Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
11.12.2023

75. Yaşında İnsan Hakları: Sonculuğun Sonu

<< TÜM HABERLER

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 75. yıldönümünde, akademisyenler ve hak savunucuları insan haklarının sonu hakkındaki tartışmaları geride bırakmalı ve sahadaki insan hakları mücadelelerinin hızla değişen gerçeklerine odaklanmalıdır. 

César Rodríguez-Garavito*

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 75. yıldönümü, insan hakları alanının gidişatına ilişkin verimli diyaloglara ilham veriyor. Bu diyalogları önümüzdeki 75 yıla ilişkin yüzü geleceğe dönük tartışmalarla desteklemeyi öneriyorum. İnsan hakları hareketinin yüzyılın geri kalanında da geçerliliğini koruyabilmesi için hangi yeni konuları ele alması gerekecek? Genç iklim aktivistlerinden yerli halklara, sanatçı kolektiflerinden yeni nesil sosyal hareket avukatlarına kadar bu alandaki en yenilikçi aktörlerin fikir ve taktiklerinde ne gibi değişim sinyalleri tespit edilebilir? 

Gelecek-odaklı-düşünme** uzmanlarının "ileriye bakmak için geriye bakmak" dediği tam da böyle bir şey: gelecekte neyin ne radikallikte değişebileceğini idrak etmek için geçmişte ne kadar değişmiş olduğunu incelemek. Küresel insan hakları hareketinin içinden geçtiği bu zorlu dönemde iklim değişikliğinin, yapay zeka ve gen düzenleme gibi teknolojilerin derin sonuçlarının damgasını vuracağı bir dünya için alternatif gelecekleri hayal etmek ve bunlara hazırlanmak kolektif bir hazırlık gerektiriyor. Kısa süre önce NYU İnsan Hakları ve Küresel Adalet Merkezi olarak New York’ta düzenlediğimiz senelik FORGE (Hakların ve Yönetişimin Geleceği) konferansının ilkine katılan 160'dan fazla araştırmacı, aktivist, sanatçı, bilim insanı, düşünür ve girişimci ile birlikte başlattığımız programın amacı tam da bu. 

Bana öyle geliyor ki, geçmiş ve gelecek hakkında üretken bir diyaloğa doğru atılacak ilk adım, insan haklarının sözüm ona sona ermekte olduğu üzerine yapılan tartışmayı aşmaktır. Stephen Hoopgood'un Open Global Rights'ta ve başka yerlerde hararetli tartışmalar yaratan "insan haklarının son zamanları" konulu kitabı yayınlanalı tam on yıl oldu. Hopgood, insan hakları hareketinin içindeki eşitsizliksizler ve stratejik durgunlukla ilgili hakiki sorunlara parmak basmış olsa da, o zaman tartışmaya yaptığım katkılarda savunduğum ve Gráinne de Burca ve Kathryn Sikkink gibi diğerlerinin o zamandan beri daha kapsamlı bir şekilde gösterdiği gibi, Hoopgood'un argümanı zayıf ampirik kanıtlara dayanıyordu ve analitik olarak kritik kör noktalara sahipti. Geride kalan on yılın ardından akılda kalan, kitabın daha incelikli argümanlarından ziyade kışkırtıcı başlığı olmuş gibi görünüyor. Özellikle dünyanın dört bir yanındaki insan hakları pratiklerinin çeşitliliği hakkında sınırlı bilgiye sahip Küresel Kuzey'den akademisyenler tarafından tartışmaya daha sonra yapılan bazı katkılar, insan haklarının sonu korosuna katıldı ve Ruth Teitel'in "sonculuk" olarak adlandırdığı bir akımı başlattı. 

Bu noktaya daha önce de gelmiştik. İlginçtir, otuz yıl önce Francis Fukuyama yüz kızartıcı bir şekilde tarihin sonunu ilan ettiğinde aklındaki son (liberal) insan haklarını ve demokrasinin zaferini içeriyordu. Çalışmasının ortaya çıkardığı geçici heves de daha sonra sonculuk (endism) olarak eleştirilecekti. Geriye dönüp baktığımızda sonculuk kısa ömürlü olduğu kadar kaçınılmaz, döngüsel ve öngörülebilir de bir hadise gibi görünüyor. Bu, insan psikolojisine çok derin bir şekilde yerleşik olan bir eğilimdir. İnsanın zamanla ilgili bilişsel önyargıları üzerine bugün bir klasik niteliği kazanmış olan araştırmanın yazarları şu tespitte bulunmaktadır; "Öyle görünüyor ki tarih, her zaman bugün sona eriyor". 

