Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
09.10.2018

Savaşın harap ettiği Yemen'de insan haklarının izini sürmek

<< TÜM HABERLER

Yemenli Mwatana İnsan Hakları Örgütü (Mwatana) 15 Eylül 2018’de bu sene 10.’su düzenlenen Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün sahibi olmuştu. Örgüt bağımsız, nesnel ve son derece titiz bir şekilde Yemen’de yaşanan insan hakları ihlallerini belgeleyerek çatışmanın iki tarafını da bu ihlallerle ilgili hesap vermeye çağırıyor. Mwatana’da araştırma uzmanı olarak çalışan Osamah Alfakih Yemen’de devam eden savaşın dinamiklerini, Yemen sivil toplumunu ve Mwatana’nın çalışmalarını Kolombiyalı düşünce kuruluşu Dejusticia’nın küresel güneyin hak savunucuları için oluşturduğu blogunda yazdu. Yazının İngilizce orijinali için tıklayın.

Çatışmanın Başlangıcında Sivil Toplumun Durumu

2011’in ilk aylarında Tunus, Mısır dahil tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da protestolar sürerken Yemenli gençler de, aynı yılın Şubat ayında, o zamanki başkan Ali Abdullah Saleh’in rejimine başkaldırdı. Olaylar başkent Sanaa’da, sonradan, protestolar nedeniyle, Değişim Meydanı olarak adlandırılacak alanda gerçekleşti. Saleh, 1978’den beri başkan olarak Yemen Arap Cumhuriyeti’ni yönetmekteydi ve 1990’da Yemen Arap Cumhuriyeti ile Halkların Demokratik Yemen Cumhuriyeti’nin birleşmesinden sonra da göreve devam etti. Çok farklı kökenlerden gelen öğrenciler, akademisyenler, yazarlar, çiftçiler, işçiler ve aşiret üyeleri sosyal adalet için protestolara katıldı. 2011 başkaldırısı, sivil toplumu, “halkların talep ettiği doğrultuda yönetimi değiştirebilir mi” sorusu açısından sınadı. 2008’den bu yana çok çeşitli yerel ve uluslararası örgütlerde insan hakları pratiği olan birisi olarak ben, Yemen sivil toplumunun, toplumun talep, arzu ve emellerini gerçekleştirmekte başarısız olduğunu; bunun nedenin de başkaldırıdan çok önce varolan siyasi, toplumsal ve jeopolitik koşullarda yattığını düşünüyorum.

Dünya Bankası istatistiklerine göre, Yemen’de resmi kayıtlı STK sayısı 2011’de 7, 000 iken, bu sayı 2014’te 8,300’e çıkmıştı. Sivil toplumun görünürdeki hakimiyetine rağmen, bu gruplar halkın değişim beklentilerini istenen tarzda karşılamakta başarısız oldu. Bunun yerine, kolektif bir şekilde, Birlikte Toplanan Partiler (BTP- Joint Meeting Parties) ismi ile anılan muhalif siyasi partiler, sivil toplumun başarısızlığından faydalanarak devrimi bir halk hareketinden kendi partileri ile Saleh’in rejimi arasındaki siyasal tartışmalara indirgedi. 23 Kasım 2011’de Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimi imzalanınca, o zamanki başkan yardımcısı Abd-Rabbu Mansur Hadi (şimdiki başkan), muhalefet ile bir güç transferi pazarlığı yaparak Saleh’in yargılanmamasını garantiledi.

1

Genç devrimcilerin enerjisini denetleyemeyen sivil toplumun başarısızlığından partizan STK’lar sorumludur. 2011 öncesinde siyasi partiler STK’lar kurdu; bu örgütler geçiş sürecinde, bağımsız sivil toplum örgütlerinin ilkeli toplumsal adalet ve insan hakları siyaseti uygulamasını başarısızlığa uğrattı. Özellikle de Saleh rejiminde, muhalif partilerin kurduğu STK’lar, rejime karşı güçlü ses çıkarmaya başladı. Buna rağmen, eski muhalif koalisyon BTP iktidara gelince, o dönem sivil toplumun güçlendirdiği partizan STK’lar, Başkan Hadi için kolları sıvadı.

