İHD Diyarbakır Şubesi’nden Raci Bilici 3 Mart 2012’de Anadolu Kültür’de gerçekleştirilen toplantıda gerçekleştirdikleri belgeleme çalışmalarını anlattı.
İHD, Hafıza Merkezi, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, Dut Ağacı Kolektifi, Göç-Der, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), TESEV, YAKAYDER, Mazlumder İstanbul Şubesi, Olof Palme Merkezi ve Muğla Hakikatleri Araştırma Girişimi’nden temsilciler katıldığı toplantıda İHD Diyarbakır Şubesi’nin belgelediği ihlaller, şikayet alım prosedürleri, verilerin güvenliği ve güvenirliği, hukuki takibat, raporlama, teknik konular ve veri depolama gibi belgeleme çalışmasının önemli boyutlarına değinildi.
Toplantı, Hafıza Merkezi’nden Meltem Aslan’ın sunumuyla başladı. Hafıza Merkezi’nin kuruluşu sırasında farklı sivil toplum örgütleriyle yapılan görüşmelerden bahseden Aslan, görüşmeler sonrası belgelemenin ne kadar önemli olduğunun bir kez daha anlaşıldığını vurguladı. Bu bağlamda Merkez’in çalışmalarında belgelemenin önemli bir yer kaplayacağını ve pilot bir çalışma olarak zorla kaybedilmelere odaklanılacağını belirtti.
Daha sonra İHD Diyarbakır Şubesi’nden Bilici derneğin işleyişini ve özellikle dökümantasyon birimi çalışmalarından bahsetti. 1988’den beri bölgedeki 13 şube ve 4 temsilcilikten gelen veriler kayıt altına alınmış ve bu sayede İHD Diyarbakır Şubesi geniş bir arşive sahip. Bu arşivden yola çıkarak hazırlanan 2011 yılı İHD bölge raporunda 29.366 hak ihlali belgelenmiş.
İHD, kurulduğu 1988 yılından bu yana ulaşabildiği tüm hak ihlallerini belgeliyor. İHD ikinci ve üçüncü kuşak haklar üzerinde çalışsa da, asıl olarak birinci kuşak haklara yönelik ihlalleri belgeliyor.
Kamuoyuyla paylaşılan raporlar bu çalışmaların önemli ürünleri. [1] İHD Diyarbakır Şubesi yıllık raporlarının yanı sıra dört ayda bir (bazen altı ayda bir) bölge raporu yayımlıyor. Raporlarda ihlal türleri ayrı başlıklar altında ve ayrıntılı olarak inceleniyor. Örneğin faili meçhuller kadın, erkek ve çocuk alt başlıklarında; kadınların yaşam haklarına ilişkin ihlaller ise intihar, tecavüz, fuhuş, ve güvenlik gücü tacizi alt başlıklarında belgeleniyor.
İHD gerektiğinde belli bir konuya yoğunlaşmış özel raporlar da yayımlıyor. Çocuk hakları, cezaevleri, toplu mezarlar veya Roboski özel raporların konu başlıklarından birkaçı. [2]
Derneğin çalışmaları sayesinde 1988’den 2011’e kadar insan haklarına ilişkin birçok istatistik elde edildi. Bu arada, raporlardaki verilerin çoğu Diyarbakır Şubesi’nden geliyor. Şube’nin belgeleme çalışmalarında gelen başvuruların büyük katkısı var. Bu başvurular bir form ya da görüşmeler aracılığıyla alınıyor.
Bilici, kaynağın doğruluğunun oldukça önemli olduğunu ve raporun güvenilirliğini riske atmak istemediklerini de belirtiyor. Bu yüzden sık sık saha çalışması ve detaylı araştırmalar yapılıyor ve gazete haberleri doğrulanmadan raporlanmıyor.
Bilici, insanların korkmasının ihlallerin belgelenmesine engel olabildiğini belirtiyor ve ihlallerin ancak %40’nı belgeleyebildiklerini tahmin ediyor. Özellikle bir dönem insanların derneğe başvurmaktan korkması birçok ihlalden haberdar olmalarını engellemiş. Bunun dışındaki bir diğer engel ise polis ya da askerin kendilerini olay yerine almaması; birçok yer güvenlik gerekçesiyle yasaklı durumda. Barolarla birlikte hareket etmek bu sorunu çözmelerini sağlayabiliyor. Nitekim Uludere Katliamı’nı incelemek için gittiklerine tek başına giremedikleri yerlere baro başkanıyla beraber olduklarında girebilmişler.
Şubenin yirmi civarında yöneticisi var, bu yirmi yöneticinin yedi-sekizi avukat. Diğer yöneticiler farklı mesleklerden ancak aralarında mutlaka sosyolog ve avukat olmasına dikkat ediliyor. Kadın yöneticilerin sayısı da oldukça fazla ve hiçbir yöneticinin bir siyasi parti ile organik bağı yok.
200-250’si aktif 850 üyesi olan şubenin hukuk, cezaevi, kadın, çocuk, işkenceyle mücadele, çevre ve kentli hakları, sivil toplumla ilişkiler gibi konulara ayrılan komisyonları mevcut. Aktif üyeler bu komisyonlarda yer alıyorlar.
İHD Diyarbakır Şubesi mağdurlara ve yakınlarına hukuki destek de sağlıyor. Şube’ye başvurusu yapılan olayların bir kısmı için aileden vekâlet alınıyor; dava sonuçlanana kadar aile adına dava takip ediliyor. Ayrıca, aileler için dilekçe yazma desteği de veriliyor. Bunun dışında İçişleri Bakanlığı ile hasta mahkumlar, hücre cezaları, cezaevinde Kürtçe konuşma yasakları hakkında gün içinde de bir çok yazışma yapılıyor. Bir olayın zamanaşımı yaklaştığında, ihtiyaç duyuluyorsa, barolar ve başka kurumların avukatlarıyla irtibata geçilerek destek isteniyor.
AİHM’in devleti davalarda sürekli mahkum ettiğini söyleyen Bilici bunların sonucunda failler ceza almasa da, en azından devletin teşhir edildiğini ve devlet ihlallerinin kamuoyunda görünür olduğunu vurguladı.
Bilici ellerindeki belgelerin yüzde doksanını kamuoyu ile paylaştıklarını belirtiyor; fakat arşiv şu anda tamamıyla açık değil. Bunda güvenlik kaygıları da rol oynuyor. Arşiv internet ortamında da sanal saldırılardan çekinildiği için paylaşılamıyor. Örneğin, yayınladıkları toplu mezar haritası birçok saldırıya uğramış.
Katılımcılar arşivlerin paylaşımının önemi konusunda hemfikir olsa da bunun önünde hala karşılıklı duyulan güven eksikliğinin bir engel olduğu görülüyor. Gelen bir soruya cevap veren Bilici, sahada harcadıkları ciddi emeğin hakkının diğer bazı sivil toplum örgütleri tarafından yendiğini ve bu gibi durumların güven ilişkisine zarar verdiğini söyledi.
[1] İHD’nin insan hakları ihlalleriyle ilgili yıllık raporlarına buradan ulaşabilirsiniz.
[2] İHD’nin toplu mezarlarla ilgili hazırladığı haritaya buradan ulaşabilirsiniz.