı.
Ben oraya vardığımda Leyla taşları kaldırıyordu. Ben oğlumu görünce yüzünü temizlemeye başladım. Bu arada bir anda korucular ve askerler araçlarla, panzerle geldiler. Ben nasıl geldiklerini anlamadım. O sırada bir traktör de geldi. Her dördünün de vücutları hırpalanmıştı. Ceketleri kan içerisindeydi. Göğüsleri parçalanmıştı. Fişek izleri vardı. Önden vurulmuşlardı. Oğlumun yüzük parmağı kesilmiş ve parmağındaki yüzük alınmıştı, Süleyman’ın da burnu kesilmişti.
Traktöre cenazeleri bindirdik, ben de traktöre bindim. Hastaneye geldik. Hastanenin önü kalabalıktı. Herkes duymuştu. Polisler ve askerler de hastanenin önüne toplanmıştı. Bizi daha fazla cenazelere yaklaştırmadılar. Cenazeleri tabuta koyup mezarlığa götürdük ve defnettik. Bu olaydan sonra kimse bize bir şey sormadı.
Daha sonra Agit Malgaz isimli şahıs olaydan sonra benim yanıma geldi. Minibüsle Silopi’den geldiğini, Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada Ömer Candoruk‘un arabasının da durdurulmuş olduğunu, o sırada Ömer’in ehliyetini dışarı doğru attığını görünce şüphelendiğini, Abdulhakim Güven‘in zorla kendi aracına Ömer’i bindirmeye çalıştığını gördüğünü; onlar uzaklaştıktan sonra atılan ehliyeti minibüs şoförünün gidip aldığını, kendisinin de Ömer’i tanıdığı için ehliyeti ondan alıp Koç oteline getirdiğini ve oradakilere olayı anlattığını bana söyledi. Bu konuda Agit Malgaz’ın beyanları alınırsa tüm gördüklerini anlatacaktır. Ayrıca aracı köy yoluna soktuklarında orada bulunan köylüler de görmüş. Bu konuda da Emine Tadik‘in beyanları alınabilir.
2000-2001 yılında, öldürülen diğer kişilerin akrabaları ile birlikte Diyarbakır’a gidip Tahir Elçi’ye vekâlet verdik. Dava açıldı, ancak tanıklara rağmen bu şahıslar beraat etti. Ben buna ilişkin haber küpürünü de ekte sunuyorum. Oğlumu beyaz toros taksiye bindirip öldürdüklerini duyduğum Abdulhakim Güven, Bedran ve Hoca Selim kod isimli şahıslardan ve onlarla beraber hareket eden ve onlara emir veren şahıslardan şikâyetçiyim. Cezalandırılmalarını istiyorum.
NAZİ AKMAN’IN OĞLU İZZETTİN GASYAK HAKKINDA İFADESİ
CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
26 MART 2009
Biz 1994 tarihinde yukarıda belirttiğim adreste ikamet ediyorduk. Ben resmi evli olmadığım için kimlikte oğlum Zeliha Gasyak adına kayıtlıdır. Oğlum Silopi’den kapıdan sigara alıp Cizre’de satıyordu. Olay günü sabah kendisi ile birlikte Süleyman Gasyak, Yahya Akman ve Ömer Candoruk‘un beraber Silopi’ye gideceklerini söyledi ve çıktı. Zaten bu şahıslar hem akrabamızdır hem de komşumuzdur.
Biz o gün Ömer Candoruk’un kimliğinin bulunduğunu ve öldürülmüş olabileceğini duyduk, ama benim oğlum çok küçük olduğu için ben oğlumun onlardan ayrılmış olacağını, kimsenin oğluma bir şey yapmayacağını düşündüm. Bu yüzden üç gün boyunca oğlumu aradık. Kaymakamlığa, savcılığa gittik, Silopi’ye, kapıya gittik. Hiçbir yerde bulamadık. Böyle olunca onlarla birlikte başlarına bir şey geldiğini düşündük.
Üç gün sonra mahalleden çığlıklar geldi. Ben de ne olduğuna bakmaya gittim ve kalabalık toplandığını gördüm. Yanlarına gittiğimde benim oğlumun da Ömer, Süleyman ve Yahya ile birlikte öldürüldüğünü öğrendim. Cenazeleri hastaneye getirmişler, ben ulaştığımda oğlumu tabuta koymuşlardı. Ben oğlumu göremedim. Süleyman’ın eşi onları nasıl bulduğunu mahallede anlatmıştı. Ben de bu şekilde nasıl öldüklerini öğrendim. Daha sonra korkudan biz bir başvuru yapamadık. Savcılık da bizi çağırmadı.
Daha sonra Agit Malgaz isimli komşumuz eve gelerek, “kendisinin de minibüsle Silopi’den geldiğini Botaş’ta kimlik kontrolü için durduruldukları sırada Ömer Candoruk’un arabasının da durdurulmuş olduğunu, Ömer’i Abdulhakim Güven’in zorla kendi araçlarına bindirmeye çalıştığını gördüğünü” söyledi. Bu konuda Agit Malgaz’ın beyanları alınırsa tüm gördüklerini anlatacaktır. Ayrıca aracı köy yoluna soktuklarında orada bulunan köylüler de görmüş. Bu konuda da Emine Tadik’in beyanları alınabilir.
2000-2001 yılında, öldürülen diğer kişilerin aileleri ile oğlum Sabri Gasyak Diyarbakır’a gidip Tahir Elçi’ye vekâlet vermişler. Dava açıldı, ancak tanıklara rağmen bu şahıslar beraat etti. Ben buna ilişkin haber küpürünü de ekte sunuyorum. Oğlumu beyaz toros taksiye bindirip öldürdüklerini duyduğum Abdulhakim Güven ve Bedran kod adlı kişiden ve o sırada onların komutanı olan Cemal Yüzbaşıdan, onlarla beraber hareket eden şahıslardan şikâyetçiyim. Cezalandırılmalarını istiyorum.
