Ortak Basın Açıklaması
Basına ve kamuoyuna,
2025 yılı Onur Ayı kapsamında İstanbul’da düzenlenen 11. Trans Onur Yürüyüşü (22 Haziran, Kadıköy) ve 23. İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşü (29 Haziran, Beşiktaş) sırasında ve sonrasında yaşanan insan hakları ihlalleri, 17 Mayıs Derneği, Hafıza Merkezi, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Kaos GL Derneği, Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi tarafından uluslararası standartlara uygun olarak belgelenmiştir.
Onur Yürüyüşlerine ilişkin insan hakları örgütleri olarak yürüttüğümüz izleme ve belgeleme çalışmaları, LGBTİ+’lara yönelik 2015’ten bu yana süregelen, uluslararası insan hakları hukukuna aykırı, ayrımcı ve sistematik olan insan hakları ihlallerinin 2025 yılında da devam ettiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu ihlallerle birlikte, üst düzey kamu görevlilerinin homofobi ve transfobiyi pekiştiren ayrımcı söylemleri de devam etmektedir. LGBTİ+’lara ve LGBTİ+’larla dayanışanlara yönelik ayrımcılık derinleştirilmiş, raporda tespit edilen insan hakları ihlallerine zemin hazırlanmıştır.
Yaklaşık 70 sayfa olan ve bu basın açıklamasının ardından gözlemci kurumların web sitelerinden erişilebilecek raporumuzda yer alan bazı tespitleri sizlerle paylaşmak istiyoruz.
► Raporun tam metnine şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Her iki yürüyüş, alınan yasaklama kararları ile barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü hakları ile ayrımcılık yasağı ihlal edilerek engellendi. İstanbul Valiliği ile Şişli, Kadıköy, Beyoğlu ve Beşiktaş Kaymakamlıkları tarafından yürüyüşler öncesinde alınan genel yasak kararları, somut bir güvenlik tehdidine dayanmadığı gibi, orantılılık ilkesine de aykırıydı. Yürüyüşlerin olduğu günlerde Kadıköy, Şişli, Beyoğlu ve Beşiktaş ilçelerinde çok sayıda polis memurunun görevlendirildiği gözlemlendi. İdari makamlar ve kolluk kuvvetleri, uluslararası insan hakları standartlarında belirtilen görevlerinin aksine, barışçıl yürüyüşleri engellemek için aldıkları “önlemler” ile toplu taşıma ve diğer kamusal hizmetlerin ve hatta gündelik hayatın ciddi bir şekilde aksamasına sebep oldu.
Yasaklara ve şiddete maruz kalma olasılığına rağmen LGBTİ+ aktivistleri, 22 Haziran’da ve 29 Haziran’da barışçıl şekilde seslerini duyurmak için yürüyüşleri gerçekleştirmeye karar verdi. Ancak kolluk görevlileri tarafından işkence ve diğer kötü muamele kapsamına girebilecek olan şiddete başvurularak engellendiler ve en az 24 saat keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. Kolluk görevlilerinin, işkence ve diğer kötü muamele kapsamına girebilecek olan şiddeti sadece LGBTİ+ aktivistleri değil aynı zamanda yürüyüşü takip etme amacı ile sahada bulunan gazeteci ve avukatları da hedef aldı. Örneğin, 22 Haziran günü Kadıköy’de gözaltına alınan bir avukat, polis aracında ters kelepçeye maruz bırakılmış, “Ellerim kesildi, çıkarın şunları!” diyerek BM İşkenceye Karşı Komite’nin açık bir şekilde işkence yöntemi olduğunu ve yasaklanması gerektiğini belirttiği ters kelepçe uygulamasının sonlandırılmasını istemiştir. Bu çağrıya, sivil giyimli bir polis amirinin “Sen de rahat dursaydın!” şeklindeki yanıtı, güvenlik güçlerinin işkence ve diğer kötü muamele kapsamına girebilecek olan şiddeti meşrulaştırmaya çalıştığını göstermektedir. Dahası, barışçıl toplanma özgürlüğünü kullanan kişilere yönelik uzun süreli ve acı verecek şekilde ters kelepçe takılmasının sistematik bir cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığı, Onur Yürüyüşlerinde gözaltına alınan kişilere yönelik uygulamalarda da açık bir şekilde görülmüştür.
