Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
06.03.2024

Politik bir araç olarak nakış: Arpilleranın Şilili kadınlar için güçlendirici rolü

<< TÜM HABERLER

Söyleşi: Noémi Lévy-Aksu

7-13 Ocak 2024 tarihleri arasında Şili’nin başkenti Santiago’ya gerçekleştirdiğimiz saha ziyareti sırasında tanıştığımız Memorarte, geleneksel arpillera nakış tekniklerini kullanarak insan haklarının desteklenmesi için parçalar yaratan kadın nakışçılardan ​​[arpillerista] oluşan Şilili bir kolektif. Adalet talebi, onarım, farklı şiddet ve eşitsizlik biçimlerine karşı mücadele için kamusal alanlara ve gösterilere dahil olma amacı taşıyan politik bir araç olan arpilleraları kolektifin direktörü Erika Silva ile konuştuk. Orijinalini İspanyolca yaptığımız bu söyleşide Erika bize arpillera işlerinin Şili’de yürütülen hafıza aktivizmi için nasıl bir tarihsel anlamı olduğunu anlatıyor.*

Saha ziyaretimiz sırasında Santiago’da bulunan Hafıza ve İnsan Hakları Müzesi’nin (MMDH) 10. yıldönümü vesilesiyle planlanan bir dizi etkinliğe katılma fırsatı bulduk. Yukarıdaki fotoğrafta görülen eserler, Memorarte Kolektifi tarafından MMDH’nin 10. yılı için düzenlenen ve bizim de katıldığımız arpillera atölyesi kapsamında sergileniyordu. Ortadaki çiçekli nakış işi üzerinde “Floreciendo en la lucha” (Mücadelenin içinde yeşerirken/dallanıp budaklanırken) yazıyor.

Erika Silva
Memorarte Kolektifinin direktörü Erika Silva

Arpillera çalışmaları, Pinochet diktatörlüğü sırasında popüler oldu. O yıllarda bu hareketin anlamı neydi?

Şili’de diktatörlük döneminde basın sansürlendi ve medya yaygın insan hakları ihlalleri, zorla kaybetmeler, işkence ve cinayetler konusunda sessiz kaldı. Bu nedenle insanlar Şili’de olup biteni anlatmanın farklı yollarını aradılar. O dönemde kadınların geliştirdiği yöntemlerden biri de evdeki kumaşları kullanarak nakış yapmak oldu. Arpillera çalışmaları ağı gizli bir kanaldı. Bu gruplar arasında siyasi aktivizme güçlü bir şekilde bağlı olan kadınlar ve doğrudan mağdurların yakınları da vardı. Bunun yanında nakış işlerini sadece geçimini sağlamak için satan, ekonomik açıdan çok zorluk çeken kadınlar da vardı. Bu gruptaki kadınlar aslında diktatörlüğün ekonomik mağduruydu ve harekete katılımları bu anlamıyla politikti de. Hareket, ürünlerini satmalarına olanak tanıyan uluslararası bir ağ tarafından desteklendi.

Kolektifinizin adı Memorarte. Arpillera çalışmalarının diktatörlüğün bugünkü hafızasına ve buna ilişkin adalet mücadelesine nasıl bir katkısı var? Arpillera çalışmalarının onarıcı adalete katkı sağladığını söyleyebilir miyiz?

Bir arpillera, görmemizi ve anlamamızı sağlayan tarihsel hakikatin bir parçası. Arpillera, içerdiği merhamet ve şiddet ile insanları tesiri altında bırakan, duygulandıran bir imge.

Şili’de tarih, olayların, kahramanların ve kazananların yer aldığı bir zaman çizelgesi gibi öğretilirdi. Tabii ki hikâye her zaman kazananlar tarafından anlatılırdı. Öte yandan bu resmi tarih anlatısı hafızayı çoğunlukla görmezden geliyordu. Arpilleralar bu kronolojik çizgiyi kırmamıza ve tarihe, belleğe başka duyarlılıklar perspektifinden, genellikle daha az dinlenenlerin, geride kalanların veya mağlupların duyarlılıklarından yaklaşmamızı sağlayan tarih yazımına dair eserler.

Sanatsal bir ürün olmalarının ötesinde arpilleraları mümkün kılan kolektif çalışma da çok önemli çünkü hafıza kolektif bir sürecin parçası olduğunda daha büyük bir yankıya sahip oluyor. Kadınlar bir araya gelerek, tarihteki düşmanca bir anla yüzleşmelerine yardımcı olan ve yalnız olmadıklarını hissettiren konuşma ve üretim ağları oluşturmuş oldular.

Axel Honneth’in formüle ettiği üç tanınma alanına [özel alan, hukuki alan ve dayanışma alanı] değinmek isterim. Hukuk alanı bireylerin haklarını tanımalı ve korumalıdır. Ne yazık ki Şili’deki gibi ele geçirilmiş bir adalet sisteminiz olduğunda bu mümkün olmuyor. Ancak alternatiflerimiz de var, başka tanınma ve kabul alanlarına yönelebiliriz.

