Mehmet İlbasan ve Mustafa Aydın‘ın zorla kaybedilmeleri ve yasadışı keyfi infaz edilmeleri ile ilgili Temizöz davası kapsamındaki tanık ifadeleri, aynı olayla ilgili çok sayıda tutarlı ifadenin mevcut olduğu bir başka olay. Zira Mehmet İlbasan’ın eşi Kadriye İlbasan’ın ifadesinde anlattıkları ile; Mustafa Aydın’ın iki kardeşi Hakim Aydın, Ramazan Aydın ve Mustafa ile beraber işkence görüp kaçırılan kuzeni Arafat Aydın’ın ifadelerinde önemli bazı detayların son derece tutarlı olduğunu görüyoruz. Örneğin iki ailenin anlatımında da o zamanlar Havuzlu köyünde korucu başı ve aşiret reisi olan Abdulcebbar Özkan’dan aktarılan ifadeler var. Bu ifadelerde işkence ölümlerin sorumlusu olarak Cemal Temizöz’ün adı geçiyor.
Gönüllü korucu olan Mustafa Aydın ve Arafat Aydan’ın kaçırılmaları, uğradıkları işkence ve Mustafa Aydın’ın infazı ise ‘terörle mücadele’ ekibinin korucuları dahi keyfi bir biçimde nasıl infaz edebilmiş olduğunun ibret verici bir hikayesi. Arafat Aydın’ın korucu olmak için kendi gönüllü olmasına rağmen, çok ender görüleceği üzere asker aleyhinde ifade verdiğinin de önemle altının çizilmesi gerekir.
Bu olay asker-itirafçı-korucu gruplarının işleyişiyle ilgili de önemli bilgileri de ortaya koyuyor. Aynı yerde zorla kaybedilenlerden bir diğeri olan Mehmet İlbasan’ın eşinin ifadesi bu ilişkilerin mahiyetini özetler nitelikte. Mehmet İlbasan bir çoban. Tek yaptığı askere gidebilmek için hayvanlarını satmak, ancak kendisine borçlu olan kişinin yanına gittikten sonra kendisinden bir daha haber alınamıyor, ve anlatılanların bundan sonraki bölümü Mustafa Aydın’ın akrabalarının anlattıklarıyla bire bir örtüşüyor.
Bu olay bize ‘terörle mücadele’ kisvesi altındaki olağanüstü yetkilerin para ve ticari çıkarlar için nasıl araçsallaştırıldığını bir kez daha gösteriyor. Karar verici mercideki asker, korucu ve itirafçıların yerel bilgisini kullanarak şiddeti yerelleştiriyor. Şiddetin bu yerele içkinleşen dinamiğini anlamak için Hafıza Merkezi’nin ‘Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler‘ raporunda sayfa 34’e bakalım:
‘Sorgu ekibinde korucular ve itirafçılar çok özel bir rol oynuyor: Ölüm mekanizmasının ‘yerelleşmesi’ ve yerel ilişkilerin, toplumsal dokunun ve bunun bilgisinin kontrgerilla faaliyetlerine aktarılması esasen korucular ve itirafçılar üzerinden yürüyor. İtirafçılar daha çok PKK ile ilişkili konularda rol alıyor: Örgütün ilişkileri nasıl kurulur, kimler nasıl roller oynar, PKK milisleri kent bölgesinde nasıl tanınır, kır ve kent arasındaki ilişkiler nasıl ve kimler aracılığıyla yürür gibi soruların cevaplarını, kendi örgütsel deneyimlerini de kullanarak, itirafçılar veriyor ve bu alanın bilgisini üretiyor.
