Hakikat Adalet Hafıza Merkezi olarak #90larlaYÜZLEŞMEKiçin sloganıyla yürüttüğümüz kampanya çerçevesinde seçim öncesi AK Parti, CHP ve HDP’den milletvekili adaylarına 90’larla yüzleşmeye dair vaadlerini sorduk. Adayların sorularımıza verdikleri cevapları, taleplerimiz ve bu doğrultudaki 5 başlık altında değerlendirdik.
Yüzleşme Taleplerimiz
Soru – cevap listesi
Kampanya görselleri
Kampanya Manifestosu
Kampanyayı yürüttüğümüz süre boyunca sorularımızı 3 partiden 9’ar milletvekili adayına sorduk.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nden kampanyamıza katılmayı kabul eden 3 vekil adayı oldu: Yılmaz Ensaroğlu, Osman Can ve Mehmet Uçum. Bu üç aday sorularımıza yanıt verirken, Talip Küçükcan, Adnan Boynukara, Hüseyin Yayman, Erkan Kandemir, Markar Esayan ve Yasin Aktay seçim gündemi sebebiyle vakit ayıramadıklarını belirttiler.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden kampanyaya katılmayı kabul eden 6 aday Sezgin Tanrıkulu, Zeynep Altıok, Efkan Bolaç, Mehmet Bekaroğlu, İlhan Cihaner, Necati Yılmaz oldu. Soru yönelttiğimiz Barış Yarkadaş, Musa Çam ve Levent Gök ise seçim çalışmalarının yoğunluğu sebebiyle sorduğumuz sorulara cevap veremdi.
Halkların Demokratik Partisi ise kampanyamıza fire vermeden 9 vekil adayı ile katılmış oldu. Mithat Sancar, Rıdvan Turan, Ferhat Encü, Garo Paylan, Filiz Kerestecioğlu, Ayşe Acar Başaran, Pervin Buldan, Selma Irmak ve Ertuğrul Kürkçü‘ye yönelttiğimiz soruların tamamına yanıt aldık.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Zorla kaybetmeler, köy boşaltmalar ve faili meçhullerin insanlığa karşı suç olup olmadığına yönelik AK Parti’den 3 vekile sorduğumuz sorulara genel hatlarıyla tüm adaylar olumlu cevap verdi. Adaylardan Yılmaz Ensaroğlu’nun yanıtı ise son derece netti:
Yargılama süreçlerinde yaşanan sıkıntılara ilişkin sorduğumuz sorularda ise özellikle Temizöz davasında tutuklu sanık kalmamış olması ve Ergenekon davasının 90’larda işlenmiş insanlık suçlarına doğru genişletilmemiş olması sorunlarını ön plana çıkardıl. Adaylardan Yılmaz Ensaroğlu “Bu sanıklar, kişilere karşı işledikleri suçlardan ötürü yargılanmadı” ifadesini kullanarak sorunun mevcudiyetini teslim ederken; Osman Can ve Mehmet Uçum gelecek dönemde bu konuyla ilgili siyasi irade gösterecekleri beyanında bulundular. Vekiller özellikle dava nakilleriyle ilgili sıkıntının farkında olduklarını, bu konu üzerine Adalet Bakanlığı çerçevesinde çalışmaların devam edeceğini belirttiler.
Osman Can ve Mehmet Uçum 2005’te AK Parti döneminde kabul edilen Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesi[1] ile beraber 90’larda sivillere yönelik gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin “insanlığa karşı suç” kapsamına alındığını belirttiler.
Bu sırada soru-cevap oturumunu takip eden twitter kullanıcıları, yasal düzenlemeye rağmen mahkemelerin “insanlık suçu” tanımını geçmişteki suçlara yönelik işletmedikleri için zamanaşımı sorununun fiilen devam ettiğini hatırlattılar, ek düzenleme gündeminin olup olmadığını sordular. Osman Can pratikte yaşanan sorunların esasta bir anayasal rejim sorunu olduğunu ve ancak yeni bir anayasa ile aşılabileceğini vurguladı.
Bu bölümde adaylar ile takipçiler arasında canlı bir etkileşim gerçekleşti.
AK Parti’nin 2015 seçim beyannamesinde AİHM, Venedik Komisyonu ve diğer uluslararası temel hak mekanizmaları ile mevzuat ve uygulama uyum düzeyini yükseltme; temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin iç hukuka dahil edilmesine devam etme; özgürlükçü demokratik düzen mantığıyla bağdaşmayan şerhleri kaldırma yönündeki vaadler bulunduğu için, biz de bu alana ilişkin iki soruya yer verdik. Adaylar Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmeler Sözleşmesi’nin onaylanmasını savunduklarını belirttiler, hayata geçirilmesini mümkün kılacak mekanizmaların kurulması gerektiğine işaret ettiler. Ayrıca bu sözleşmenin önümüzdeki yasama döneminde gündeme geleceğini haber verdiler.
Uluslararası insan hakları hukukuna dair ikinci sorumuz ise zorla kaybetmelerle ilgili 51 AİHM ihlâl kararının uygulanmasıyla ilgiliydi. Adalyar bunun için gerekli idari ve yasal düzenlemeleri yapacaklarını, uygulanabilmeleri için Adalet Bakanlığı ve ilgili diğer kurumlar olarak kapsamlı çalışmalar içerisinde olduklarını söylediler.