Rodrigo Rojas’ın annesi Veronica Negri, elinde oğluna ilişkin nakış işini tutuyor.
1986 yılında güvenlik güçlerince öldürülen fotoğrafçı Rodrigo Rojas’ın annesi Veronica Negri, Erika’nın bahsettiği eylemde elinde oğlunun anısına nakışlanmış arpillerayı tutuyor, Temmuz 2016.

Size bir örnek vereyim. Hafıza ve İnsan Hakları Müzesi (MMDH) koleksiyonlarında, 1986 yılında 19 yaşındayken güvenlik güçleri tarafından yakılan fotoğrafçı Rodrigo Rojas’ın öldürülmesini temsil eden bir arpillera yer alıyor. Bu, Rojas’ın öldürülmesinin 30. yıldönümü vesilesiyle sokağa taşıdığımız ilk arpilllera oldu. Rojas’ın annesi Veronica Negri’nin de katıldığı bir gösteri yürüyüşü düzenlenmişti. Veronica Negri’nin yanına giderek bu arpillera çalışmasını ona verdik. O sırada ona şunu söyledim, “Sana bu arpillerayı getirdik ama keşke adaleti yerine getirebilseydik çünkü aslında önemli olan tek şey bu.” Cevabını asla unutmayacağım. Şöyle dedi, “Arpillera aynı zamanda adaleti yerine getirmenin bir yoludur.”

Önemli olan tek şeyin hukuk, mahkeme kararları olduğu düşünülebilir. Ancak gerçekte adalet bundan çok daha fazlasıdır. Onarma, unutmama, hatırlama, tekrarlamama, inkâra karşı mücadele… Adaletin başka birçok alanı var. Bu açıdan bakıldığında arpilleraların diktatörlükteki rolü çok önemliydi ve insan hakları ihlallerine tanık olmaya devam eden bir demokraside bugün de önemini koruyor.

Üçüncü sorum şimdiki zamanla ilgili. Arpillera çalışmalarının Şili’nin güncel sorunlarıyla nasıl bir ilişkisi var ve günümüzde temel aktivizm alanlarınız neler? Ağınızın kadın hareketi ile ilişkisini nasıl tanımlarsınız?

Ele aldığımız konular sadece Şili’ye özgü değil. Demokrasinin sınırları, neoliberalizmin sonuçları, ekolojik yıkım; bunların hepsi bu dünyanın sürdürülebilirliğine yönelik tehditler. Peki sanatı nasıl barışın bir silahı olarak kullanabiliriz? Ve bu barışı nasıl adaletin kardeşi olacak bir barış olarak inşa edebiliriz? Sanatı bizi kimi zaman bunaltan şiddetin yönünü değiştirmenin, şiddeti sisteme yönlendirmenin bir yolu olarak görüyorum.

Arpillera ürünleri kadınlar için politik bir ifade kanalı. Bu çok tatmin edici bir yaratım çünkü hepimiz bir aradayız ve konuşabiliyoruz, birbirimizi görebiliyoruz, birlikte yaratabiliyoruz ve bir şeyler yaptığımız hissine kapılıyoruz. Bu bir bakıma psikosihirsel [psychomagical] bir şey; politik aktivizmin olduğu kadar neşe ve mutluluğun da alanı. Bu alana sahip olmasaydım sonunda depresyona girerdim.

Kadın hareketiyle ilişkisine bakıldığında nakış geleneksel olarak yalnızca kadınlara yönelik bir aktivite olarak görülüyor ama bizim için nakış bir tür kadın aktivizmi anlamına geliyor. Şili’deki en önemli koordine kadın örgütlülüğü olan 8 Mart Koordinasyonu’na katılıyoruz. Kadın cinayetlerine karşı 19 Aralık Koordinasyonu ile de işbirliği yaptık; sendikalarla, feminist örgütlerle, feminist sanatçılarla, üniversitelerle, cezaevindeki kadınlarla birlikte çalışıyoruz...

Mesela bu yıl bakım verenlerle birlikte bir çalıştay düzenleyeceğiz. Bakım verenler, yatağa bağımlı ya da sürekli bakıma ihtiyaç duyan hasta kişilere bakmak zorunda oldukları için evlerinden neredeyse hiç çıkamayan kişiler. Dışlanmışların bile en dışlanmışı konumunda olan, en kısıtlı düzeyde hareket özgürlüğüne sahip bu kadınlara ulaşmak üzere evlerine gittik. Ulaşmamız gereken bu alanlar, tam da bizim politik eylemimizin parçası. Biz sadece kadınlarla işbirliği yapmakla değil, aynı zamanda onların gerçekliklerini, deneyimlerini bilmek ve bunlara dahil olmakla da çok ilgileniyoruz. Özel alanda, yoksul bakım verenlerin evlerinde de var olmamız gerekiyor.

