Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
11.07.2025

Türkiye’de Toplanma Özgürlüğüne Dair Yeni Politika Belgemiz Yayında!

<< TÜM HABERLER

Türkiye’de Toplanma Özgürlüğüne Dair Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri Politika Belgesi, Hafıza Merkezi’nin Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü “Meydan: Toplanma Özgürlüğünü ve Kamusal Alanı Geri Kazanmak” projesi kapsamında hazırlandı. 2018’den bu yana İnsan Hakları Örgüt ve Savunucularının Desteklenmesi alanında yürüttüğümüz çalışmaların bir parçası olan bu projede, Türkiye’de barışçıl toplanma özgürlüğünün önündeki yasal, siyasi ve idari engelleri analiz etmeyi ve kamusal alanları geri kazanma mücadelesine katkı sunmayı amaçlıyoruz. 

2013’te ülke geneline yayılan Gezi Parkı protestoları, Türkiye’de uzun yıllardır kısıtlanan ve hatta şiddetle bastırılan barışçıl toplanma özgürlüğü için bir sembol haline gelmişti. O zamandan bu yana, muhalif görüşlerin barışçıl toplanmalar aracılığıyla kamusal alanlara erişimi yıllar içinde kısıtlanmaya devam etti. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü yürüyüşleri, Taksim'deki 1 Mayıs gösterileri,Onur Yürüyüşleri ve LGBTİ+ etkinlikler, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın eylemleri, Newroz Kutlamaları gibi belli günler, yerler ve konularda düzenlenmek istenen toplanmalar sistematik olarak engellendi.

2025 yılına gelindiğinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu çok sayıda kişinin 19 Mart 2025’te gözaltına alınmasının ardından, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında barışçıl gösteriler düzenlendi. Anayasal güvencelere rağmen bu gösteriler “kanunsuz” ilan edilerek bastırıldı, 2000’i aşkın kişi gözaltına alındı, 300’ü aşkın kişi tutuklandı, göstericiler kötü muamele ve polis şiddetine maruz kaldı. 1 Mayıs’ta İstanbul genelinde ulaşım kısıtlandı, Taksim Meydanı’na yürümek isteyen göstericilere polis sert biçimde müdahale etti ve 400’ü aşkın kişi gözaltına alındı. Geniş yasak kararlarına rağmen 11. İstanbul Trans Onur Yürüyüşü’nde yürüyen göstericilerden 46 kişi polis şiddetiyle gözaltına alındı. 23. İstanbul Onur Yürüyüşü için İstanbul Valiliğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü alanı olarak tanımladığı Yenikapı Miting Alanına yapılan resmi başvuru reddedildi. Ortaköy’de düzenlenen Onur Yürüyüşü’nde ise şiddetle gözaltına alınan 53 kişiden 3’ü tutuklandı. Bu müdahaleleri soruşturma ve davalar eliyle yargısal taciz takip etti. 

Bu politika belgesi, bu yaşananlardan önce hazırlanmış olsa da, tüm bu gelişmeler metinde tespit edilen yapısal sorunları açık biçimde doğrulayan nitelikte. Bu sorunların çözümü ise, ancak 2911 sayılı Kanun’un köklü biçimde değiştirilmesi ve kolluk kuvvetleri ile yargının temel hak ve özgürlüklere alan açan bir yaklaşım benimsemesiyle mümkün olabilir. 

Yayını indirmek için tıklayın. 

 

Kavramsal Çerçeve

Toplanma özgürlüğü, demokratik bir toplumun yapı taşlarından biridir. İnsanların düşüncelerini ifade etmek, ortak taleplerini dile getirmek ve kamusal meseleler üzerinde etkide bulunmak üzere bir araya gelmesi, ifade özgürlüğünün kamusal ve kolektif boyutunu temsil eder. Bu yönüyle toplanma özgürlüğü, yalnızca bireylerin fiziksel olarak bir araya gelmesi değil; aynı zamanda demokratik katılımın, toplumsal denetimin ve siyasal çoğulculuğun vazgeçilmez koşuludur. 

Bu politika belgesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatlarına dayanarak toplanma özgürlüğünü, yalnızca devletin tanıdığı bir izin alanı değil, aksine devletin hem müdahale etmekten kaçınmak(negatif yükümlülük), hem de bu özgürlüğün fiilen kullanılmasını sağlamak (pozitif yükümlülük) zorunda olduğu bir alan olarak tanımlıyor. 

Raporun kavramsal çerçevesi şu temel ilkeler üzerine kuruludur:

  • Toplanma hakkı esastır, sınırlama ise istisnadır.
  • Sınırlamalar ancak kanuni, meşru amaçlara dayanan ve demokratik toplumda gerekli hâllerde haklı görülebilir.
  • Bu değerlendirme yapılırken devletin çoğunluğun değil, özellikle azınlıkların ve muhaliflerin haklarını korumakla yükümlü olduğu unutulmamalıdır.
  • Toplanma özgürlüğüne dair her müdahale, yalnızca ifade edilen görüşe değil, aynı zamanda insan onuruna ve demokratik toplumun varlığına yönelik bir tehdit olarak ele alınmalıdır.