Sivil toplumun, toplumsal ihtiyaç ve umutları yönlendirme yeteneğini, stratejik planlama yokluğu ile fon verenler ve menfaatlerinin idaresi gibi çok eski sorunlar da engelledi. Örneğin, Körfez İşbirliği Konseyi girişiminden sonra, siyasi geçişi desteklemek üzere dış yardımın artması üzerine pek çok STK süreç için çalışmaya başladı ama bu alanda hiçbir deneyimleri yoktu. Bu deneyimler de dış yardımın, Yemen’e faydalı mı olduğu, zarar mı verdiğine dair yüzeysel bir tartışmayı gündeme getirdi.

Geçiş sürecinin barışçıl bir şekilde yönetilmesine, 18 Mart 2013 ila 24 Ocak 2014 arasındaki Ulusal Diyalog Konferansı’nın (UDK) destek olacağı düşünüldü. Ne var ki sivil toplum ve halk bu süreçte tutarlı bir şekilde kenara itildi. Çeşitli şikayetlerden eski silahlı çatışmalara, tutuklulara ve nefret söylemine dair bir sivil toplum komitesi ile diğer uzmanların hazırladığı “20 Nokta”, Ulusal Diyalog Konferansı’nin bir parçası olarak yürürlüğe konacaktı. Ancak Başkan Hadi dahil, önceki siyasi aktörler ve uluslararası topluluk bu 20 noktayı içselleştirip geçiş sürecinin bir parçası haline getirmeyi gözardı ederek Konferans’ı bunlarsız gerçekleştirmeye çalıştı.

1

Sanaa’daki Mövenpick Oteli’nde Ulusal Diyalog Konferansı yapılırken silahlı Ansar Allah grubu –ki Hutiler olarak da biliniyor- askeri uzamını başkent yönünde genişletmeye başladı. 1980lerde Zayidizmi –Şiiliğin bir kolu- canlandırmak üzere dini bir hareket olarak başlayan Şii Müslüman Hutiler – tarihsel olarak Başkan Ali Abdullah Saleh ile karşı taraflarda idi, çünkü onlar Saleh’in Amerikan Dış Politikasını desteklediğini düşünüyordu. Bu, 2004-2010 yıllarında Hutiler ile Yemen askeriyesi arasında başlayıp biten altı ayrı çatışmaya neden oldu ve sonuçta, yakın zamanda Hutilerin isyanı ile sonuçlandı. Öyle görünüyorki yerelde, Ulusal Diyalog Konferansı süreci, gerçek hayattaki hakikatlerden epey uzakmış. Çatışmalar devam etti ve sonuçta Yemen’deki politik geçiş süreci çöktü. Böylelikle yeni bir silahlı çatışma dönemecine girildi. Hutiler ile eski başkan Saleh’e sadık güçler 21 Eylül 2014’te Sanaa’yı ele geçirdi.

2015 Ocak ayında Hutiler, Başkan Hadi’yi ev hapsine zorladı. Bir ay sonra Hadi, Güney Yemen’de, Aden’e kaçtı, 2015 Mart ayında da, oradan Suudi Arabistan’ın Riyad kentine geldi. Bu süre zarfında Huti-Saleh güçleri, güneyde Aden’e doğru ilerlerken ülkenin üçüncü en büyük şehri, güneybatıdaki Taiz’e kadar gelmişti. 26 Mart 2015 Perşembe sabahı Suudi Arabistan, dokuz Arap ülkesinin iş birliği ile Huti-Saleh güçlerine karşı askeri bir kampanya başlattı. Suudi Arabistan kendi “arka bahçesini” korumaya alırken, İran Hutileri destekliyordu, ki bu on yıllardır Suudi Arabistan-İran ikilisinin Orta Doğu’daki çatışmalarının odağında idi ve herkesçe biliniyordu. Ne var ki resmi amaçları “Yemen’de meşruiyeti yerli yerine koymak” olan Suudlular, gerçekte İran’ a bir vekil savaş (proxy war) açmak ile ilgileniyordu.

