DarAlan video serisi, Türkiye’de sivil alanın daralmasını Fatih Pınar’ın çeşitli eylem, basın açıklaması, gösteri ve mitinglerden topladığı görüntüler eşliğinde sunuyor. Videolar, Pınar’ın kayıt altına aldığı görüntülerin Hafıza Merkezi koordinatörlüğünde sivil alanın daralması teması altında 4 başlıkta gruplanıp kurgulanması ile meydana geliyor. 4 videodan oluşan serinin ilki Türkiye’de Onur Yürüyüşünün 2013’ten bugüne seyrini aktarıyor. 2013-2019 Onur Yürüyüşlerini tek bir kurguda gösteren video bir yandan yaşadığımız daralmayı iliklerimize kadar hissettirirken, bir yandan da ‘her şey yok olsa da LGBTİ+ hareketinin yok olmayacağını’ müjdeliyor.
Geçtiğimiz 10 seneye damgasını vuran sivil alanda yaşadığımız daralma, Türkiye’de ve dünyada çeşitli grupların anlamaya ve cevap üretmeye çalıştığı bir durum. Peki, nedir bu sivil alan? En basit ifadeyle, yurttaşların yaşadıkları hayatı şekillendirebilmeleri için ihtiyaç duydukları asgari demokratik zemin. Bu konuda yaptığı izleme çalışması ile bilinen CIVICUS sivil alanı insanların örgütlenmesi, katılım göstermesi, birbiriyle iletişim kurması, ve bu yolla siyasi ve toplumsal yapıları etkilemeleri için zemin sağlayan evrensel normlar olarak tarif ediyor. Yani en temelde örgütlenme, barışçıl toplanma ve ifade özgürlükleri.
Peki bu daralmaya kuşbakışı bakınca ne görüyoruz? V-Dem Enstitüsü’nün 2020 Demokrasi Raporunda 202 ülkeye ait veriler Liberal Demokrasi Endeksi (LDI) kullanılarak inceleniyor ve bir takım makro değerlendirmeler yapılıyor. Buna göre bugün dünyada 2.6 milyar insan otokratik rejimler altında yaşıyor. Otokratik ülkelerin sayısı 2001 yılından beri ilk defa 92’ye yükselerek dünya nüfusunda 54% ile çoğunluğa ulaşmış durumda. Demokrasilerin oranı ise düşüşte; 2010 yılında 45 ülke liberal demokrasi, 55 ülke seçim demokrasisi iken (nüfus oranı 55%), bu sayılar 2019’da 37’ye ve 50’ye (49%) düştü.
CIVICUS’a göre bugün dünya nüfusunun sadece 3%’ü açık toplumlarda yaşıyor, 43 ülke açık, 42 daralmış, 49 engellenmiş, 38 bastırılmış, 24 ise kapalı olarak sınıflandırılıyor. Türkiye bu klasmanda 2010-2016 döneminde engellenmiş sınıfındayken 2016’dan itibaren bastırılmış seviyesinde, ve son 10 yılda en çok otoriterleşen Macaristan, Polonya, Sırbistan, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerle birlikte anılıyor. V-Dem raporunda demokrasi niteliğini 2014 yılında kaybeden Türkiye o günden beri LDI indeksinin en düşük 20% grubu içinde.
Onur Yürüyüşleri özelinde yaşadığımız daralma işte bu küresel resmin bir parçası. Dünyanın birçok yerinde sansür, göstericilere müdahale, gözaltı, aşırı güç kullanımı, kriminalleştirme gibi uygulamalar sivil alanı kapatma, etkisiz kılma çabalarının repertuarını oluşturuyor. Onur Yürüyüşlerine yönelik 2013’ten bugüne bu repertuarın artan uygulanışı ve bunun sokağın duygusunda yarattığı dönüşümü tek bir kurguda izleyince, insan tam da Seçil Epik’in videoda söylediği gibi, sivil alanın daralması denilen şeyi fiziki olarak yaşamış oluyor.
Fakat karanlık arttıkça ışık daha çok aydınlatıyor; baskı arttıkça direnç de çoğalıyor. Dünyada demokrasi yanlısı protestoların görüldüğü ülkelerin oranı 2009 yılında 27% iken bu oran 2019’da 44%’a yükseldi. Derinleşen otokratikleşmeye karşı demokrasi için görülmemiş düzeyde sergilenen bu seferberlik gelecek için umut işareti. Bu durum DarAlan video serimizin anlatı kurgusu ile de uyumlu. Tıpkı V-Dem raporunun Yükselen Otokratikleşme – Büyüyen Direniş başlığında söylediği gibi, videoda söyleşi veren aktivistlerin de tekrar tekrar vurguladığı bir şey mücadelenin artan feraseti.
Video kapanırken polislerin eylemcileri kovaladığı bir sahne görüyoruz. Bu sahnede eylemcilerin yüz ifadeleri kameraya yansır. Korku ve endişeye eşlik eden bir iyimser heyecanı gördüğümüz bu yüzler tüm bu sıkışmışlık hissine rağmen bize ihtiyacımız olan bilgiyi veriyor aslında. Haklı olduğunu bilmenin ve umut etmenin verdiği güç bizim yanımızda. Şevval Kılıç’ın dediği gibi;
“Bu mücadele devam edecek. Bu hükümet var diye LGBTİ bireyleri birden ortadan yok olmayacaklar. Her şey yok olur LGBTİ hareketi yok olmaz. Yani bu böyle. Bununla baş etmesi gerekenler LGBTİ olmayan insanlar. … Zaman ileri doğru akıyor, bunu yavaşlatabilirsiniz, ama zamanı durdurmak veya geri çevirebilmek gibi, kimsenin öyle bir, Reis’imizin bile öyle bir yeteneği yok.”
