Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
10.11.2017

Çatışma Döneminde Hafıza Merkezi Çalışmaları | Murat Çelikkan

<< TÜM HABERLER

Murat Çelikkan, Hafıza Merkezi Eş Direktörü

* Bu yazı Hafıza Merkezi 2015-2016 Faaliyet Raporu‘ndan alınmıştır. Raporun tamamı için tıklayınız. 

2015’ten bu yana gerek dünyanın ahvali ve gerek Türkiye’deki gelişmeler, insan hakları alanında çalışan kurumlar açısından çok da olumlu olmadı. Batılı ülkelerdeki durum geniş anlamıyla demokrasi karşısında otoriter dayatmalar şeklinde özetlenebilecekken, Ortadoğu ve Doğu Asya’daki durum da insan hakları açısından gerileme gösterdi.

Öyle ki ABD dış politikasında insan haklarına gösterilen sözde bağlılık artık sözel önemini de yitirdi. Trump yönetiminin Arap Yarımadası’nda hedef haline getirdiği ve “terörizme destek’’ verdiği gerekçesiyle istenmeyen ülke ilan ettiği Katar ile zaman kaybetmeden 12 milyar dolarlık silah satış sözleşmesi yapması; Avrupa Birliği ülkelerinin özellikle mülteci meselesinde insani yaklaşımı geri plana iterek uluslararası iltica sözleşmelerine aykırı hareket etmesi; ve sonuçta bugün dünyada 68 milyon insanın zorla yerinden edilmiş olması, dünyada kartların yeniden dağıtılacağı yeni bir altüst sürecine girişin göstergeleri olarak adlandırılabilir.

Demokrasi ve insan haklarının beşiği kabul edilen Batılı ülkelerin uzun zamandır güvenlik politikalarını ön plana çıkarmaları ve insan yaşamına özellikle yoksul ve dezavantajlı konumda bulunan insanların yaşamına değmeyen politikaları ve ABD’nin yıllardır başını çektiği korku politikaları, insanların ırkçı, yabancı düşmanı ve milliyetçi damarını besleyerek muhafazakâr bir beyaz öfkeye dönüştüğünden bahsedilebilir. Daha iyimser yorumcular ise Londra’da 79 kişinin ölümüne yol açan Grenfell Tower yangınının simgesel olarak neoliberalizmin de ölümünü muştuladığı ve bunun ezilenlere, yoksullara, dışlananlara yönelik eşitlikçi politikaların dönüşüne yol açabileceğine inanıyor.

Türkiye’de ise bu dönemde iki olay bir yandan insan hakları savunucularının mücadele alanını genişletirken, bir yandan da hareket alanını iyice daralttı. Bunlardan ilki 2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın çağrı mektubuyla başlayan Kürt meselesinin Barış/Çözüm sürecinin 24
Temmuz 2015’te sona ererek çatışmalı sürecin başlaması. İkincisi ise 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi.

