Hangi zamana bakarız bir fotoğrafa baktığımızda? Geçmişe değen şimdiki zamanın bakışı nasıl doldurur arada kalan boşluğu? Nerededir fotoğraftakiler, ne yaparlar, neler geçmiştir başlarından… Işık ve zamanın donuk yüzlü çocuğu fotoğraf, nasıl büyür şimdiki zamanda?
Biri 1989’da Hakkâri’de, diğeri 2013’te Adana’da çekilmiş iki fotoğraf bu soruları sorduran. Bir tarafta her rengi ayrı ayrı parlayan, ulaşılamadıkça büyülü gökkuşağı, diğer tarafta renkleri birbirine karışmış, bulanık bir ebru…
Fotoğrafların ilki sırtlarında gökkuşağı, ilkokul öğretmenlerinin çevresine toplanmış ‘gökkuşağının peşindeki çocuklar’; metin yazarlığını fotoğraftaki çocuklardan İrfan Aktan’ın, yönetmenliğini Dilek Gökçin’in yaptığı, Hafıza Merkezi’nin bir projesi ‘Bûka Baranê’ (Yağmurun Gelini) belgesel filminden.
İkincisi, barış derken ‘Taş atan çocuklar’ demeyi ihmal etmeyen bir koronun eseri ‘Biz Ebruyuz’ projesi; geçen hafta kutlanan Polis Haftası dolayısıyla Adana Seyhan Kültür Merkezi’nde konser veren, göç eden ailelerin çocuklarından oluşturulmuş, ‘Taş Atanlar Çocuklar Korosu’ başlığıyla sunulmuş haberlerde. Konseri izleyenler: Adana Valisi, 6.ncı Mekanize Piyade Tümen Komutanı, Adana Büyükşehir Belediye Başkanvekili, Anadolu Ateşi’nin kurucusu Mustafa Erdoğan ve Türk Polis Teşkilatı üyeleri.
Ebrunun fikir babalarından Adana Emniyet Müdürü, sokaklar en çok çocuklara ait değilmiş gibi, “Sokaklardan çocukları azaltma şansımız olacak” açıklaması yaparken, korodan bir ufaklık göğsünü dövüyor manidar; “Genç ömrümü çürüttün…”
“Bu ülkenin geleceği olarak kabul edilen çocuklar ne yazık ki bu ülkenin her yerinde benzer hayatlar yaşamıyor” yazısının üzerine düştüğü ‘Bûka Baranê’ filmindeki fotoğrafın çocukları şimdi 30’larındalar. 23 yıl sonra gökkuşağının omzunda sonlandığı Aysun’un düğününe doğru yola çıkan İrfan’la birlikte Alaattin, Azad, Aysun, Kenan, Mensur, Necip, Özay, Özgen, Rıfat ve Rojhat anlatıyorlar.
Dönemin TRT’sinde yayımlanan, Fransız yapımı, hayatı bir çığlık, güneşin oğlu sarışın kahraman Rahan’ın çizgi filmine dalmışken çocuklar, “doğanların değil ölenlerin çetelesinin tutulduğu” topraklarda yavaş yavaş çekiliyor güneş. Neredeyse 30 yılı bulmuş bir savaşta çocuk gözlerinin şahit olduklarını dinliyoruz, ilkgençliklerinde yaşadıklarını; evlerine yapılan baskınları, topraklarını nasıl terk etmek zorunda kaldıklarını, mermi kovanlarından düdük yaptıkları çocuk oyunlarını, gözlerinin önünde panzer arkasında sürüklenen akrabalarını, Kürtçe müziklerini sandığa koyup toprağa emanet edişlerini… Ve elbette OHAL’e rağmen korkusuzca meydanda toplanmış eylem yapan kadınları, üniversitede anadilde eğitim için yapılan eylemleri…
Jean Mohr’la birlikte hazırladıkları ‘Anlatma’nın Başka Bir Biçimi’ kitabında “Fotoğrafın ilham perisi hafızanın bizzat kendisidir” diyor John Berger. Bu sebeple işte ‘Bûka Baranê’, geçmiş ve geleceğiyle fotoğraftakiler anlattıkça anlam buluyor. Mensur’un “Öğrenciler ne kadar mutlu görünüyor, bir-iki öğrenci gülüyor, gerçek bu fotoğraftaki gibi değildi” sözleri, sanırım çok şey anlatıyor.
‘Bûka Baranê’de dinlediklerimizin bir neticesi, medyada ‘TMK Mağduru’ demek yerine ‘Taş Atan Çocuklar’ diye verilen çocukların 20 yıl sonra neler anlatacaklarını düşünürsek, sanırım bu fotoğrafı hep beraber anlamlandıracağız. Ve ‘Barış süreci’ yollarında, bir nevi koroyu andıran ‘Âkil Adamlar’ dört yanda anlatırken neyi, nasıl, kimlerden dinlediğimiz de önemli olmalı. Ki bir tarafta, “Taş Atan Çocuklar Korosu Barışı Söylüyor.”