İzleme ve belgeleme çalışmaları kapsamında sayılarının toplamda en az 95 olduğu tespit edilen birçok kişi, sadece kamusal alanda bulunmaları veya LGBTİ+’lar ile ilişkilendirilen giyim, sembol ve sloganlar gerekçe gösterilerek ve bazı durumlarda sivil polislerce kimlik bile gösterilmeden, sivil araçlara zorla bindirilerek gözaltına alındı. Örneğin, 22 Haziran tarihinde gözaltına alınan üç kişinin, 11. Trans Onur Yürüyüşünün gerçekleştiği Kadıköy’den yaklaşık 17 kilometre uzaklıkta yer alan Beyoğlu ilçesindeki Galata Köprüsü üzerinde durdurularak gözaltına alındıkları belirlendi. Kolluk görevlileri tarafından hazırlanan belgeler incelendiğinde, bu kişilerin gözaltına alınmasına, “kılık kıyafetleri ve üzerlerindeki kıyafetlerde LGBTİ grubunu sembolize eden renklerde kıyafetler bulunması”nın gerekçe gösterildiği tespit edildi. Gökkuşağını çağrıştıran renkli kıyafetler giyenler veya semboller taşıyan kişilerin hiçbir hukuki gerekçe olmadan keyfi bir şekilde gözaltına alınarak özgürlüklerinden mahrum bırakılması, ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarının keyfi şekilde sınırlanmasına neden olmuştur. Raporda ayrıca iki kişinin, 11. Trans Onur Yürüyüşünden saatler önce, yaşadıkları mahallelere çok yakın noktalardan “LGBTİ içerikli açık/kapalı alan eylem ve konularına katıldığı” gerekçe gösterilerek gözaltına alındığı da belgelenmiştir. Daha da vahimi, LGBTİ+’ların kamusal alanda varoluşunu kriminalize etme çabasına dönüşen bu ayrımcı ve düşmanca ortam, kimilerini protestolara katılmaktan vazgeçiren caydırıcı bir etki yaratmıştır.
Saha gözlemleri kapsamında sokakta ve emniyette görev yapan gözlemcilerin elde ettiği bulgular, gözaltına alınan çok sayıda kişinin ters kelepçe, hukuka aykırı fiziksel ve sözlü şiddet, cinsel şiddet, temel ihtiyaçlara erişimin engellenmesi başta olmak üzere işkence ve diğer kötü muamele kapsamına girebilecek olan farklı uygulamalara maruz bırakıldıklarını ortaya koydu. Yakalama anından emniyette ifade işlemlerine başlanmasına kadar kişilerin hukuki yardıma erişimleri engellendi; üç avukat fiziksel şiddet kullanılarak gözaltına alındı. İfade işlemlerine eşlik etmek isteyen bazı avukatların ise baro kimlikleri olmasına rağmen il emniyet müdürlüğüne girişleri keyfi biçimde engellendi.
Bu bulgular, gözlemci kurumların incelediği ifade tutanakları ile de desteklenmektedir. Örneğin, 22 Haziran’da Kadıköy’deki yürüyüşe katılan ya da katıldığı iddia edilen kişilerin ifade işlemleri sırasında, gözaltına alınırken direnmemesine rağmen ters kelepçe uygulamasına itiraz eden bir kişi, polis tarafından “Daha fazla direnirsen kolunu kırarım” diye tehdit edildiğini aktardı. Bir diğer kişi ise yakalama sırasında yere düşürüldüğünü, başının yere vurulduğunu, daha sonra sertçe sırtına bastırıldığını ve dizinin zorlayıcı şekilde büküldüğünü paylaştı. Ayrıca, nezarethaneye alınırken bir polis memurunun başka bir kişiye “Sen de erkek misin? Umarım seni ben ararım!” dediğini ve cinsiyet kimliğine yönelik hakaret ve tehdit içeren ifadeler kullandığı bildirildi.