EMİNE TADİK İFADESİ
CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
15 TEMMUZ 2002
Ben olay tarihinde köyümüzde bulunan tarlamızda çalışıyordum, yanımda şu anda soyadını hatırlayamadığım Fatma ve Hanım isimli iki kadın daha vardı. Öğleden sonra bir ara 3 tane taksinin Botaş karakol istikametinde geldiğini gördüm, bu taksiler bizim bulunduğumuz yerden yaklaşık 250-300 metre mesafede durdular. Araçtan 10-12 kişi indi, 4 kişiyi kuytu çukur bir yere götürdüler. Burada 7-8 kişi ellerinde bulunan uzun namlulu silahlarla ateş ederek 4 kişiyi öldürdüler. Ben bu olayı bizzat gördüm.
Olaydan sonra her 3 taksi tekrar olay yerinden ayrılıp gitti. Ben de köye giderek durumu bildirdim, ertesi gün askerler geldiler köyden halkla birlikte ben de gittim. Gittiğimizde öldürülen şahısların üzerlerinin toprakla örtülü olduğunu gördüm, toprak kazıldıktan sonra alttan 4 kişinin cesedi çıkartıldı. Ben olay sonrası tarladan ayrıldığım için öldürülen kişilerin üzerinin nasıl örtüldüğünü görmemiştim.
4 kişiye ateş eden 7-8 kişinin üzerinde normal sivil elbise vardı. Botaş karakolu benim çalıştığım tarlaya 7-8 dakika mesafedeydi ve araçlar sadece geliş yönüne göre o yönden gelmiş olabilirlerdi. Ben öldürülen kişileri şahsen tanıdığım için gördüklerimi ölenlerin ailesine anlatmıştım. Olay yerinde ateş eden kişilerden tanıdığım kimse yoktu. Tarihi tam olarak hatırlamıyorum ancak yaklaşık 8 yıl önceydi ve Ramazan ayıydı. Olay günü oruç olduğumu hatırlıyorum dedi.
AGİR MALGAZ’IN İFADESİ
15 TEMMUZ 2002
Kesin olarak hatırlamıyorum, ancak 1994 yılı Ramazan ayında tahminime göre de 4-5 Mart tarihinde ben Silopi’den satmak amacıyla sigara almıştım. Minibüsle Cizre’ye dönüyordum. Silopi çıkışında Botaş Jandarma Karakolu arama noktasında indiğimiz minibüs diğer araçlarla birlikte arama için durduruldu. Yolcular olarak aşağıya indik, ben arama sırasında baktığımda yolun karşısında Silopi istikametine gittiğini tahmin ettiğim Cizre’den taksisi olduğu için tanıdığım Ömer Candoruk’u ve arabasını gördüm. Ömer ile beraber aracının arkasında Süleyman Gasyak, Yahya Akman ve Abdülaziz Gasyak da vardı. Ömer’in aracının arkasında teliz antenlerinden jandarma istihbarata ait olduğunu tahmin ettiğim iki araç daha vardı. Ömer Candoruk ve yanındakiler itirafçı oldukları halk tarafından bilinen Bedran kod ve Hakim Güven isimli kişilerle birlikte 5-6 sivil daha vardı. Bedran kod adlı kişiye jandarmada Şahin diye de hitap ettiklerini biliyorum, ancak gerçek ismini bilmiyorum.
Bu kişiler bir süre Ömer Candoruk ve arkadaşları ile konuştuktan sonra tekme tokat zorla kendi araçlarına bu dört kişiyi bindirdiler. Ömer’in aracına da sivil kişilerden birisi binip Cizre istikametine doğru geri dönüp yol almaya başladılar. Bu sırada bizim de arama noktasına işimiz düştüğü için minibüsümüz hareket etti. Cizre’ye doğru bir süre onlar önde biz arkada gittikten sonra da bir ara istihbarata ait araçlardan yola bir takım eşyalar atıldı. Bunun üzerine minibüsümüz durdu. Ben Ömer’i tanıdığım için hemen koştum baktım yerde Ömer’in ehliyetini buldum ve aldım. Sonra minibüsümüz tekrar hareket etti yine onlar bizim önümüzde bir süre hareket ettikten sonra… Çayı köprüsünü geçtikten sonra üç araç Holan köyü istikametine döndüler. Bizim minibüsümüz Cizre’ye geldi.
Akşam saatlerinde mahallede Süleyman Gasyak’ı yakınlarının aradığını duydum. Ben de bunun üzerine Süleyman Gasyak’ın eşine yani Leyla Gasyak’a Silopi arama noktasında tanık olduğum ve yukarıda anlattığım olayı söyledim. Ertesi gün sabahleyin çarşıda Ömer Candoruk’un abisini gördüm, o da kardeşini arıyordu. Ben kendisine bir gün önce gördüğüm olayı anlattım ve Ömer’in ehliyetini kendisine verdim.
2-3 gün sonra da Cizre Bozalan köyü ile Kiriş mezrası arasında gözaltına alındıklarını gördüğüm 4 kişi ölü olarak bulundular. Benim olayla ilgili bilgim bundan ibarettir. Ben o tarihlerde bildiklerimi ölenlerin ailesine söylemiştim. Onlar da dava açarsak tanıklık yaparsın demişlerdi. Bir hafta kadar önce de Sabri Gasyak olayla ilgili şikâyette bulunacağını tanıklık yapmam gerektiğini söyledi ben de geldim.