Korucular ise daha çok aşiretler arası ilişkiler, bu ilişkilerin kontrgerilla faaliyetlerinde ne şekilde mobilize edileceği, hangi aile ile nasıl ilişkiler kurularak yakınlaşılacağı, aileler ve aşiretler arasındaki husumetlerin nasıl düşük yoğunluklu savaş stratejilerinin bir parçası haline getirileceğinin bilgisini üretiyor. Tabii ki çok daha yüzeysel katmanda ayrıca kimin ‘PKK ile içli dışlı’ olduğunun, kimin ‘örgütü desteklediğinin’ ve kimin ‘devletin yanında’ olduğunun da tasnifini yapıyorlar. Ancak ‘ölüm mekanizmasının yerelleşmesi’ bundan çok daha fazlasını içeriyor: Mekanın, mekanda kurulu olan siyasal ve toplumsal ilişkilerin, mekanın demografik yapısının ve bunun siyasi sonuçlarının, aileler ve aşiretler arası ilişkilerin ve husumetlerin bilgisinin ‘sorgu ekibi’ne katılması aynı zamanda sorgu ekibinin imha pratiklerinin ve belki bizzat kendisinin yerelleşmesi, mekana gömülmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla ‘sorgu ekibi’ sadece mekanın bilgisini edinmiyor, aynı zamanda kendi pratiklerini mekana gömüyor, kendisini mekanın içkin bir parçası haline getiriyor.
T.C. CİZRE CUMHURİYET SAVCILIĞI
SORUŞTURMA NO: 2009/442
MUSTAFA AYDIN’IN KARDEŞİ HAKİM AYDIN’IN İFADE TUTANAĞI
Ben ailemle birlikte 1994 yılında Bozalan köyüne bağlı Serav mezrasında ikamet ediyordum. O yıllarda yoğun olarak yaşanan terör olayları nedeniyle biz mezramızı terk ederek Bozalan köyüne bağlı Saduvan mezrası civarına çadır kurarak burada yaşamaya başladık. Yanlış hatırlamıyorsam 1994 yılının Ağustos ya da Eylül ayı içerisinde ikamet ettiğimiz yere Cizre İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yapan Cemal Temizöz’ün başkanlığında resmi kıyafetli şahıslar gelerek kardeşim Mustafa Aydın ve amcaoğlu Arafat Aydın’ı alarak yanlarında götürdüler. Götürürlerken bize niçin ve nereye götürdüklerini söylemediler. Sadece gelip alıp gittiler. Bu olaya ailemizde bulunan herkes tanıktır.
Daha sonra biz kardeşimden haber alamadık, etraftan araştırmaya başladık. O zamanlar askerlere su ve yiyecek götüren kardeşim Ramazan Aydın ile Mehmet Özdal isimli şahıslar kardeşim ile amcamın oğlunun şimdi Hisar Jandarma Taburu olan o zaman operasyon bölgesi olan askerlerin bulunduğu bölgede bir ağaca bağlı olarak işkence gördüklerini, su dahi verilmediğini görmüşler. Bunu daha sonra bize söylediler, hatta anlattıklarına göre ağabeyim ile beraber İdil’in bir köyünden olan Dideran aşiretine bağlı Mehmet İlbasan isimli şahsın da kardeşimle aynı ağaçta bağlı olduğunu görmüşler. Bunu bize gelerek haber verdiler.
Birkaç gün sonra kardeşimizin öldüğünü öğrendik, öğrenmemiz kardeşimizin cenazesini o zamanlar Havuzlu köyünde evi olan şu anda ise sağ olmayan Abdulcebbar Özkan isimli şahsın Havuzlu köyüne getirmesi üzerine olmuştur. Biz daha sonra Cizre ilçesi Havuzlu köyüne giderek kardeşimizin cenazesini gördük, burada kardeşimizin vücudunda yara bereler olduğunu, bacağının yanmış olduğunu, işkence gördüğünü gördük. Vücudunda kurşun izi ya da bıçak izi gibi şeyler yoktu, sadece vücudunun sol tarafında ve sırt tarafında yara bereler vardı, vücudunun sol tarafı simsiyahtı, bir de sol bacağı yanmıştı.
