Ana içeriğe atla
Ana Sayfa

Güvenlik güçlerinin, terörle mücadele adı altında devlet politikası haline getirdikleri faili meçhul ve keyfi cinayetlere dair gerçekleştirilen ilk yargılama, 1996 yılında gerçekleşen Susurluk Kazası sonrası başladı. Bu kaza ile polis teşkilatı içerisinde yasa dışı ve keyfi infazlar gerçekleştiren bir yapılanmanın varlığı ortaya çıktı, ancak yapılan yargılama söz konusu ihlallerin devlet politikası niteliğini ortaya çıkarmadı ve sorumluların cezalandırılmasıyla sonuçlanmadı. 2006 yılında Şemdinli’de bir kitap evinin JİTEM elemanları tarafından bombalanmasının ardından açılan dava da aynı şekilde, ordu yapısı içindeki kontrgerilla birimlerini açığa çıkarmadan sona erdi.

Nihayet 2008 yılında başlayan Ergenekon Davalarında, gerek sanıkların JİTEM ve Özel Harekât Birimi ile bağlantıları, gerek üyesi ve/veya yöneticisi olmakla suçlandıkları Ergenekon Terör Örgütü’nün eylemleri ile bu birimlerin eylemleri arasındaki bağlantılar, 1990’lı yıllarda gerçekleştirilen ağır insan hakları ihlallerine dair pek çok yeni delilin ortaya çıkmasını sağladı. Bu yargılamalar her ne kadar “hükümete ve/veya anayasal düzene karşı işlenmiş suçlar” kategorisinde yürütülmüş olsa da, söz konusu sanıklar aleyhine başlatılan yargılamalar 1990’lı yıllarda ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan mağdurlar ve yakınlarında yasa dışı keyfi infazların ve zorla kaybetmelerin cezasız kalmayacağına dair haklı bir beklenti yarattı.  Bu yargılamaların ardından 1990’lı yıllarda gerçekleştirilen zorla kaybetmelere dair 8 dava açıldı, ancak bu davalarda yargı organlarının yerleşmiş cezasızlık uygulamaları devam etti. Öte yandan son günlerde devlet içinde yeni bir uzlaşmanın tahkim olduğunu, bu yeni konsept çerçevesinde 1990’lı yıllarda insanlığa karşı suç işlemiş devlet görevlilerinin yargılanmasına dair kritik önemdeki dosyaların teker teker kapatıldığını, faillerin aklandığını, bu vesileyle geçmişle hesaplaşılma ihtimalinin bir kez daha ortadan kalktığını gözlemliyoruz.

 

Hukuk Sözlüğü

Takipsizlik: Cumhuriyet savcısının kamu davası açılmasına gerek olmadığı yönündeki kararı.

Soruşturma / kovuşturma: Cumhuriyet savcılarınca suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin mahkemece kabulüne kadar olan evre soruşturma, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar olan evre ise kovuşturma evresidir.

Kabul edilemezlik: AİHM başvuruların esasını incelemeden evvel başvuruyu kendi belirlediği kabul edilebilirlik şartlarına tabi tutar. Bunlar iç hukuk yollarının tüketilmesi ve başvurunun 6 aylık süre içinde yapılmış olmasıdır. Bu şartlara uymayan başvurular hakkında Mahkeme tarafından kabul edilemezlik kararı verilir ve başvuru esastan incelenmez.

Dostane çözüm: Dostane çözüm tarafların başvurunun görülmesine son vermek yönündeki anlaşmasıdır. Başvurucu ve ilgili devlet, birbirlerini karşı karşıya getiren uyuşmazlığı sona erdirmek için anlaşabilirler ve bu uzlaşma genellikle başvurucuya bir miktar para ödenmesi tarzında şekillenmektedir. Mahkeme, dostane çözümün gerçekleşme şartlarını inceledikten sonra, eğer insan haklarına saygının başvurunun incelenmesinin devamını gerektirdiğini düşünmezse, davayı kayıttan düşürür.

Usulden / esastan ihlal: Suçun devlet eliyle gerçekleştirildiğinin delillerle kanıtlandığı hallerde AİHM yaşam hakkının esastan ihlal edildiğine karar verirken; devletin etkili biçimde soruşturma, sorumluları ve kaybedilen kişinin akıbetini ortaya çıkarma ve failleri cezalandırma yükümlülüğünü yerine getirmediği hallerde yaşam hakkının usulden ihlali kararını veriyor.

