Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
18.03.2024

Şili’de diktatörlüğün hafızasını geri kazanmak (1): Londres 38

<< TÜM HABERLER

Söyleşi: Noémi Lévy-Aksu

7-13 Ocak 2024 tarihleri arasında Şili’nin başkenti Santiago’ya gerçekleştirdiğimiz saha ziyareti sırasında gezdiğimiz hafıza mekânlarından biri olan Londres 38, 1973 yılında Pinochet’yi iktidara getiren askerî darbe sonrasında kullanılan işkence ve infaz merkezlerinden biriydi. Santiago’nun merkezi bir konumunda bulunan Londres 38’de uygulanan şiddetin hedefinde çoğunlukla Devrimci Sol Hareketi üyeleri vardı. 2005’te Şili devleti tarafından tarihsel anıt statüsü verilen Londres 38 bugün hafızalaştırma çalışmaları kadar siyasi ve sosyal aktivizmi ile de bilinen, eğitim çalıştayları düzenleyen ve hukuki müdahaleler ve belgelemeler yapan bir mekân. Londres 38 ziyaretimiz sırasında bize rehberlik yapan Maíra Máximo ile bu mekânın geri kazanılması sürecini, hafızalaştırma ve güncel aktivizmle ilişkisini, adalet mücadelesine verdikleri katkıları konuştuk.

Londres 38 ekibinden Maíra Máximo
Londres 38 ekibinden Maíra Máximo

Santiago’daki diğer tutuklama, işkence ve öldürme merkezleri gibi Londres 38 de mağdurların ve aktivistlerin mücadelesiyle bir hafıza mekânı haline geldi. Bu mekânı geri kazanma sürecinde neyi hedeflemiştiniz ve bu süreç Londres 38'in mevcut faaliyetlerini ne ölçüde etkilemeye devam ediyor?

Aslında mekânı geri kazanma süreci 1974 yılında, bu mekânın Ulusal İstihbarat Müdürlüğü (Dirección de Inteligencia Nacional - DINA) tarafından başta Devrimci Sol Hareket (MIR) olmak üzere sol aktivistlere karşı gizli bir gözaltı merkezi olarak kullanılmasıyla başladı. Kaybedilen aktivistlerin yakınları, özellikle de anneleri, bu evi duyunca gözaltına alınan çocuklarının akıbetini sormak için kapıyı çalmaya başladılar. Diktatörlük döneminden sonra bina 1980’li ve 1990’lı yıllar boyunca O’Higgins Askerî Araştırma Enstitüsü olarak kullanıldı. Bu dönemde mağdur yakınları ve sivil toplum aktivistleri mekânın geri kazanılması amacıyla binaya pankartlar astı, kendilerini zincirledi ve protesto eylemleri düzenledi. 

Bu mücadelenin ilk kazanımı binanın 2005 yılında devlet tarafından tarihi bir anıt olarak tescil edilmesi, böylece yıkım ya da değişikliğe karşı korunması oldu. Mağdur yakınları, hayatta kalanlar ve aktivistlerden oluşan gayrı resmi bir grup olan Londres 38 kolektifi, daha sonra binayı hafıza alanına kazandırmaya ve onu halka açık hale getirmeye odaklandı. Bu çekişmeli süreç boyunca devletle pek çok gerilim yaşandı çünkü devlet yetkilileri herhangi bir toplumsal katılım sağlanmadan binayı bir İnsan Hakları Enstitüsü’ne dönüştürmek istiyordu. Aynı zamanda devletten fon alınmasına karşı çıkan bazı kolektif üyeleriyle de gerilim yaşandı. 

Londres 38 kolektifi nihayet 2010 yılında binayı bir hafıza mekânı olarak kullanma hakkı kazandı. Ana fikir, geçmişte yaşanan zulmü anlamanın ve kınamanın bir yolu olarak mekânı halka açmak ve aynı zamanda bugün üzerine düşünmekti. Ayrıca adli bir amaç da vardı; evde uygulanan işkence ve devlet şiddetine ilişkin delil bulmak ve diktatörlük hakkındaki hakikati ortaya çıkarmak amacıyla çeşitli bilirkişi raporları hazırlandı ve arkeolojik araştırmalar yürütüldü. 

