Söyleşi: Banu Tuna
Kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet salgın koşullarında tırmanışa geçmişken, temmuz ve ağustos, hükümet tarafından birdenbire gündem haline getirilen İstanbul Sözleşmesi’ni tartışarak geçti, geçiyor. Hükümete yakınlığıyla bilinen KADEM dahil tüm kadın örgütleri, tam adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan metnin arkasında dururken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin 13 Temmuz’daki MYK toplantısı sonrası bir açıklama yapmış, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi gerektiğini Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’ı örnek göstererek savunmuştu. Bulgaristan ve Macaristan, sözleşmeyi imzalamakla birlikte hiçbir zaman onaylamadı. Hırvatistan’da ise sözleşme çekince ile onaylandı ve yürürlükte. Ancak orada da aşırı sağ hareket sözleşmenin karşısında. Erdoğan Hırvatistan’ı işaret edince, ülkede cinsel haklar ve cinsel şiddet mağdurları için çalışan sivil toplum kuruluşu Zenska Soba’ya (Kadınların Odası) güncel durumu sorduk.
Türkiye’de bir süredir İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek üzerine bir tartışma sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında, Hırvatistan’ı bunun yapılabileceğine dair sıraladığı örnekler arasında gösterdi. Hırvatistan sözleşmeyi çekince koyarak onaylamıştı. Ülkenizde İstanbul Sözleşmesi’nin durumu Hükümet ve kamuoyunun gözünde nedir?
Hırvatistan, 2013 yılında Sözleşmeyi kabul etti ancak özellikle Katolik Kilisesi’nden etkilenen STK’ların desteklediği, sağ kanattan parlamenterler tarafından sunulan cinsiyet kavramı ve tanımının yanlış yorumlanması nedeniyle onaylanması Nisan 2018’i buldu. Hırvatistan hükümeti, Sözleşme’yi, “toplumsal cinsiyet ideolojisinin dahil edilmemesi gerektiği, anayasal düzeni ve evlilik tanımını etkilememesi gerektiği” koşullarını içeren bir “yorumlayıcı ifade” ile onayladı. Sözleşme Ekim 2018’de yürürlüğe girdi. Aslında yorumlayıcı açıklama, hükümetin sağ kanat hareketinin yanlış yorumlanmasına yanıt vermesiydi.
Peki şu anda uygulaması nasıl? Konuyla ilgili çalışan bir STK olarak, sözleşmenin uygulanmasından memnun musunuz?
Onaylanmasından bu yana, ileriye doğru önemli tek bir adım atılmadı. Sözleşmenin devlete yüklediği yükümlülüklerden biri olmasına rağmen, ülke genelinde tecavüz mağduru kadınların, kız çocuklarının veya erkeklerin ihtiyaçlarıyla orantılı sayıda kriz merkezi açılmadı. ‘Zenska Soba’, hâlâ tüm ülkede cinsel şiddet mağdurlarına hizmet veren tek kurum.
Tüm ülkede aile içi şiddet mağdurları için, toplam 318 yatak kapasiteli 19 sığınma evi (her ilde mevcut değil) var. 2018 rakamlarıyla kıyaslayınca, sığınma evi sertifikasyonundan sonra sayılarının biraz azaldığı görülüyor. BM’nin Hırvatistan için Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet Özel Temsilcisi’nin raporu, şiddet mağdurlarının korunması için güvenli ev ve sığınak sayısı ile mali kaynağın yetersizliğini sorun olarak ortaya koyuyor.
Sözleşmenin onaylanmasından sonra, ilgili bakanlık her ilçedeki sığınma evlerinin sayısını artırmak yerine “transit konaklama” tesisleri kurmaya başladı. Bu süreç bile henüz idari aşamada, uygulamaya geçmedi. Sonuç olarak, neredeyse 20 yıldır cinsel şiddet mağdurlarıyla ilgilenen bir kuruluş olarak, siyasi irade eksikliğinden, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin hükümet tarafından kabul edilmemesi ve öncelik haline getirilmemesinden şikayetçiyiz.
Hükümetin sözleşmeye koyduğu çekince, ülkede kadına yönelik şiddeti nasıl etkiledi?
Sözleşme onaylanmış olmasına rağmen, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurlarının durumu aynı kaldı. Sığınma evlerinin sayısı artmıyor, aile içi şiddet mağdurlarının ücretsiz tedavi edileceği merkezler yok, Cinsel Şiddet Protokolü ve Aile İçi Şiddet Protokolü’nün uygulanmasında eksiklikler var, cinsiyete dayalı şiddet hala iltica için geçerli bir neden olarak onaylanmadı.
İstanbul Sözleşmesi’nin kadın hakları ve LGBTI+ topluluklarının hak mücadelesi için değerini açıklayabilir misiniz?
Sözleşme, cinsel şiddetin bildirilmesine kanunlar ve uygulamalar bakımından daha iyi çerçeve çizilmesine katkıda bulunan kapsamlı bir belge. İlk kez cinsel şiddeti tanımakta, cinsel şiddetin ve biçimlerinin sağlam bir tanımını yapmaktadır. Cinsel şiddet sorununu yeterince kavrayamayan failin ve sistemin sorumluluğunu vurguluyor. Cinsel şiddet travmasıyla mücadelede, mağdurlara uzmanlaşmış hizmetlerle yeterli destek verilmesini istiyor, mevcut hizmetlerin arttırılmasını öneriyor. Bu hizmetleri hukuk danışmanlığı, psiko-sosyal destek, psikoterapi, tıbbi konsültasyon ve muayeneler olarak sıralayabiliriz.