Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
07.12.2013

Zorla Kayıplar MGK Kararıyla

<< TÜM HABERLER

 

Özgür Gündem

Özgür Sevgi Göral, ‘Zorla kaybetmelerin sistematik olarak 1992’de MGK’nin ‘örgütün lojistik desteğini kesme’ kararıyla devreye konulduğunu’ söyledi

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, zorla kaybetmeler raporunu açıkladı. Merkez’in raporunda bin 353 kişinin devletle bağlantılı güçler tarafından zorla kaybedildiği, bunlardan 262 ölümün zorla kaybetme sonucu yaşandığının kesinleştirildiği belirtildi.

HAKİKAT ADALET HAFIZA MERKEZİ KURUMSAL REFORM ÖNERDİ:

Kaybetmelere karışan devlet görevlileri görevden alınsın

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından devletin stratejisi haline gelen ve 1990’lı yıllarla birlikte devletin “terörle mücadele” adı altında Kürt coğrafyasında uyguladığı zorla kaybetmeler üzerine hazırladığı, “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler” ve “Zorla Kaybetmeler ve Yargının Tutumu” başlıklı raporları, Cezayir Toplantı Salonu’nda yaptığı basın toplantısı ile açıkladı. Toplantıda ilk olarak Hakikat Adalet Hafıza Merkezi kurucularından Meltem Aslan, Adalet Merkezi’nin çalışmaları hakkında bilgi verdi. Aslan, çalışmalarının sonucunda iki rapor ortaya çıkardıklarını ve bin 353 kişinin zorla kaybetme sonucu yaşamını yitirdiğini gösteren bir liste hazırladıklarını söyledi. Oluşturdukları veri tabanında da kaybedildikleri kesinleşen 262 kişinin bilgilerini paylaştıklarını aktardı.

En çok kaybetme Amed’de

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nden Avukat Özgür Sevgi Göral ise, “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler” adlı raporun özetini sundu. Göral, Şirnex’te (Şırnak) saha çalışmaları yaptıklarını ve raporlarında bu saha çalışmalarının sonuçlarını aktardıklarını söyledi. Çalışmalarında “gözaltında kayıp” ifadesi yerine “zorla kaybetme” tanımını kullandıklarını ifade eden Göral, 1992 yılında MGK kararında “örgütün lojistik desteğini kesme” kararı ile birlikte sistematik olarak OHAL bölgesi başta olmak üzere zorla kaybetmelerin sistematik bir şekilde devlet tarafından devreye konulduğunu söyledi. 1994 yılında 518 zorla kaybetme olayıyla birlikte zorla kaybetmenin en yüksek rakama ulaştığını belirten Göral, en fazla zorla kaybetme olayının yaşandığı ilin ise Amed olduğuna dikkati çekti.

Şirnex ölüm ve yıkım merkezi

Göral, OHAL döneminde Şirnex’in toplumsal hafızaya sistematik hak ihlalleri ve şiddet ile kazındığını, Şirnex’i çalışma sahası olarak seçmelerinin nedeninin de bu olduğunu söyledi. 95 görüşme yaptıklarını aktaran Göral, kayıp yakınlarının kendilerine yaşadıklarını detaylı bir şekilde anlattıklarını belirtti. Şirnex’in 90’lı yıllarda ölüm ve yıkım merkezine dönüştürüldüğü sonucuna ulaştıklarını kaydeden Göral, “Raporumuz Şırnak’ın Cizre, İdil ve Silopi ilçelerinde yaptığımız saha araştırmasını temel alarak zorla kaybetmeleri, kaybedilenlerin yakınlarının anlatılarına odaklanarak ele alıyor. Şırnak zorla kaybetmenin en çok yaşandığı illerden biri. Üstelik halen devam eden Temizöz ve diğerleri davası dolayısıyla Şırnak kaybedilenlerin yakınlarının adalet talebinin cisimleştiği şehirlerden biri” dedi.