Özetle mekânın geri kazanılması 1970’li yıllarda başlayan ve günümüzde halen devam eden uzun bir süreç oldu. Tüm bu süreç boyunca oluşan ağlar ve ittifakların yanında gerilimler ve görüş ayrılıkları da Londres 38’in bir hafıza ve aktivizm mekânı olarak şekillenmesinde çok önemli rol oynadı.

Londres 38, devlet şiddetinin mağdurlarını anan bir hafıza mekânı olsa da faaliyetlerinin çoğu Şili'deki güncel siyasi ve sosyal konuları içeriyor. Hafıza çalışmalarınızla mevcut aktivizmininiz arasındaki bağlantı nedir? Bu aktivizmin ana hatları neler ve işbirliği yaptığınız toplumsal aktörler kimler?

Binayı hafıza mekânı olarak geri kazandığımız ilk andan beri asıl hedefimiz hafızayı bugünden düşünmekti. Diktatörlük dönemi ile bugün arasında kopuşlardan çok süreklilikler söz konusu. Devlet şiddeti ve terörü günümüzde de yaşanmaya devam ediyor. Bu şiddet, diktatörlük döneminde oluşturulmuş veya pekiştirilmiş ve demokratik geçiş dönemi sırasında da herhangi anlamlı bir değişikliğe uğramamış yapılara dayanıyor. Örneğin altında Pinochet’nin imzası olan 1980 Anayasası bugün hâlâ yürürlükte. 

Ayrıca diktatörlüğü destekleyen aynı siyasi sınıf, aynı seçkinler, aynı insanlar Şili’deki siyasi ve ekonomik sistemi ayakta tutan unsurların parçası olmaya devam ediyor. Bu durum diktatörlükle ilgili pek çok hakikatin inkârını ve rejimin işlediği suçlara ilişkin cezasızlığı besliyor ve insan hakları ihlallerinin günümüzde de devam ettiği anlamına geliyor. Örneğin 2019-2020 yıllarında Şili’de yaşanan toplumsal ayaklanmada polis, jandarma ya da asker gibi kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanımı sonucu yaklaşık 40 kişi öldürüldü, 500 kişi de gözünü kaybetti. 

Bu anlamda diktatörlüğün siyasi, sosyal ve kültürel miraslarını düşünmek, feminist örgütler ve taban inisiyatifleri gibi hafıza sahası ya da diktatörlükle doğrudan ilgisi olmayan örgütlerle de iş birliği yapmak bizim için önemli.

Devletin bu süreçteki rolünden biraz daha bahsedelim isterim. Şili bir geçiş dönemi adaleti sürecinden geçti ve bu süreçte devlet sorumluluğunun farkına vardı, diktatörlük döneminde işlenen suçların hafızalaştırılması için girişimlerde bulundu. Londres 38, dediğiniz gibi, tarihi eser olarak tanınan ve korunan yerlerden biri. Türkiye’den bakıldığında bu büyük bir başarı gibi görünüyor fakat siz bu sürece de çok eleştirel yaklaşıyorsunuz. Şili’de devletin geçiş döneminden günümüze rolünü ve bugünkü resmi hafıza politikasının sınırlarını yorumlayabilir misiniz?

Diktatörlük sona erdiğinden beri sivil toplum ile devlet arasındaki ilişki hep karmaşık oldu. Birincisi, demokrasiye geçiş döneminden bahsederken diktatörlüğün Pinochet’nin iktidardan ayrıldığı Mart 1990’da resmen sona erdiğini varsayıyoruz. Ancak Pinochet 1998’e kadar Genelkurmay Başkanlığı görevini sürdürdü ve 1998’de ‘hayat boyu senatör’ ünvanı aldı. Bu süreçte ordunun da hâlâ büyük bir gücü vardı. Ordu 1999’dan itibaren işlenen suçlarla ilgili bazı sorumluluklar üstlendi. Rettig Raporu (1991) ve Valech Raporu (2004) gibi hakikat komisyonu raporları elbette önemli dönüm noktalarıydı ancak hakikati ortaya çıkarmak için hâlâ yapılacak çok şey var. Örneğin Valech Komisyonu’nun yürüttüğü soruşturma sırasında kayıt altına alınan tanıklıklar ve beyanlar halen gizli tutuluyor ve 50 yıl boyunca, yani 2054 yılına kadar da gizli tutulacak. Bunun sonucu olarak faillerin isimleri gizli kalıyor ve bu arşivler insan hakları ihlalleriyle ilgili yargılamalarda kullanılamıyor. 