Biz kardeşimi burada yıkayıp cenazesini havuzlu köyüne gömdük. Kardeşim Mustafa Aydın’ın mezarı şu anda Havuzlu köyünde bulunan ve o köyde bir tane olan mezarlıktadır. Mezarın üzerinde herhangi bir isim ya da başka bir şey yazmamaktadır, mezarın yerini ancak bu kadar tarif edebiliyorum, ancak yerini gösterebilirim. Kardeşimin cenazesini gömdükten sonra nüfusa giderek öldüğünü bildirdik.
Bu olaydan bir kaç gün sonra amcamın oğlu Arafat Aydın sağ olarak geri döndü, ama vücudunun her tarafında yara bere vardı. Ne olduğunu sorduğumuzda kendisine, ağabeyime işkence yapıldığını anlattı. Üç kişi olduklarını, İdil ilçesinin bir köyünden Mehmet İlbasan isimli bir şahsın da yanlarında işkence gördüğü, Mehmet ile kardeşim Mustafa Aydın‘ın aynı ağaçta bağlı olduklarını anlattı. Kendilerine Cemal Temizöz İsimli komutanın emriyle işkence yapıldığını, kendilerine işkenceyi Bedran isminde bir sahsın yaptığını anlattı.
O zamanlar Bedran ismini herkes bilirdi. Bu sahsın istihbarattan olduğu herkes tarafından söylenirdi. Ben kardeşimin olaylarından sonra Bedran isimli sahsın itirafçı olduğunu duymuştum. Amcamın oğlu Arafat kendilerine hiçbir şey sorulmadığını, ancak taşlarla sopalarla kendilerine işkence yapıldığını anlatmıştı. Arafat Aydın şu anda bildiğim kadarıyla Diyarbakır ilindedir. Hatta duyduğuma göre bugün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına konuyla ilgili olarak ifade vermek için gitmiştir.
Ben ağabeyimin neden öldürüldüğünü, neden gözaltına alındığını halen bilmiyorum. Kardeşimin ölümüne sebep olan Cemal Temizöz ve Bedran isimli şahısla ilgisi olan diğer şahıslardan şikâyetçiyim. Kardeşimin o yılda bahsettiğim şekilde işkence gördüğünü gören kardeşim Ramazan Aydın ve Mehmet Özdal isimli şahıslar şu anda dışarıda beklemektedirler. Onların da ifadelerinin alınmasını istiyorum, ayrıca kardeşimin cenazesi üzerinde otopsi yapılırsa işkence görüp görmediği ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum.
Kardeşim öldükten sonra biz kendimizin de öldürüleceği düşüncesiyle herhangi bir yere gidemedik, hiçbir yere başvuruda bulunamadık, halen de olayla ilgili olarak korkularımız vardır. Dediğim gibi kardeşimin ölümüne sebep olan şahıs ya da şahıslardan şikâyetçiyim, cezalandırılmalarını istiyorum.
T.C. CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
SORUŞTURMA NO: 2009/442
MUSTAFA AYDIN’IN KARDEŞİ RAMAZAN AYDIN’IN TANIK İFADE TUTANAĞI
1994 yılında biz Bozalan köyünün yanına çadır kurmuştuk. Ağustos ayı içerisinde ikamet ettiğimiz yere askerler geldiler, bize Cemal binbaşının emriyle geldiklerini, Mustafa Aydın ile Arafat Aydın‘ın adına silah ruhsatının olduğunu, bunu konuşmak üzere karakola götüreceklerini söyleyerek Mustafa ile Arafat’ı alarak Bozalan köyü karakoluna götürdüler.
Ertesi gün şu anda yaşamayan babam Mahmut Aydın Bozalan karakoluna giderek Mustafa ile Arafat’ı sormuş, oradan kendisine Mustafa ile Arafat’ın şu anda Hisar Jandarma Taburunun bulunduğu o zamanlar operasyon bölgesi olan yere götürülmüş olduğunu söylemişler. Bunu bana babam söyledi.