Savaş Döneminin Sivil Topluma Etkileri

Resmi olarak 2014 Ekim ayında başlayan savaş, bugün hala sürmekte; STKlar, medya organları ve siyasi aktivizm alanı ise küçülmeye devam ediyor. Hutiler, söylemlerini paylaşmayan muhalifler ile diğer varlıklara karşı kitlesel bir kampanya yürütüyor. Örneğin, yerel örgütlerden bir kısmını, özellikle de muhalif partilerin örgütlerini  kapattılar. Dahası gazeteciler, basına ve çatışmadaki tüm taraflara karşı karalama kampanyaları ve saldırılar yönetiyorlar.  Bunun ötesinde, çatışmadaki tüm taraflar, bir yandan Suudilerin başını çektiği koalisyon ile Hadi hükümet güçleri, diğer taraftan da Huti-Saleh güçleri, sivil ve siyasi aktivistleri keyfi tutuklamalar, zorla kaybedilmelere maruz bırakıyor.

Halen iş yapan örgüt sayısı, kayıtlı örgüt sayısı ile karşılaştırıldığında son derece az. Etkin yerel örgütler de dikkatlerini acil ve insani yardım konularına odaklamış durumda.

1

Bağımsız bir insan hakları kuruluşu olan Mwatana İnsan Hakları Örgütü resmen 2013 Nisan ayında kayıt edilebildi. Her ne kadar grup, 2007’de (Hewar Forumu olarak) kurulmuşsa da Saleh rejimi, özellikle de Saada Savaşlarında (2004-2010 arasında ki 6 yıl) ve 2007’deki  Güney Hareketi’nde hükümeti eleştirdiği için Hewar Forumu’na izin belgesi vermedi.

Mwatana’nın ana uğraşısı çatışmadaki tüm tarafların ihlallerini belgelemek olduğu için, örgüt sürekli tehdit, gözaltı ve karalama kampanyaları ile karşı karşıya. Mwatana çalışanları gündelik olarak hem kendi bürolarında, hem de Sanaa’da ve sahada son derece zor koşullarda çalışıyor. Hatta öyle ki, örgütün çalışanları, çatışmanın değişik yörelerinde, farklı taraflarca tutuklanabiliyor. Bunların çoğu, ancak Mwatana liderleri ile Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası ağırlığı olan örgütlerin, silahlı güç önderlerine baskı yapması ile serbest bırakılabildi. Dahası  bir çok örgüt çalışanı şahsen, yazılı olarak ve/ya telefon ile tehditlere maruz bırakıldı.

4 Mart 2016’da Hutiler, uluslararası havaalanında, Amman’dan Sanaa’ya dönen Mwatana Yönetici Müdürü Abdulraşid Alfakih’in pasaportuna el koydu. Alfakih, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ile Yemenli Gazeteciler Sendikası ve farklı uluslararası örgütlerin düzenlediği Yemenli Gazeteciler ile Uluslararası Dayanışma Konferansı’ndan dönüyordu.

14 Haziran 2018’de Alfakih, Başkan Hadi güçlerinin denetimindeki Marib Kaymakamlığı’nda, Bab al-Falaj güvenlik kontrol noktasında 10 saat tutuklandı. Bundan tam dört gün sonra, 18 Haziran 2018’de de, Suudilerin başını çektiği koalisyon ile Hadramut Kaymakamlığı’ndaki Seiyun Havaalanı otoriteleri, Radya al-Mutawakel ile birlikte Mwatana Kürsü Başkanı ve Alfakih’in pasaportlarına el koydu, sonra da onları gözaltına alarak Avrupa Birliği işbirliğinde hazırlanmakta olan bir eğitim atölyesi için hazırlıklara gitmelerine bir süre engel oldu. Alfakih aynı zamanda tıbbi tedavi görmek için de bu seyahate katılmıştı. Ancak çok güçlü yerel ve uluslararası baskı ve 12 saatlik gözaltından sonra bu kişiler serbest bırakılabildi.