Şili’deki hiçbir hafıza mekânının devletin inisiyatifiyle dönüştürülmediğini de vurgulayalım. İhlallere sahne olan bu mekânların geri kazanımını yalnızca sivil inisiyatifler ve kolektifler sağladı ve devlet çoğu zaman onlara engel olmaya çalıştı. Londres 38 örneğine bakarsak, mücadelemiz binanın tarihsel bir anıt olarak tescillenmesini ve faaliyetlerimiz için fon bulmamızı sağlasa da şu anda pek çok yapısal zayıflığı bulunan evin mimari restorasyonu için mücadeleye devam ediyoruz. Henüz gerekli izinleri alamadık. Bu da binanın ziyaretçiler için güvensiz hale gelebileceği ve kapılarımızı kapatmak zorunda kalabileceğimiz anlamına geliyor. 

Kısacası biz devletin muhatabıyız ama hâlâ aramızda çok fazla gerginlik var. İlişkilerimiz büyük ölçüde siyasi duruma bağlı. Darbenin 50. yıldönümüne denk gelen 2023 senesinde, ilerici Cumhurbaşkanı Gabriel Boric, diktatörlük döneminde kaybolan kişileri aramak için bir “Ulusal Arama Planı” başlattı ve Londres 38 gibi sivil inisiyatifler de bu plana dahil oldu. Ancak kaybolanların aranmasına dair işler çok yavaş ilerliyor ve bu araştırma için çok yetersiz bir fon ayrılıyor. 

Öte yandan insan hakları örgütlerinin ve hafıza mekânlarının yalan söylediğini, kamu finansmanını kötüye kullanan yararsız veya zararlı girişimler olduğunu iddia etmek, muhafazakar partilerin güncel söylemlerinin bir parçası. Bu bakımdan hafıza mekânları ve bu alanda mücadele edenleri kırılgan bir grup olarak tanımlayabiliriz. Eğer sağcı bir çoğunluk kongreye geri dönerse fonlarını kaybedebilirler. Londres 38, Ulusal Anıtlar Yasası kapsamında korunan ve finanse edilen az sayıda mekândan biri olduğu için nispeten daha güvenli bir durumda. Ancak Şili halen tüm hafıza mekânlarını dokunulmaz kılacak ve onları düşmanca siyasi müdahalelerden koruyacak bir yasal çerçeveye sahip değil. 

Uzun zamandır hafıza atölyeleri düzenliyorsunuz. Bu atölyelerin amaçları ve katılımcıların dahil olmalarını sağlama yöntemleri nelerdir? Şili toplumu, özellikle de gençler, geçmişle yüzleşmeye ne ölçüde ilgi gösteriyor?

Londres 38'in açılışından bu yana hafıza atölyelerimizi, popüler eğitim ve eleştirel hafıza pedagojilerinden ilham alan yaklaşımlar ve metodolojilerden ilham alan dinamik etkinlikler olarak tasarladık. Bellek, katılımcıların geçmiş ve şimdiki farklı deneyimlerine dayanarak, düşünme, tartışma ve kolektif bilgi üretimi için alan yaratmak amacıyla kullandığımız bir anahtar. 

Son birkaç yıldır ağırlıklı olarak gençlerle ve üniversite öğrencileriyle çalışmaya başladık. Devlet şiddeti, tutuklamalar ve zorla kaybedilmelerle ilgili konuları, aynı zamanda daha genel olarak diktatörlüğün ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki devamlılığını ele alıyoruz. Bu atölyeler için kadın örgütleri ve göçmen girişimleriyle de ortaklık kuruyoruz. Santiago’nun farklı mahallelerindeki belediyeler ve yerel girişimlerle işbirlikleri geliştirmeyi de başardık. 