Ertesi gün babam bana ve Mehmet Özdal’a erzak, yiyecek, içecek, su götürmemizi söyledi, biz de Mehmet ile birlikte babamın söylediği hisar tabur komutanlığının bulunduğu yere gittik. Oraya vardığımızda askerler bize neden geldiğimizi sordular. Biz de erzak getirdiğimizi söyledik, bu esnada biraz ilerimizde kardeşim Mustafa’nın yerde elleri ve ayakları bağlı bir şekilde yattığını gördüm. Kardeşime iki kişi taşlarla ve sopalarla vuruyorlardı, bunun üzerine biz oraya doğru uluşmak için Mehmet ile birlikte hamle yaptık, ancak askerler oraya geçmemize izin vermediler. Bu esnada Cemal Temizöz isimli komutan ne olduğunu sordu, askerler de yiyecek getirdiğimizi söylediler, bunun üzerine bunları da öldürün diye askerlere söyledi. Kardeşim yerde elleri ön taraftan bağlanmış vaziyette yatıyordu, orada bulunan askerlere kardeşimizi kimin dövdüğünü niye dövdüğünü sorduk, onlar da itirafçı olan Bedran ve Tayfur isimli şahısların kardeşimi döven şahıslar olduğunu söylediler. Bu şahıslar kardeşimi döverken Cemal Temizöz de vurun öldürün diye Bedran ve diğer şahsa emir veriyordu.
Orada kardeşim Mustafa’dan başka kimseyi görmedim. Bu Bedran isimli şahıs uzun boylu, orta kilolu bir şahıstı, başka bir şey hatırlamıyorum, olayın heyecanıyla şahıslara tam anlamıyla dikkat edemedim, şahısları tam olarak hatırlamıyorum. Ayrıca arada da uzun yıllar geçtiği için görsem de tanımam. Cemal Temizöz’ün bizim için bunları da öldürün demesi üzerine orada bulunan bir komutan günahtır bunlar yiyecek getirmişler dedi, daha sonra da bize hadi buradan gidin kaçın dedi, biz de bunun üzerine Mehmet ile birlikte evimize döndük.
Ertesi gün babam Hisar Taburuna doğru kardeşimi almak için gitti, bu esnada yolda Abdulcebbar Özkan isimli şahısla karşılaşmışlar, birlikte o gün kardeşimin cesediyle döndüler. Kardeşimin üzerinde o gün gittiği günkü kıyafetler vardı, herhangi bir şeye de sarılı değildi, üzerinde kıyafetlerinden başka bir şey yoktu. Biz daha sonra kardeşime baktığımızda ayaklarının ateşe bastırılmış olduğunu, sırtının yara bere içerisinde olduğunu, ayrıca her iki kalçasının üst tarafının yara bere içinde olduğunu gördük, bunun dışında da her yerinde de yara bere vardı, boynu ve yüzü tertemizdi, orada bir şey yoktu. Ancak vücudunun diğer bütün yerleri yara bere içerisindeydi. Sadece her iki ayağı yanıktı. Bunun dışında vücudunda yanık yeri yoktu.
Biz yıkadıktan sonra cenazesini havuzlu köyüne gömdük. Mezarı şu anda Havuzlu köyündedir, kardeşimi defnettikten bir gün sonra Arafat köye döndü, her tarafı yara bere içerisindeydi. Vücudunun her tarafı morarmıştı, bacakları kolları, göğsü yara bere içerisindeydi, hatta kaburgalarından birisi kırılmıştı. Biz ne olduğunu sorduğumuzda kendisine işkence yaptıklarını söyledi. Kendisine Bedran ve Tayfur isimli şahısların işkence yaptığını anlattı, Arafat geldiğinde kardeşim Mustafa‘nın öldüğünden haberi yoktu. Daha sonra ben aradaki laflardan o gün orada Arafat ve kardeşimden başka bir kişinin daha olduğunu duydum. Bu kişinin kim olduğu bilinmiyordu, ben Arafat‘tan üç kişi olduklarını ve üçüncü kişiye de işkence yapıldığını duymadım. Arafat bana böyle bir şey anlatmadı, sadece kardeşim ile kendisine işkence yapıldığını anlattı, üçüncü bir kişiden bahsetmedi.