LGBTİ+ hakları için mücadele etmek hiçbir zaman kolay olmadı. 90’ların ilk yıllarında İstanbul ve Ankara merkezli başlayan LGBTİ+ örgütlenmeleri, 2000’lerde Türkiye’nin başka illerinde de kurulan yeni oluşumlarla güçlendi. Lambdaİstanbul ve Kaos GL gibi köklü kurumların arasına katılan Pembe Hayat, Gökkuşağı, Siyah Pembe Üçgen de AB reformlarının göreli özgürlükçü ortamında LGBTİ+’ların taleplerini hep birlikte yükseltiyorlardı. Bu derneklerin anayasal eşitlik, ayrımcılık ve nefret suçları yasağına ilişkin yürüttükleri mücadele LGBTİ+’ların görünürlüğünü arttırdı, Türkiye’de homofobi ve nefret suçuna karşı hatrı sayılır bir külliyatın oluşmasını sağladı ve geniş kitlelerden destek buldu.
2003’ten beri düzenlenen ve İstiklal Caddesi ile özdeşleşen Onur Yürüyüşü 10 yıl içinde binlerce katılımcıya ulaştı. 30 Haziran 2013’te Gezi protestolarının hemen sonrasında düzenlenen yürüyüş tarihi bir kalabalık seviyesine ulaştı. Öyle ki o sene slogancı olan Şevval Kılıç “Kortej oluşamadı, çünkü bütün İstiklal doluydu“ diyecekti. O yılki Onur Haftası’nın teması “Direniş”ti ve LGBTİ+’lar 11 yıllık iktidardan eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanmasını istiyorlardı.
2014 yılına gelindiğinde de tablo farklı değildi. Onur Yürüyüşü 12. senesinde caddeyi boydan boya kaplayan gökkuşağı bayrağıyla yine rengarenk, yine cıvıl cıvıl politik sözünü ortaya koyan on binleri ağırlıyordu. Yılın teması “Temas”tı. LGBTİ+’ların örgütlü mücadelesinin kazanımları ve dayanışmanın altı çiziliyordu. Gezi’de benzemeyenler birbirine dokunmuştu bir kere ve bu yan yanalık en özgürleştirici olandı.
28 Haziran 2015. Onur Yürüyüşü görkemli kalabalıkların ardından Ramazan gerekçesiyle Valilik tarafından yasaklandı ve yürümekte ısrarlı kalabalıklar ilk defa polis müdahalesiyle karşılaştı. Yılın teması ile uyumlu bir durumdu, belki de “Normal”di yaşananlar.
2016 Haziran’ında önce Trans Onur Yürüyüşü müdahaleye uğrayıp Onur Yürüyüşü de Valilik tarafından yasaklanınca organizasyon komitesi polis anonslarında geçen “Lütfen dağılın, hayatın ‘normal’ akışına dönmesine izin verin” seslenişine uyacaklarını belirtti. Nitekim bu yaratıcı formatta, katılanlar yürümeyecek, İstiklal Caddesi’nin dört bir yanına “dağılarak” izin verilmeyen basın açıklamasını bulundukları yerden okuyacaklardı.
2017’deki Onur Yürüyüşü OHAL koşulları altında gerçekleşti. Valiliğin “toplumun bir kesiminin gösterdiği ciddi tepkileri” gerekçe göstererek yasakladığı yürüyüşe ilişkin basın açıklaması, yine İstiklal Caddesi’nde yürümeyi özleyen ve vazgeçmeyen gruplar tarafından ara sokaklarda okundu. “Ciddi tepki” nefretin ta kendisiydi; basın açıklaması, protesto, örgütlenme, itiraz ve mücadele etmekse izne tabi tutulamayacak haklardı.
OHAL’in etkileri sadece sokakta hissedilmiyordu. Türkiye genelinde tüm LGBTİ+ etkinlikleri yaygın olarak yasaklanırken, Kasım 2017’de Ankara’da il genelinde ve süresiz olarak ilan edilen yasak en kapsamlısıydı.
2018’de Onur Yürüyüşü için 16. kez bir araya gelenler yine polis engeliyle karşılaştı. Yapılan müzakereler sonucunda bir grubun Mis Sokak’ta açıklama yapmasına izin verildi. Ancak dağılırken yine polis müdahalesi yaşandı. Diğer illerde planlanan yürüyüşler de peş peşe yasaklandı.
2019 yılında OHAL kalkmıştı ama İstiklal Caddesi de Bakırköy Meydanı da Onur Yürüyüşü’ne kapalı ve yasaktı. Hatta Türkiye’deki tüm caddeler ve meydanlar…
Yine de “Her Yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü” mesajı veren kalabalıklar bir kez daha gruplar halinde sesini duyurmaya çalıştı. En temel haklarının güvence altına alınmasını talep ederken güvenliğe tehdit oluşturdukları iddiasıyla ülke çapında engellenenler yarım asrı devirmiş Stonewall Ayaklanması’ndan güç aldıklarını haykırıyorlardı.