Londres 38’e gelenlerin çoğu 15 ila 29 yaşları arasındaki gençler. Pek çoğu aile içinde veya okullarda diktatörlük ve siyasi konular hakkında konuşmakta zorluk yaşıyorlar. Özgürce öğrenmek ve tartışmak için Londres 38 gibi mekânları arıyorlar. Bazen sistemin veya çeşitli kuruluşların isteksizliğini aşmak için farklı stratejiler geliştirmemiz gerekiyor. Mesela gençlere yönelik faaliyetlerimizi geliştirirken Milli Eğitim Bakanlığı müfredatındaki hedeflere çok net atıfta bulunuyoruz. Sivil toplum girişimlerine karşı önyargıları olan insanları yabancılaştırmamak için özellikle belediyelerle çalışırken kullandığımız dile çok dikkat ediyoruz. Bir örnek vermem gerekirse, müdürü emekli subay olan bir belediye kurumunun düzenlediği bir çalıştaya katıldığımızda bu konulara ilişkin bir tartışma açmayı mümkün kılmak için diktatörlükle ilgili resmi verilere ve devlet belgelerine dayanarak hareket ettik.

Son olarak Londres 38 gibi hafıza mekânlarının adalet mücadelesine nasıl katkı sağladığını sormak istiyorum. Cezasızlıkla mücadelenizi ve sosyal adalete olan bağlılığınızı nasıl ifade ediyorsunuz?

Londres 38, faillerin cezasız kalmasına karşı mücadele konusunda aktif bir programa sahip az sayıdaki hafıza mekânından biri. Bu, müzecilik pratiğine ilişkin kararlar ve teknik kısıtlamalar nedeniyle serginin fiziksel alanında pek görünür değil. Ancak Londres 38 ile ilgili davalara müdahil olan, çoğunluğu avukatlardan oluşan aktif bir hakikat ve adalet komisyonumuz var. Dijital alanda da aktifiz. Londres 38’in dijital arşivi, faillerin mahkeme önünde ve mahkeme dışında verdiği ifadeler de dahil olmak üzere kapsamlı hukuki belgeler sunuyor. Faillerin hesap vermesi için dijital kampanyalar da yürüttük. Sonuncusu ise kaçak olan faillerle ilgiliydi; fotoğraflarını, isnat edilen suçlamaları ve nerede olduklarına dair bilgileri yaygınlaştırdık.

Cezasızlıkla mücadelemiz aynı zamanda mevcut insan hakları ihlallerini de kapsıyor. Örneğin, Londres 38 olarak Şili’de 2019-2020 yıllarında yaşanan sosyal ayaklanma sırasında yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin davalara başka kurum ve kuruluşlarla birlikte müdahil olduk. Ne yazık ki devlet kurumları, holdingler ve yerel güçler arasındaki derin ittifaklara dayanan kalıcı bir cezasızlık durumu görüyoruz. Belirli kurum ve yapıların hesap verebilirlikten korunması konusundaki bu fikir birliği, geçiş döneminden günümüze kalan bir miras.  

Cezasızlığa karşı bu mücadelenin yanı sıra, Londres 38’in hedefi dönüştürücü olmak. Bu hedef, toplumu dönüştürmeye çalışan ve sosyal adalet için mücadele eden, diktatörlüğün birinci elden mağdurları olan aktivistlerin mirasıyla doğrudan ilgili. Onların mücadelesini sürdürüyor, mağduru oldukları insan hakları ihlallerinin faillerinden hesap sormaya çalışıyor ve aynı zamanda daha adil bir toplum için çabalıyoruz.


*Bu metin, orijinali Noémi Lévy-Aksu tarafından İspanyolca gerçekleştirilmiş mülakatın Türkçeye çevrilmiş ve düzenlenmiş halidir.

 

**Söyleşinin başında kullanılan görsel, Londres 38 Dijital Arşivinden alınmıştır. 1980 yılında çekilen bu fotoğrafta o dönem O’Higgins Askerî Araştırma Enstitüsü olarak kullanılan binaya “Aquí fueron torturados los 119 / 119 kişi burada işkence gördü” yazılı bir pankart asıldığı görülüyor.