1992-1994 yılları arasında Mardin/Derik’te yüzbaşı rütbesi ile İlçe Jandarma Komutanı olan ve 2013 yılı itibariyle Tuğgeneral rütbesi ile Ankara Jandarma Bölge Komutanlığı görevini sürdüren Musa Çitil, önce Mayıs ayında 13 sivilin yargısız infazla öldürmesinden veya kayıp edilmesi suçlarından beraat etti, ardından Ağustos ayında Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığına terfi ettirildi.
1993-1995 yılları arasında 21 sivilin öldürülmesi/kaybedilmesi suçlarından yargılanan Jandarma Kıdemli Albay Cemal Temizöz hakkında ise 18 Haziran tarihinde yine beraat istendi.
Dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı Mete Sayar, 1993 yılında Görümlü’de 6 köylünün kaybedilmesi suçundan 3 Temmuz’da beraat etti
Yeni adli yılın başladığı ve Dünya Barış Günü’nü yeni kutladığımız bu dönemde, biz de 1990’lı yıllarda işlenen suçlara ilişkin art arda gelen beraat kararlarına bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz.
Bilindiği üzere kısa süre öncesine kadar haklarında güçlü iddianameler hazırlanan ve ağır hapis cezaları talep edilen, insanlığa karşı suç işlemiş komutanlar, bugün teker teker aklanıyor, beraat ettiriliyor ve terfi oluyor. Bu ‘aklanmaların’ 2013 Newroz’undan 7 Haziran seçim sürecine kadar devam eden çözüm sürecinin sağladığı çatışmasızlık halinin sona erdirildiği bir döneme denk gelmesi elbette tesadüf değil.
Türkiye’nin 90’lı yıllara ilişkin benimsediği cezasızlık politikası, bugün güvenlik güçleri tarafından işlenen suçlada gördüğümüz üzere, günümüze kadar uzanmaktadır. Türkiye toplumu 90’larla yüzleşmedikçe ve katliamların faillerini yargı önüne çıkarıp adil yargılanma sağlamadıkça aslında faili belli olan faili meçhull cinayetler artmaya; güvenlik görevlilerinin toplumsal olaylarda aşırı/orantısız güç kullanımından Roboski, Gezi protestoları, Reyhanlı, Diyarbakır ve Suruç bombalı saldırılarına kadar yeni ölümler olmaya devam edecektir.
İşte bu yüzden, 1990’lı yılların kanlı bakiyesiyle yüzleşmek için altın değerindeki yüzleşme davaları teker teker kapatılırken sorularımızı bir kez daha soruyoruz:
Türkiye’de barış ve demokrasinin ön koşullarından biri mahkeme ve savcılıkların bu suçları aklama ve zaman aşımına bırakma politikasına derhal son vermesi, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, sorumluların cezalandırılması, mağdurların zararlarının giderilmesi ve toplumun hakikati bilmesinin sağlanmasıdır.