Arafat da döndükten yaklaşık bir hafta sonra Cemal Temizöz’ün bizi Cizre Merkez Komutanlığına çağırdığı haberi geldi, bu haberi bize askerler getirdiler. Bunun üzerine ben babamla birlikte Cizre Merkez Komutanlığına gittim. Gittiğimiz ay Ağustos ya da Eylül ayıydı, 1994 yılıydı. Cemal Temizöz bizi odasına aldı, babam neden oğlumu öldürdünüz diye sordu, bunun üzerine Cemal Temizöz babama eğer bu lafı başka yerde söylerseniz, beni şikâyet ederseniz sizi de o yola gönderirim dedi. Bunu söyledikten sonra da bizi dışarı çıkardı. Biz de o günden sonra korkumuzdan kimseye bir şey söyleyemedik.
DİYARBAKIR TERÖRLE MÜCADELE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ
TARİH – SAAT: 18.03.2009 – 23:30
GÖNÜLLÜ KÖY KORUCUSU ARARAT AYDIN’IN MAĞDUR-ŞİKAYETÇİ MÜRACAT TUTANAĞI
Halen havuzlu köyünde koruculuk yapmaktayım. Tam tarihini hatırlamadığım 1994 yılının yaz aylarıydı. Bizim köyün karşısında bulunan Botaş Karakol Komutanı olan Erhan Üsteğmen ile Cihan Astsubay bize haber göndererek karakola çağırdılar. Bunun üzerine ben ve amcamın oğlu Mustafa birlikte gittik. Çünkü bizler gönüllü korucuyduk, yani biz devletten herhangi bir para almıyorduk. Sadece vatanımızı sevdiğimizden ve çoluk çocuğumuzun güvenliği için gönüllü korucu olmuştuk. Ben amcamın oğlu Mustafa Aydın ile birlikte karakola gittik. Burada bizi Erhan Üsteğmen karşıladı ve bize karakoldan ben ve amcamın oğlu olan Mustafa’ya askeri kıyafet verdi. Bunları üstünüze giyin, hemen askerle birlikte operasyona çıkacaksınız dedi.
Ben ve amcamın oğlu Mustafa Aydın birlikte bize verilen asker kıyafetlerini giydik ve Cudi dağında operasyonda bulunan askerlerin yanına gittik. Ben ve Mustafa Aydın’a ait kalaşnikof tüfek bulunmaktaydı. Bu silahlar bizim kendi malımızdı ve sürekli yanımızda bulunmaktaydı.
Benle Mustafa Aydın Cudi dağında bulunan askerlerin yanına gittik. Burada bir saat kadar zaman geçtikten sonra biraz yemek yedik. Aradan çok geçmeden, benle Mustafa Aydın yan yana oturuyorduk, tam bu sırada benim yanıma Tayfur, Bedran kod, Adem Yakın ve ismini şu an hatırlayamadığım ancak itirafçı olduklarını bildiğim bu şahıslar bizim yanımıza gelerek benle Mustafa Aydın’a biraz böyle gelir misiniz dediler. Ben de Mustafa Aydın ile birlikte ayağa kalkarak bu itirafçıların göstermiş oldukları yöne doğru yürüdüğümüz anda itirafçılardan Bedran kod Adem Yakın isimli şahıs benle Mustafa Aydın’a hitaben sert bir şekilde bağırarak elinizdeki silahı yere bırakın ve ellerinizi uzatın dedi. Bunun üzerine biz çok korkmuştuk.
