Mısır’la birlikte darbe meselesi tekrar gündemin bağrına oturdu. Türkiye’deki hak ihlallerine burun kıvıran bazı gazete ve televizyonların Mısır’daki darbeye ilişkin demokrasi mücadelesi göz yaşartıyor.
Türk adaleti de General Sisi’nin peşine düşmüş vaziyette. Hakkında insanlığa karşı suç işlediği için dava açılması gündemde. Demokrasi çıtamız adına şüphesiz olumlu bir gelişme. Darısı Ömer El Beşir’in başına.
Fakat Mısır’daki darbeyle uğraşırken, Türkiye’nin geçmişindeki kara lekeleri, kendi darbelerimizin bugüne etkisini hatırlamakta fayda var.
Mesut Hasan Benli’nin, 12 Eylül yönetiminin ‘Türkiye’nin etnik kadastrosunu’ çıkarttığı raporu esas alarak hazırladığı yazı dizisi geçen hafta Radikal’de yayımlandı. Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin ayrı ayrı fişlenip tehdit unsuru olarak kabul edildiği rapor şaşırtıcı değil. Ama resmi düzeyde fişlemenin arşivlenmesi açısından önemli.
Darbenin ve yıllarca süren ‘kirli savaş’ın bugün bile etkisini gördüğümüz çeşitli yöntemleri var. Bunlardan biri ‘zorla kaybetmeler’. Zorla kaybetme, Arjantin’den Türkiye’ye, Bosna’dan Kamboçya’ya hemen her kirli savaş ve darbe yönetiminde uygulanan bir yöntem.
Arjantin’de sivil giyimli güvenlik güçlerinin yeşil arabalarıyla birden ortaya çıkıp sokaktan topladıkları insanlarla kayıplara karışmaları bize tanıdık gelen bir hikâye. 1990’ların ‘Beyaz Toros’lu kuvvetleri bunun Türkiye versiyonu sayılabilir. Aradaki tek fark, Arjantin’deki kayıpların ‘Mayıs Meydanı’nda, Türkiye’dekilerin İstiklal Caddesi’nde aranması. Tabii Arjantin’deki hak mücadelesinin başarıyla sonuçlandığını saymazsak.
Bu konuda çalışan Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Türkiye’deki zorla kaybetmeler konusunda önemli bir projeye imza attı. 12 Eylül darbesinden bu yana Türkiye’de zorla kaybetme vakalarına dair bir istatistik yayımladı. Buna göre 33 yılda 1353 kişi gözaltında ya da kimliği belirsiz kişiler marifetiyle kayıplara karışmış.
Kayıp hikâyeleri ve ailelerinin görüşlerine de yer verilen iki ayrı kitapçık ve internet sitesinden oluşan çalışmada kayıpların illere göre dağılımı ve 262’sinin detaylı bilgisi de mevcut.
En ilginci ise zorlakaybetmeler.org sitesinde kayıp vakalarının detaylı dökümünün ve hukuki sorumluların bulunduğu liste. Bu listede ismi bulunan kayıpların üzerine tıklandığında olayın yeri, tarihi ve açıklaması anlatılırken diğer tarafta dönemin cumhurbaşkanından Adalet Bakanı’na sorumluların listesi bulunuyor.
Ayrıca dönemin devlet erkânının hangi kayıp olaylarından sorumlu olduğuna dair farklı listeler de sitede yer alıyor. Özetle çalışma kayıp vakalarının yanı sıra ‘kaybedenler kulübü’nü de afişe ediyor. Bu bakımdan sürmekte olan 12 Eylül davasından daha pratik sonuçlar ortaya koyduğu söylenebilir.
Zorla kaybetmelere ilişkin yapılan mücadele, sadece kirli bir geçmişle hesaplaşmak anlamına gelmiyor. Onu, darbelerin yarattığı siyasi atmosfer içinde, bugüne yansıyan görüntüleriyle birlikte düşünmek gerek. Yoksa ‘beyaz Toros’lar caddelerden çekilir, onların yerini eli palalı sivillerle, sopalı milisler doldurur.