Kamusal alana gelince, Şili’deki en büyük işçi örgütlerinden biri olan Coordinadora Unitaria de Trabajadores (Birleşik İşçi Koordinasyonu) gibi örgütler ve diğer örgütler için arpillera çalışmaları yapıyoruz. Bunlar daha çok sokak için nakışları içeriyor ama bu çalışmalar aynı zamanda sosyal ağlar aracılığıyla da yayılıyor ve Şili’nin ötesinde daha geniş bir kitleye ulaşabiliyor. Şu anda farklı ülkelerden birçok aktivistle temas halindeyiz ve nakışı politik bir araç olarak kullanmanın yollarını tartışıyoruz.

Atölyelerden bahsettiniz. Çok sayıda atölye düzenlediğinizi de biliyorum. Bu atölyelerin farklı hedef kitleleri ve amaçları neler?

Farklı kitlelerle yönelik, geniş bir yelpazede atölye çalışmaları düzenliyoruz. Mesela cezaevlerinde bulunan, Şili’de “yoksulluktan dolayı hapsedilmiş” dediğimiz kadınlarla da çalışıyoruz. Çoğu yoksul oldukları için karıştıkları küçük çaplı kaçakçılık veya basit hırsızlık olayları nedeniyle oradalar. Onlara zanaatı sanatsal bir ifade olarak, aynı zamanda bir ekonomik faaliyet biçimi olarak öğretiyoruz. Bu da aynı zamanda politik bir şey.

Okullarda da atölye çalışmaları yapıyoruz. Bu tekniği çocuklara öğretiyoruz ve öğretmenlerle birlikte çalışarak onların arpillera çalışmalarını bir tarihyazım aracı olarak ve diğer birçok amaç için bir ifade aracı olarak kullanmalarını teşvik ediyoruz. Nakışın yaşlılara yönelik olduğunu düşünebilirsiniz ancak gençler ve öğrenciler arasında da yoğun bir ilgi var.

Arpilleralar aynı zamanda Şili genelinde ve yurtdışında insan hakları örgütleri için bir hikâye anlatma biçimi olarak da kullanılabilir. Kadın örgütleri, insan hakları ihlallerinin mağdurları ve kadın cinayeti mağdurlarının yakınlarıyla Zoom üzerinden dersler yapıyoruz.

Seçtiğiniz iki arpillerayı bizimle paylaşabilir misiniz?

Erika’nın seçtiği ilk arpillera, mavi fon üzerine ejderhaya benzer pullu bir şeytan figürünü gösteriyor.

Yukarıda gördüğünüz bir şeytan figürü. Şili’ye Çin’den çok fazla göç alınan bir dönem vardı, bu arpillera iki kültür arasındaki etkileşimi de simgeliyor. Bu figürde şeytanla ejderhanın karışımını görüyoruz, her anlamda “kötü adamların” temsili olan bir şey olarak düşünülebilir, değil mi? Pullarla süslenmiş, çok parlak renkli bir figür olduğu için biz onu “bencil” olarak nitelendiriyoruz. Aşağıda gördüğünüz eller, diktatörlükte insanları hapseden ve öldüren istihbarat aygıtının sembolleri. Fiziksel şiddet, sürgün, işkence, zorla kaybetme gibi suçların yanı sıra ekolojik sömürü düzenine [extractivism], neoliberal sisteme de atıfta bulunuyorlar. Burada eldivenler dağlardan gelen suyu hapsediyor ve diktatörlük sonrasında devam eden şiddeti simgeliyor. Şili yoksul bir ülke değil, eşitsizliklerin olduğu bir ülke ve bu yoksullukla aynı anlama gelmiyor. Yakın zamanda ölen Şili’nin eski cumhurbaşkanı Sebastián Piñera’nın dünyanın en zengin insanlarından biri olduğunu unutmayalım.

Erika’nın seçtiği ikinci arpillera, Santiago’da yaşadığı yere yakın olan André Jarlán parkını gösteren yeşil ağırlıklı bir nakış işi.

İkinci arpillera diktatörlüğün hafızasıyla ilgili. Bu, 2011-2012 civarında nakışladığım ilk arpillera. Santiago’da yaşadığım yere yakın olan André Jarlán adında bir parkı temsil ediyor. André Jarlán, 1984 protestoları sırasında güvenlik güçleri tarafından öldürülen insan hakları savunucusu Fransız bir rahipti. O mahallede daha önce bir tür çöplük alanı olan bir bölge daha sonra güzel bir parka dönüştürüldü ve parka André Jarlán’ın adı verildi. Fransa’da doğan ve hayatının sonunda Santiago’da bir parka ismini veren bu adamın kaderini sık sık düşünürüm. Ailesi Santiago’ya geldiğinde sevdikleri kişinin yerine parkı buldular. Bu park aynı zamanda bir tür onarım biçimi; yeşili az olan bir mahallede, güvenli ve huzurlu bir alan. Bu yeşil işlemeyle anlatmak istediğim şey buydu.


*Bu metin, orijinali Noémi Lévy-Aksu tarafından İspanyolca gerçekleştirilmiş mülakatın Türkçeye çevrilmiş ve düzenlenmiş halidir.