29 Haziran’da Beşiktaş’ta gerçekleştirilmek istenen LGBTİ+ Onur Yürüyüşünde gözaltına alınanlar arasında ise gözaltı aracında boğazının sıkıldığını veya tekmelendiğini ifade eden kişiler olmuştur. İlk bindirildikleri gözaltı aracının aşırı sıcak ve havasız olduğu, iki kişinin nefes darlığı yaşaması üzerine araçtan indirildiği, diğerlerinin ise uzun süre bu araçta tutulduğu kaydedilmiştir. Bu süreçte, polislerin gözaltına alınanlara “Hepiniz iğrençsiniz! Şu hale bak, iğrençliğiniz bize bulaşacak” ve “Sesiniz çıkarsa tekrar ters kelepçe yaparız!” şeklinde hakaret ve tehditlerde bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca, yakalama sırasında kolları ters kelepçeyle çevrilip yere yatırılan ve sırtlarına basılan kişilerde ekimozlar oluştuğu gözlemlenmiştir.
Her iki yürüyüş sonrası gözaltına alınan kişilerin giriş ve çıkış muayeneleri için hangi hastanelere götürüldüğü yakınları ya da avukatlarıyla paylaşılmadı. Bu belirsizlik üzerine gözlemci kurumlar potansiyel hastanelerde gönüllü gözlemci hekimler bulundurma kararı aldı. 22 Haziran’da gözaltına alınanların belirlenen ve gözlemci bulunan hastanelerden başka hastanelere götürülmesi nedeniyle gözlem yapılamadı; 29 Haziran’da ise gözaltına alınanların kelepçeli şekilde muayeneye getirildiği, kelepçelerin muayene başlamadan önce çıkarılmadığı, kelepçeleri çıkarılanların bileklerinde kızarıklıklar, bazılarının vücudunda morluk ve yaralanmalar olduğu tespit edildi. Ayrıca, gözaltı muayenelerinin İstanbul Protokolü'ne uygun olarak yapılmadığı tespit edilirken bazı durumlarda kolluk görevlilerinin muayene odasında bulunduğu gözaltına alınan kişiler tarafından ifade tutanaklarına geçirilmiştir.
Gözlemci kurumlar, Trans Onur Yürüyüşüne katılan ya da katıldığı iddia edilen üçü 18 yaşından küçük olmak üzere toplamda 39 kişi ve İstanbul LGBTİ+ Onur Yürüyüşüne katılan ve/veya katıldığı iddia edilen 53 kişi hakkında hazırlanarak mahkemelere sunulan iddianameleri ve ifade sorgu zabıtlarını da inceledi. Bu iddianamelerin, adil yargılanma hakkı başta olmak üzere ayrımcılığa maruz bırakılmama, ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkı gibi birçok temel insan hakları standardıyla açıkça çeliştiği görüldü. Savcılık makamlarının tutumu, cezalandırıcı, orantısız ve hak temelli olmayan bir soruşturma pratiğini ortaya koymakta, muhalif düşüncelerin bastırılması ve LGBTİ+’ların kamusal alanda varoluşlarının kriminalize edilmesi riskini barındırmaktadır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri bağlamında bu tür uygulamalar ciddi insan hakları ihlalleri anlamına gelmekte ve hukuki sorumluluk doğurmaktadır.
2015 yılından bu yana LGBTİ+ Onur Yürüyüşleri, yetkililer tarafından hukuka aykırı ve sistematik bir şekilde engellenmektedir. Ancak bu yıl, gözaltına alınan kişilerden üçü, kendilerine yöneltilen “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama” suçunun oluştuğuna dair hiçbir somut şüphe olmamasına ve daha da önemlisi tutuklamayı gerektirecek hiçbir hukuki ve vicdani gerekçe olmamasına rağmen keyfi biçimde tutuklanmıştır. 29 Haziran LGBTİ+ Onur yürüyüşüne karşı açılan davanın ilk duruşması 8 Ağustos’ta İstanbul 51. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecektir. Aktivistlerin tutuklanması, Türkiye’de LGBTİ+’ların ifade ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarını kullanmalarının suç sayılmasında kaygı verici bir artışa işaret etmektedir. Gözlemci kurumlar olarak bu davayı yakından takip edeceğiz.
İnsan hakları örgütleri olarak taleplerimiz şunlardır:
17 Mayıs Derneği
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Kaos GL
Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD)
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
Uluslararası Af Örgütü