Ne olduğunu anlamadık biz de korkumuzdan elimizdeki silahları bir kenara bıraktıktan sonra Bedran kod Adem Yakın isimli itirafçı benle Mustafa Aydın’ın ellerimizi iple bağladı. Ve sonra kafalarımıza birer siyah poşet geçirdiler ve bizi baya bir yol yürüdükten sonra bir dere içine götürdüler. Burada Tayfur, Bedran kod Adem Yakın ve ismini hatırlayamadığım bu 3. itirafçı şahıslar bize şu anda söylemeyeceğim birçok küfrü ettiler. Bizlere taşla vurdular anadan doğma soyarak bizi falakaya çektiler. Olmadık hakaretler yaptılar. Sonra da her ikimizi de bir büyük taşın altına bırakarak saatlerce beklettiler. Daha sonra da bu şahıslar hem benim hem de Mustafanın hayalarımıza ve erkeklik organlarımıza sert bir şekilde vurdular. Bizlere olmadık işkenceler yaptılar. Bu şahıslar bu dere yatağı içinde tam iki gün boyunca bize işkence yaptılar. Bizim ne konuşacak ne de ayakta kalabilecek durumumuz kalmadı. Bize söyletmek istedikleri tüm iftiraları işkence zoruyla kabul ettirdiler. Bulunduğumuz yerde bayılmışız.
Belli bir zaman sonra bu şahıslar bizim başımızdaki poşetleri çıkardılar. Yukarıda bulunan askerlerin ve korucuların bulunduğu yere doğru birlikte yürüdük. Biz çok yorgun ve bitkindik bizi dağda bulunan askerlerin yanına bıraktılar ancak ben Mustafa’yı bir daha görmedim çünkü onu nereye kimin yanına bıraktıklarını bilmiyorum. Zaten ben o andan itibaren bize işkence yapan bu 3 itirafçıyı da bir daha görmedim. Ben asker ile birlikte hareket ettim ve bu operasyon tam yedi gün sürdü. Daha sonra dağdan indim evime geldim eve geldiğim sırada annem beni kapıda karşılayarak direk Mustafa’yı sordu. Çünkü Mustafa benim amcamın oğluydu ve Mustafa’nın öldüğünün haberini annemler almışlardı.
Bunun üzerine biraz telaşla Mustafa’yı araştırmaya başladım ve sonradan hastanede olduğunu duydum. Ve daha sonra da cenazesi geldi ve Havuzlu köyüne defnettik. Ben amcamın oğlu Mustafa’nın bu üç itirafçı şahıslar tarafından öldürüldüğünü düşünüyorum. Kayadan atılarak düşmüş süsü verilmiş olabilir zaten işkence neticesinde baygın bir haldeydi, o esnada da ölmüş olabilir çünkü bizim başımızdan poşetleri çıkardıkları zaman ben yanımda amcamın oğlu Mustafa Aydın’ı bir daha görmedim.
Bana ve Amcamın oğlu olan Mustafa Aydın’ı kaçırarak iki gün boyunca dere yatağında işkence yapan ve amcamın oğlu Mustafa Aydın’ı öldüren Bedran kod Adem Yakın, Tayfur ve ismini bilmediğim ancak itirafçı olarak asker ile birlikte hareket ettiğini bildiğim bu şahıslardan davacı ve şikayetçiyim. Yakalanmaları durumunda haklarında yasal işlem yapılmaları istiyorum. Benim bu konu ile ilgili olarak şahıslardan davacı ve şikâyetçiyim.
T.C. CİZRE CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
SORUŞTURMA NO: 2009/442
MEHMET İLBASAN’IN EŞİ KADRİYE İLBASAN’IN İFADE TUTANAĞI
Ben eşim Mehmet İlbasan ile birlikte 1993 yılında İdil ilçesinde ikamet etmekteydim. Halen İdil ilçesinde ikamet etmekteyim. 1993 yılında eşim olan Mehmet İlbasan çobanlık yapmaktaydı, askere gideceği için hayvanlarımızı Cizre’de oturan Keççan Omeran aşiretinden M. T. isimli şahsa 65 milyona satmıştı. M. T. halen sağdır, şu anda Cizre ilçesinde ikamet etmemektedir. Nerede ikamet ettiğini de bilmiyorum.