 

İçerik Özeti

Belgeye yön veren yaklaşımın derinliğini ve tarihsel farkındalığını artırmak üzere, çalışmanın başında “Tarihi Arka Plan” başlıklı bir bölüm yer alıyor. Bu bölüm, 1961 ve 1982 Anayasaları karşılaştırması üzerinden Türkiye’de toplanma özgürlüğüne dair anayasal düşüncenin nasıl dönüştüğünü ve 2911 sayılı Kanun’un nasıl otoriter bir miras taşıdığını gösteriyor.

Belge, bu bölümün ardından üç temel katman üzerinden ilerliyor:

  1. Hukuki Çerçeve: Belge, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İHAM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatlarında yer alan temel ilkeleri esas alarak toplanma özgürlüğünün normatif sınırlarını ve devletin hem negatif hem pozitif yükümlülüklerini açıklıyor. Bu bölüm, toplanma özgürlüğüne dair anayasal ve uluslararası güvencelerin kapsamını ve dayandıkları normları sistematik biçimde ortaya koyuyor.
  2. Fiili Durum: Hukuki güvencelere rağmen Türkiye’de bu hakkın pratikte nasıl kullanılamaz hale geldiği, mevcut idari ve yargısal uygulamalar üzerinden analiz ediliyor. Belge, özellikle mekân ve zaman sınırlamaları, yasaklama kararları, kolluk müdahaleleri ve yargı kararlarının gerekçesizliği gibi somut sorunlara odaklanıyor.
  3. Çözüm Önerileri: Son bölümde, 2911 sayılı Kanun başta olmak üzere, toplanma özgürlüğüne dair mevzuatta yapılması gereken temel değişiklikler öneriliyor. Bu öneriler, yalnızca hukukî normlara değil, aynı zamanda uygulamadaki sorunlara da çözüm getirmeyi amaçlıyor. 

Yayının tamamı için tıklayın. 

 

Kavramlar 

Raporun içeriğinde sıkça vurgulanan bazı temel kavramları, hem hukuki ilkeleri hem de bu ilkelerin dayandığı etik çerçeveyi birlikte düşünmek için derledik.  

Gizli Engel  

Temel İlke: Hukuki görünen yollarla hakkın özüne müdahale edilemez. 

Kamu otoritesinin, örneğin bildirim yükümlülüğünü kullanarak barışçıl bir toplanmayı engellemesi, hakkı doğrudan yasaklamasa da onu fiilen imkânsız kılar. Bu tür “gizli engeller”, demokraside şeffaflık, öngörülebilirlik ve eşit muamele ilkelerini zedeler.

“Barışçıl” Toplanma Ölçütü  

Temel İlke: Şiddet içermeyen toplanmalar her koşulda korunmalıdır. 

Bir toplanmanın “barışçıl” niteliği, içerdiği fikirden bağımsız olarak, şiddet çağrısı yapıp yapmadığına göre belirlenir. Bir toplanmanın “barışçıl” niteliğini kaybetmesi için şiddet eylemlerinin toplanmanın tamamına hakim olması gerekir. Barışçıl kalan katılımcılar, diğerlerinin eylemleri nedeniyle toplu cezalandırmaya tabi tutulamaz.

Caydırıcı Etki   

Temel İlke: Özgürlük korkuyla bastırılmamalı. 

Devletin cezalandırıcı, baskılayıcı ya da öngörülemez müdahale pratikleri, gelecekteki toplanmaları engelleyici psikolojik bir baskı yaratıyorsa, bu özgürlüğün etkin kullanılamadığı anlamına gelir.

Toplanmanın Mekânını ve Zamanını Seçme Hakkı

Temel İlke: Toplanmanın etkili olması, yer ve zamanla sıkı sıkıya bağlıdır. 

Protestonun sembolik ve pratik etkisi, yapılacağı yer ve zamana göre şekillenir. Kamu otoritesinin mekân veya zaman sınırlamaları, toplanmanın ifade ve etki kapasitesini kısıtlar ve hatta tamamen ortadan kaldırabilir.

Meşruiyet Ölçütleri

Temel İlke: Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar sıkı bir denetime tâbi tutulmalıdır.

Buna göre, yapılan bir müdahalenin hukuka uygun ve meşru kabul edilmesi için, şu temel hukuki testi geçmesi gerekir:

  1. Açık, erişilebilir ve öngörülebilir bir kanuni dayanağa sahip olmalıdır. Kanuni karşılığı olmayan her müdahale hukuka aykırıdır.
  2. Başkalarının haklarının korunması, kamu düzeninin sağlanması gibi meşru bir amaç taşımalıdır. Ancak bu amaçlar kötüye kullanılmamalı, kamu ahlakı ya da kamu düzeni gibi belirsiz kavramlar ölçüsüz müdahalelere kapı açacak şekilde geniş yorumlanmamalıdır.
  3. Demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır. Müdahalenin meşru olabilmesi için müdahaleyi gerektiren “elzem bir toplumsal ihtiyaç” bulunması ve müdahalenin güdülen meşru amaç ile orantılı olması gerekir.
AB logo

Bu politika belgesi "Meydan" projesi kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Hafıza Merkezi’ne aittir ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.