Zamanaşımı: Suç işlendikten sonra belli süre içerisinde dava açılması gerekliliği.

 

İç Hukuk Süreçlerinin Seyri

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi (Hafıza Merkezi) olarak bugüne kadar zorla kaybedilen 344 kişinin hukuki dosyalarına ulaşıldı. Bu veriler üzer­inden yaptığımız ­incelemelerde 218 kişinin kaybed­ilmes­ine dai­r soruşturmaların sürüncemede bırakıldığını (%63), 24 k­işi­yle ­ilgi­li­ soruşturmanın zamanaşımı kararıyla sonlandırıldığını (%7) ve 18 k­işi­yle i­lgi­l­i soruşturmada ise kovuturmaya yer olmadığı kararı sonucu dava açılmadığını gördük (%5). 84 k­işi­ni­n zorla kaybed­lmes­yle ­ilgi­li­ i­se dava açıldı (%24).

84 kişinin zorla kaybedilmesi ile ilgili toplam 15 dava açıldı. Bu davalardan 36 kişinin zorla kaybedilmesini içeren 8 davada beraat kararı verildi. 46 kişiyle ilgili açılan 5 dava hala devam ediyor. Yalnızca 2 kişiyle ilgili açılan 2 davada ise mahkûmiyet kararı verildi. Bir başka deyisle, 1990’lardan bugüne 20 senelik süre zarfında yapılan 344 şikâyet ancak 2 mahkûmiyet getirdi. Mahkûmiyet kararı verilen 2 dosyadan Mehmet Şerif Avşar davasında 2 kişi 30’ar yıl, Şeyhmuz Yavuz davasında ise 1 kişi 24 yıl ceza aldı. Bu iki dosyanın detaylarına veri tabanımızdan ulaşabilirsiniz.

artboard-

İç hukuktaki zorla kayıp dosyalarına dair yukarıda anılan rakamlar 2017 Nisan ayı itibariyle geçerlidir ve düzenli olarak güncellenmektedirler.  

İç hukuktaki bu seyrin sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

  • Cumhuriyet savcıları tarafından soruşturma işlemleri gereği gibi yerine getirilmiyor, hakikati ortaya çıkaracak nitelikte etkin bir soruşturma yürütülmüyor,
  • Uzun yıllar boyu kayda değer bir işlem yapılmaksızın soruşturmalar sürüncemede bırakılıyor veya takipsizlik kararıyla kapatılıyor,
  • Zorla kaybetmte suçu niteliği bakımından insanlığa karşı suç olarak tezahüt etse ve zaman aşımı uygulanmaması gerekse de, bu vakalar resmi yorumda cinayet suçlamasıyla yargılanıyor ve bu yüzden 20 yıllık zaman aşımı riskiyle karşılaşıyor,
  • Çok az olaya ilişkin sava süreci başlatılıyor, etkili ve eksiksiz seyretmeyen yargı süreçleri beraat kararlarıyla sonuçlanıyor.

Zorla kaybetme olaylarına dair açılmış davalar hakkında daha fazla bilgiye Faili Belli websitesinden ulaşabilirsiniz.

 

AİHM'e Taşınan Dosyalar

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi olarak aynı zamanda hukuki verisi incelenen 344 zorla kaybedilen kişiden 129 kişiye dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılmış olan 72 başvuruyu da inceledik.

artboard-1

AİHM, 103 kişiye ilişkin olan 55 başvuruda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiiğine karar verdi. 11 kişiye ilişkin 6 başvuruda devlet tarafından dostane çözüm teklif edildi. 12 kişiye ilişkin 10 başvuru kabul edilmezlik kararı sebebiyle esastan incelenmiyor, bir kişiye ilişkin başvuruda ise AİHM ihlal olmadığına karar verdi. Böylece genel toplamda 129 zorla kaybedilen kişiden 114’ü, 72 başvurudan ise 61’inde Türkiye’nin sorumluluğunun saptandığı görüldü.


[1] Bu sayı ve oranlar Nisan 2017 itibariyle geçerlidir. Yeni gelişmeler ışığında bu bilgileri web sitemizde düzenli olarak güncelleyeceğiz.