Bizim o yıllarda ne kadar koyunumuz olduğunu bilmiyorum, 100 kadar koyunumuz vardı, ancak kaç tanesini Mehmet’e sattı bilmiyorum. Bu şahıs bir iki kez eşim parayı istemesine rağmen parayı eşime göndermedi. Daha sonra bir gün eşimi arayarak parayı vereceğini söyledi, eşim parayı almak için Cizre ilçesine doğru 1993 yılında, yanlış hatırlamıyorsam Temmuz Ağustos ayında yola çıktı. Askere eşim gidememişti, parası olmadığı için askere gidememişti. Parayı aldıktan sonra askere gidecekti. O gün eşim bana parayı almak için Cizre ilçesine gideceğini söyleyerek yola çıktı. Mehmet ile arasındaki konuşmayı da bana eşim anlattı. Daha sonra eşim bir daha eve dönmedi.
Ben eşime ne olduğunu bilmiyorum, kayıp olup olmadığını, öldürülüp öldürülmediğini bilmiyorum. Eşimin kimseyle o yıllarda bir husumeti yoktu. Eşim birkaç gün gelmeyince kayınpederim olan Mehmet’in babası Cihangir ile babam Mehmet, Cizre Cumhuriyet Savcılığına giderek eşimin kaybolduğuna yönelik dilekçe verdiler. Sonrasında ne olduğunu bilmiyorum. Babam Mehmet İdil’de ikamet etmektedir, ancak adresini bilmiyorum. Kayınpederim sağdır, benim yanımda ikamet etmektedir. Savcılığa müracaatta bulunduktan sonra kayınpederim eve geldi, eşimin akıbetini ailem araştırmaya başladı.
Daha sonra bir gün kayınpederim Cihangir bana olayla ilgili bir şeyler öğrendiğini söyledi. Kayınbabamın anlattığına göre Cizre ilçesinde ikamet etmekte olan adresini ve açık kimliğini bilmediğim Şemsettin isimli şahıs kayınpederime kocamla o yıllarda dükkânın önünde karşılaştıklarını, M. T. isimli şahsın da orada olduğunu, eşime M.T.‘nin eve gidelim paranı vereyim demesi üzerine onun evine gittiklerini anlatmış. Şemsettin eve gitmemiş, M. T. ile kocam eve gitmişler.
Daha sonra evde olanları M. T.‘nin ismini bilmediğim eşi mahalledeki kadınlara anlatmış. İsimlerini bilmediğim ve tanımadığım mahallenin kadınları kocam kaybolduktan sonra Cizre ilçesine giden eşimin ablası Mercan ve annesi Leyla‘ya anlatmışlar. Onların anlattığına göre eşim ile M. T. evde otururken Mehmet bir yeri aramış, daha sonra evin etrafını askerler sarmış ve eşimi oradan alarak Cudi dağına götürmüşler. Bunu mahallede tanımadığı kadınlar kaynanama ve görümceme anlatmışlar. Bunu da bana onlar söylediler. Mahallenin kadınlarına da bunu M. T.‘nin karısı anlatmış.
Eşim kaybolduktan bir ay sonra evimize Suphi diye korucu olan Çemkari aşiretine mensup bir şahıs geldi, eşimin Cemal Temizöz isimli yüzbaşının elinde olduğunu, kendisini getirebileceğini, ancak para verirlerse bunu yapabileceğini söyledi. Bunun üzerine biz iki tane koyunu şahsa verdik, aynı zamanda kayın babam bu şahsa biraz da para verdi, şahsı gönderdik. Ancak bu şahıstan ve eşimden bir daha haber çıkmadı.