Devlet failleri koruyup kolladı

Hafıza Merkezi’nden Emel Ataktürk Sevimli ise, inceledikleri verilerde yakınmaların JİTEM, MİT, korucular, itirafçılar ve özel kuvvetler görevlisi polislerden oluşan 5 gruptan oluştuğunu ve yargının zorla kaybetmelere ilişkin tavrının ise sürüncemede bırakarak zamanaşımına uğratılma yönünde olduğunu vurguladı. Sevimli, soruşturmaların yüzde 75’inin sürüncemede kaldığına dikkat çekti.

Raporlarında kaybedilenlerin akıbetine ilişkin veriler de bulunduğunu belirten Sevimli, bu rakamları şöyle açıkladı, “Yüzde 67’sinin bedeni bulunamadı. Yüzde 8’inin bedeni bulundu, ama ailesine teslim edilmedi. Yüzde 25’inin ise bedeni bulunarak ailelerine teslim edildi.” Sevimli, kaybedilenlerin yakınlarına göz dağı vermek amacıyla vahşi öldürme yöntemlerinin kullanıldığını tespit ettiklerini de ekledi. Sevimli, “Devlet zorla kaybetme konusundaki sorumluluğunu inkar etmiş. Failleri koruyup kollamış. Yasal, yargısal yönden bu süreci cezasızlıkla beslemiştir” dedi.

Raporunun sonuç bölümündeki önerilerden satır başları ise şöyle:

  • Faillerin yargılanması ve herhangi bir aftan yaralanmadan cezalandırılmaları;
  • Devletin yaşananları ve yaşananlardaki taammüden rolünü kabul ederek suçunu açıkça tanıması;
  • Devletin başta kayıp yakınları olmak üzere tüm toplumdan özür dilemesi;
  • Yaşanan sürecin maddi ve manevi tazmini;
  • Askeri ve sivil güvenlik aygıtı içinde 90’lı yıllarda zorla kaybetmelere birinci dereceden karışmış tüm devlet görevlilerinin görevlerine son verilerek kurumsal reform yapılması;
  • Koruculuğunun lağvedilmesi, zorla kaybetmelerin yoğunlaştığı dönemde yargı aygıtı içinde çalışmış ve bu tür dosyalarda sistematik bir kayıtsızlık göstermiş hakim ve savcıların görevlerine son verilmesi;
  • Yargılamaların hızla, adalete uygun bir biçimde ve insanlığa karşı suç kapsamında zamanaşımı işlemeden yürütülmesi;
  • Parlamento nezdinde ve sivil toplum örgütlerinin de katılımıyla Hakikat Komisyonları kurularak sürecin sadece ceza yargılamaları aracılığıyla değil mağdur odaklı olarak da tasarlanması

Hepsi failleri tek tek saydı

Kayıp yakınlarının üzerilerinde büyük bir baskı olmasına rağmen yakınlarının akıbetini sorduklarını, fakat yetkililerin ilk tavrının inkar olduğunu belirten Özgür Sevgi Göral, bunun bir strateji haline geldiğini, daha sonra ise yetkililerin kayıp yakınlarına karşı tehdit stratejisini kullandığını ve kriminalize etme stratejisinin devreye sokulduğunu söyledi. Göral, “Kayıp yakınları o dönemde bu bölgede yasa, hukuk yoktu dedi. Türkiye’nin başka bir yerinde olamayacak şeyler burada olabiliyordu. Şırnaklı kayıp yakınları kendilerini eşit yurttaş olarak görmediklerini söylediler. Kürt hareketine yakın insanların sistematik bir şekilde kaybedildiğini söylediler. Hepsi yakınlarının faillerini isim isim en yukarıdan aşağıya kadar saydılar. En temel talepleri ise yakınlarının bedenlerini geri istemeleri. Bulunan bedenler çok ağır işkence izleri taşıyan bedenler” diye konuştu. Göral, çalışmaları sonucunda zorla kaybetmeler ve yaşanan sistematik şiddet sonucu yaşananlara “devlet terörü” tanımını uygun gördüklerini söyledi.