Sayfayı çevirmeyi ve insan haklarının sonuna dair tartışmayı sonlandırmayı öneriyorum. Elimizdeki en iyi kanıtlar bize, geride kalan on yıl içinde insan haklarının sonunun gelmediğini gösteriyor. Geoff Dancy ve Christopher Fariss tarafından yakın zamanda yapılan nicel bir araştırma, zamanın sonunu savunanların ortaya koyduğu zayıf kanıtların tam aksine, dünyanın dört bir yanından insanların insan hakları dilini ve normlarını kullanmaya devam ettiğini gösteriyor. Çalışma, online aramalarla ölçülen insan hakları dilinin popülaritesinin "on yıl önce olduğu kadar popüler olduğunu ortaya koyuyor. Bugün aslında insanlar internette insan hakları ile ilgili bilgileri, sosyal adalet, eşitsizlik veya ulusal güvenlik gibi diğer siyasi kavramları aradıklarından çok daha fazla arıyorlar." Eleştirenlerin insan haklarının Küresel Kuzey merkezli elit bir proje olduğu görüşünün aksine, Dancy ve Farris'in verileri insan haklarına olan ilginin Küresel Güney'deki insan hakları aciliyetlerinin yaşandığı yerlerde ve anlarda zirveye ulaştığını gösteriyor. Benzer şekilde, Açık Toplum Vakfı tarafından yakın zamanda yapılan küresel bir anket, katılımcıların büyük çoğunluğunun (%72) özellikle Küresel Güney'de insan haklarına olumlu baktığını gösteriyor. 

Bunların hiçbiri savaşların, ekolojik acil durumların, teknolojik bozulmaların, demokratik gerilemelerin, jeopolitik gerginliklerin ve artan eşitsizliklerin yaşandığı bir dönemde insan hakları değerlerinin ve normlarının karşı karşıya olduğu çetin zorlukları inkâr etmek anlamına gelmiyor. Hareketin geleneksel kavramlarının, taktiklerinin ve anlatılarının bu zorluklarla başa çıkmak için yeterli olduğunu da iddia etmiyorum. Aslında insan haklarının önümüzdeki on yıllarda geçerliliğini koruması için bunların önemli ölçüde yenilenmesi gerektiğini öne sürüyorum

Sonculuğun sona erdiğini ilan etmek bu yönde atılmış küçük ama önemli bir adım. İnsan hakları aktörleri, dikkatimizi üst düzey açıklamalardan insan haklarının sahadaki zenginliği, karman çormanlığı ve hızla değişen gerçekliği hakkındaki spesifik tartışmalara yönlendirerek, yeni fikirler ve cevaplar geliştirmek için değerli bir zihinsel alan açmış olurlar. Sonculuğun üretme eğiliminde olduğu kadercilik kıskacını biraz gevşetebilirsek, umutlu bir seferberlik için ihtiyaç duyduğumuz duygusal alanı yaratabiliriz. 

Umudu yeniden canlandırmak ve geleceğe bakmak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 75. yıldönümünü kutlamak için faydalı bir yol olacaktır. Ahir zaman karamsarlığına verilecek yanıt kolaycı bir iyimserlik değildir. Rebecca Solnit'in yazdığı gibi, "Umut iyimserlik değildir. İyimserlik en iyiyi  ve bunun kaçınılmaz olduğunu varsayar, bu da en kötüyü varsayan kötümserlik ve sinizm gibi pasifliğe yol açar." Bizse bir yandan yandan gezegenin dört bir yanındaki insan ve insan dışı yaşamların ve geçim kaynaklarının kaybının acısını hissederken, bir yandan da "umut etmenin, yapamadıklarınızın yasını tutarken bile sevdiğimiz şeylerin bir kısmını koruyabileceğimizi ve bu eylemlerin sonucunu bilmeden hareket etmemiz gerektiğini bilmek olduğunu" biliyoruz. 

---- 

Bu yazı OpenGlobalRights'daki orijinal metninden Türkçe'ye Hafıza Merkezi tarafından çevrilmiştir. 

Kullanılan görsel ise Etubi Onucheyo adlı sanatçının The Greats adlı platformda sergilenmekte olan illüstrasyon çalışmasıdır. 

* César Rodríguez-Garavito OpenGlobalRights'ın genel yayın yönetmenidir. New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde klinik hukuk profesörü ve İnsan Hakları ve Küresel Adalet Merkezi başkanıdır.

** Futures-thinking son dönemde yaygınlaşmaya başlayan bir düşünme yöntemidir. Bu yöntem bugün vereceğimiz kararlarda geleceği şekillendiren belirleyici güçleri ve bunların doğuracağı sonuçları düşünmeye yardımcı olmak için kullanılıyor.