Giderek küçülen ve savaştan harap olan sivil alanda Mwatana’nın insan hakları mücadelesi

Mwatana İnsan Hakları Örgütü savaşın harap ettiği ve aktivizm için giderek daralan alandaki tüm korkunç zorlu koşullarda insan haklarını kararlı bir şekilde savunmayı sürdürüyor. Mwatana liderliği ve çalışanları sivil toplumun tarihsel yenilgilerinden haberdar ama en yüksek profesyonel standartları canlandırmak için yeni çabalara girişti. Çatışmanın her bir tarafından tehdit ve saldırılara uğrasa da Mwatana’nın özverili kararlılığı, siviller için çalışmalarını devam ettirebilmesini sağlıyor.

2015 Mart ayında, Yemen’deki silahlı çatışma büyümeye başladığında, Mwatna’nın sadece yedi üyesi vardı; şimdi, 2018 de ise yaklaşık 70 kişilik tam zamanlı çalışan bir ekip, Yemen’in 22 kaymakamlığından 20’sinde görev başında. Örgütün üç çekirdek birimi var: Araştırma, Hukuki Destek ile Medya ve İletişim. Son yıllarda Araştırma Birimi, savaşın tüm taraflarınca işlenen uluslararası insani ve insan hakları hukuku ihlalleri üzerinde duruyor; Hukuki Destek Birimi ise keyfi gözaltılar, zorla kaybedilme ve işkence kurbanlarına doğrudan yardım etmeye çalışıyor. Tüm birimlerde çalışanlar Sanaa’dan çok uzaktaki tutuklu merkezlerini, hastaneleri, kurbanları, ailelerini ve tanıkları cesurca ziyaret ederek tüm dünyanın ilgilenmesini ve felaket düzeyinde, korkunç öldürücü bir savaşa, dünyanın ilgisini çekip adaletin yerini bulması için çırpınıyor.

Yemenli yerel STK’ların tipik olarak karşılaştığı sorunların üstesinden gelebilmek için, Mwatana gündelik stratejik operasyonlarında belli değişikliklere gitti. Örneğin, idari ve mali konular ile uğraşmak üzere destek birimleri ve idari ekipler oluşturdu. Bu birimlerde çalışanlar için insan hakları alanında deneyim gerekmiyor, buna karşılık, idare ve kaynak yönetiminde profesyonel olmaları, araştırmacıları müthiş cesaretlendirdi. Yeni yaratılan Proje Birimi, bağış toplama ve fon bulma etkinlikleri çerçevesinde yerel ve uluslararası bağışçılar ve ortaklar ile ilişkileri sürdürmeye odaklanmış durumda. Her birimin açıkça belirlenmiş yetkisi, işin devamlılığını mümkün kılan uyumlu bir örgütsel yapıyı mümkün kılıyor.

Dahası, bunun sonucu olarak Mwatana uluslararası kabul gören bir örgüt oldu. Örneğin, Mwatana, 30 Mayıs 2017’de BM Güvenlik Konseyi’ne brifing veren, onlara hitap eden ilk yerel Yemenli örgüt oldu. Brifingde, Al-Mutawakel yereldeki ortamı tanımlayarak insani ve insan hakları durumu bağlamına ilişkin çok önemli taleplerde bulundu, böylelikle savaşın geniş kapsamlı insani boyutunu ve insan haklarını nasıl ihlal ettiğini gösterdi.

Mwatana’nın bu gücünde hiç bir sihir yok. Çabası, birleşik stratejik kararlar sonucu ve bunların etkin bir seçim ile hemen, çok da mevcut olmayan sivil toplum alanında nasıl çalıştırılabileceğini göstermesinden kaynaklanıyor. Örgütün bağımsızlığı, hatasızlık hassasiyeti ve iş ahlakı, Mwatana’nın etkili çalışma sürdürmesini mümkün kılarak, zayıf bir sivil toplumu güçlendirdiği gibi savaşan taraflarının insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmasına da yol açtı.

* Osama Alfakih, Yemen’de, Mwatana İnsan Hakları Örgütü’nde uzman araştırmacı ve Araştırma Birimi Yöneticisi. Kısa bir süre evvel, Önce İnsan Hakları’nın Baldwin Özgürlük Madalyası ile ödüllendirildi.