İlk gelişme hükümetin 30 yıldır insan kıyımından başka sonuç doğurmamış güvenlik politikalarına dönerek Kürt meselesinin şiddete dayalı çözüm paradigmasına dönmesi; PKK’nin ise bugüne kadar ağırlıkla kırsalda yaşanan çatışma sürecini kentlere taşıyarak yeni bir strateji benimsemesi sonucunu doğurdu. Bu stratejiler Kürt illerinde bir yılı aşan sokağa çıkma yasakları, çok sayıda sivil ölüm ve yaklaşık 400 bin kişinin zorla yerinden edilmesi sonucunu doğururken; şehirlerin de yıkılıp yerle bir edilmesi ve yeni bir hak ihlali olarak kamulaştırmalar sonucunu yarattı. Bu yoğun tahrip ve yıkım sürecinde gündeme gelen yaşam hakkı ihlallerini dile getiren insan hakları kuruluşları ya kapatıldı ya yöneticileri gözaltına alındı ya da soruşturma ve kovuşturmaya uğradı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise hükümet darbeyle mücadele adı altında ülkede bir darbe yaşanmışçasına önlemler almaya başladı. 23 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ve Yenilenen Olağanüstü Hal uygulamalarıyla 371’i “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adlı Barış Bildirisini imzalamış 5 bin akademisyen de aralarında olmak üzere yaklaşık 105 bin kamu görevlisi işinden ihraç edildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) verilerine göre 159 gazeteci hapse atıldı (yurtdışında “kaçak” muamelesi gören 123 gazeteci bu rakama dâhil değil). Bağımsız İletişim Ağı (BİA) Medya Gözlem Raporu’na göre 179 medya kuruluşu kapatıldı, 54 gazetecinin mal varlığına el konuldu, 46 gazetecinin pasaportu iptal edildi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla 10 HDP milletvekili hapse atıldı, 4 milletvekilinin vekillikleri düşürüldü. 37 HDP İl Başkanı, 97 İlçe Başkanı tutuklandı. DBP’li 85 Belediye Başkanı tutuklanırken 86 belediyede seçilmişlerin yerine kayyum atandı. Çeşitli insan hakları kuruluşlarının yöneticileri kovuşturmaya uğradı ve hapsedildi. Yine KHK’larla 375 sivil toplum kuruluşu kapatıldı.

Tüm bu gelişmeler Türkiye’de sivil toplum alanının popüler deyimle iyice daralması sonucunu doğurdu. Kürt meselesine değinen, barıştan bahseden, Olağanüstü Hal uygulamalarının haksızlığına dikkat çekenler için Terörle Mücadele Kanunu’nun terör örgütü üyesi olmayı veya terör propagandası yapmayı düzenleyen maddeleri Demokles’in kılıcı gibi kullanıldı.

Bu gelişmeler karşısında Hafıza Merkezi için birçok sivil toplum kuruluşu açısından geçerli olan hayatta kalma faaliyeti birincil hedef haline geldi. Bu bağlamda merkez, kurumsal kimliğini, örgüt yapısını ve demokratik yapısını güçlendirme hedeflerine ağırlık verdi. Ayrıca ulusal ve uluslararası dayanışma ve işbirliğini güçlendirmek de daha fazla önem kazandı.

Bu gelişmelerin Hafıza Merkezi faaliyetlerine en önemli yansıması geçmişle yüzleşme sorununda “geçmiş” kavramının yeniden tanımlanması oldu. Bir yıl önceki hak ihlallerinin geçmişle bağlantısı ve hızla “geçmiş” hale gelmesi strateji değişikliğine yol açtı. Saha çalışmalarının imkânsızlaşması veya çok güç hale gelmesi sonucunda Hafıza Çalışmaları Programı yeni stratejiler geliştirmek zorunda kaldı. Hukuk Çalışmaları Programı’nın iş yoğunluğuna günceli de içeren ihlal dosyaları girdi. Türkiye’nin son 15 yıldır gündeminde güçlü yer almasa da, Hafıza Merkezi’nin ana çalışma alanı olan zorla kaybedilmelerde yeni gelişmeler yaşanmaya başlanması, bunların da takibini zorunlu kıldı. Şu anda bu iddiaların doğrulanarak kesinlik kazanması zor görünse de doğrulanmak üzere takibi zorunlu hale geldi.

Geçmiş hak ihlallerinde adaleti sağlamanın önemli bir aracı olarak başlattığımız Barış Çalışmaları faaliyet alanımızın niteliği de değişmek zorunda kaldı. Zor zamanda Barışı savunmak yeni bir hedef haline geldi. Bu nedenle bu dönemde sürdürülen Barış/Çözüm sürecinin niye başarılı olamadığı, süreç sona erdikten sonraki gelişmeler ve bu gelişmelerin barışa etkisi ve farklı aktörlerin barış konusundaki beklenti ve önerilerinin ne olduğu üzerine bir çalışma başlattık. Bu değişimlerle beraber Hafıza Merkezi bir sivil toplum örgütü olarak odağını ve ağır insan hakları ihlalleri konusundaki önceliğini kaybetmeden faaliyetlerine devam ediyor.