Bunun üzerine kayınbabam ile kaynanam eşimi sormak amacıyla korucu başı ve aşiret reisi olan o zamanlar Havuzlu köyünde evi olan Abdulcebbar Özkan isimli şahsın evine gitmişlerdi. Abdulcebbar vefat etmiştir, şu anda yaşamamaktadır. Bu şahıs kayınvalidem ve kayınpederimin bana anlattığına göre kayınpederim ve kaynanama eşimin Cudi dağında hisar taburunda Cemal binbaşı tarafından tutulduğunu söylemiş. Daha sonra operasyon bölgesine götürüldüğünü, Havuzlu köyünden kaybolan Mustafa Aydın isimli şahısla birlikte bir ağaca bağlandıklarını, üç gün işkence gördüklerini, yaz ayı olmasına rağmen su vermediklerini, Mustafa Aydın’ın üç gün sonra kayadan aşağı atılarak öldürüldüğünü, kendisinin Mustafa Aydın’ın cenazesini almak için oraya gittiğinde eşimin halen ağaçta bağlı olduğunu gördüğünü, eşime kim olduğunu sorduğunda İdil Sırtköyden Mehmet İlbasan olduğunu söylemiş. Dediğim gibi bu Abdulcebbar isimli şahıs şuanda yaşamamaktadır. Bahsettiklerimi bu şahıs kayınpederim ve kaynanama anlatmış. Onlar da bana anlattılar.
Ben bahsettiklerim doğrultusunda eşimin öldürülmüş olduğunu düşünüyorum, bu nedenle eşimi öldürdüklerini düşündüğüm Keççan Ömeran aşiretine mensup M. T. o dönemde Cizre ilçe Jandarma Komutanı olan Cemal Temizöz’den ve olaya karışan diğer şahıslardan şikâyetçiyim, cezalandırılmalarını istiyorum.
Bugünlerde televizyonlarda Kuştepe köyünde ve çevresinde kazı yapıldığını, kemiklerin bulunduğunu duyuyorum. Eşimin kemiklerinin de bulunan kemikler arasında olabileceğini düşünüyorum, bu nedenle çocuklarımdan alınacak DNA örneklerinin karşılaştırılması ve kemiklerin eşime ait olması durumunda eşimin kemiklerinin tarafıma teslim edilmesini istiyorum.
Eşimin kardeşi olan Mercan İlbasan’ın da konuyla ilgili bilgisi vardır, onun da ifadesinin alınmasını istiyorum. Ayrıca duyduğuma göre eşimi jandarmaya teslim ettiklerinde M. T. isimli şahıs H. U. isimli şahısla birlikte hareket ediyormuş, ikisi birlikte eşimi teslim etmişler, H.U.’nun açık kimliğini bilmiyorum, Cizre’de yaşadığını biliyorum, ancak adresini bilmiyorum.
Bu güne kadar müracaat etmememin sebebi bana bir şey yapılmasından korktuğum içindir. Ayrıca kayınpederim ve babamın da bildiğim kadarıyla Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe ile başvuruları mevcuttur, ben eşimin kaybolmasından 2-3 yıl sonra eşimi M. T.’ye sormak amacıyla Cizre ilçesine gelmiştim, burada Çemkari aşiretine mensup Suphi isimli şahısla buluştum. Suphi beni M. T.’nin evine götürecekti, eşimi soracaktık, daha sonra Suphi beni Mehmet‘in evine götürmekten vazgeçti. Ben de İdil’e döndüm. Daha sonra Suphi bana gelerek M. T.’nin evine gittiğini, M. T.’nin kendisine eğer beni bulursa kocama yaptığını bana da yapacağını söylemiş. Suphi isimli şahsın açık kimliğini bilmiyorum. Şu an Cizre ilçesinde ikamet ettiğini ve sağ olduğunu biliyorum, ancak açık adresini bilmiyorum. Bu şahısla ilgili başka bir şey hatırlamıyorum.