—
Cumhuriyet Halk Partisi
CHP adaylarına yargılamalar ve adaletin tesisi ile ilgili toplam 11 soru sorduk. Ergenekon iddianamesinde adı geçen kimi sanıkların faili meçhul ve kayıplarla ilişkisi hakkında ne yapacaklarını sorduğumuz 3 adayın verdiği cevaplar, Ergenekon davasının siyasallaşmasına rağmen 90’ların insanlık suçlarına karışmış insanları da içerdiği gerçeğini CHP’nin kabul ettiğini gösteriyor.
Zamanaşımı, davaların başka şehirlere nakli, adaletin yavaşlığı ve Temizöz Davası’nın geldiği nokta üzerinden iyileştirme önerileri üzerine sorduğumuz sorulara adayların verdiği yanıtları CHP’nin seçim beyannamesiyle paralel okumakta fayda var. Hak ihlallerinde bulunan güvenlik görevlilerinin cezasız kalmayacağı vurgulanan CHP beyannamesinde cezasızlığın “bir yönetim ilkesi” haline geldiği ifade ediliyor ve “Cezasızlığa Son Vereceğiz” alt başlığı ile bunun bir devlet politikası olmaktan çıkarılacağı belirtiliyor.
Seçim beyannamesinde “Geçmişin Yaralarını Saracağız” başlığı altında faili meçhullerde zamanaşımını kaldıracağını vaat eden CHP’nin adayları, devlet gücü kullanılarak işlenen bu cinayetlerde zamanaşımının kabul edilemez olduğunu söyleyerek, bu konuda vermiş oldukları 2012 tarihli önergeyi hatırlattılar.
Beyannameye sadık kalan adaylar zorla kaybetme davalarında soruşturma süresinin yıllarca sürmesine neden olarak cezasızlık geleneğine ve hukukun yavaşlığına işaret ettiler. Devleti koruma refleksine dayandırdıkları bu geleneğe idari ve yasal düzenlemeler içeren kapsamlı bir yargı reformuyla son vereceklerini, adaleti hızlandıracaklarını belirttiler.
Temizöz vd. davasını örnekleyerek yagılamalarda ne tür iyileştirmeler vaad ettiklerini sorduğumuz soruya en kapsamlı yanıtı İlhan Cihaner verdi:
İlgili soruda Sezgin Tanrıkulu da “insanlığa karşı işlenen suçların” soruşturulmasını engelleyen ve devlet adına suç işleyenleri korumaya yönelik hükümlerin kaldırılması gerektiğini belirterek, TBMM zemininde 90’lardaki insan hakları ihlalleriyle kamusal olarak yüzleşmeyi sağlayacak bir mekanizma kurmayı önerdi.
Yüzleşme davalarının aynı zamanda bir şehrin tanıklığı manasını taşıdığını belirten Mehmet Bekaroğlu, bu davaların başka illere nakline yönelik uygulamanın değişmesi ve bu davaların yerinde görülmesi gereğini belirtti. Bu da yine CHP beyannamesiyle kesişen ifadelerden biriydi.
JİTEM’le ilgili iddianamelerde devletin sorumlu olduğu insanlık suçları hakkında fikrini sorduğumuz Zeynep Altıok’un JİTEM davasını çok yakından takip ettiğini ve bu davadan hareketle yüzleşme davalarında yaşanan sorunlara son derece hakim olduğunu gözlemledik.
Mehmet Bekaroğlu da JİTEM sorumluluğunun TBMM raporlarına girmiş bir konu olduğunu hatırlatarak, TBMM bünyesinde sadece bu konuya ilişkin bir komisyon kurulmasını önerdi.
Bu bölümde dönemin cinsel şiddet mağduru kadınlar için adaleti sağlamaları konusundaki sorumuza Zeynep Altıok’un cevabı destek sözü oldu (1, 2, 3, 4, 5, 6).
Son olarak Kürtçe kullanımının kolaylaştırılmasıyla kayıp yakınlarının davalara katılımının sağlanması konusunda adaylar, temsiliyet hakkının engellenemeyeceğini ve dil sorununu ortadan kaldıracak yasal düzenlemenin yapılacağını vadettiler.
—
Halkların Demokratik Partisi
Yargılamalar başlığı altında HDP’li vekillerin tamamına 14 farklı soru sorduk. Bu başlık altındaki sorulara cevaben vekil adaylarının öne çıkardığı konular devlet görevlilerinin yargılanması önündeki yasal zırhların kaldırılması (Mithat Sancar), zaman aşımının kaldırılması (Pervin Buldan), sanıkların tutuklu yargılanması (Ferhat Encü), insanlığa karşı suç tanımının bu dönemde işlenen suçlara uygulanmasını sağlayacak sağlam hukuki dayanağın oluşturulması (Ertuğrul Kürkçü) oldu. Filiz Kerestecioğlu ve Ayşe Acar Başaran yargılamaların sürüncemede bırakılmaması ve hızlandırılması adına özellikle soruşturma sürecinin önemini belirttiler (1, 2, 3, 4), soruşturma savcılarının imkan ve bağımsızlıklarının yapısal düzenlemeler yoluyla sağlanması gereğini vurguladılar (1, 2, 3).
Devlet sorumluluğunun ortaya çıkarılmasına yönelik sorduğumuz sorulara aldığımız cevaplar ise dönemin idari ve siyasi sorumlularına dair kurumsal yapı ve ilişkileri ortaya koymuş oldu. Mithat Sancar (1, 2), Ferhat Encü (1, 2) ve Pervin Buldan (1, 2) JİTEM bağlantısının ortaya çıkarılacağını ve bu kurumun varlığından haberdar olduklarını ve burada görev almış tüm kişilerin yargılanacağını belirtirken, Ayşe Acar Başaran siyasi ve idari sorumluluğun çerçevesini 80’ler ve Kenan Evren ile başlatıp 90’larda Başbakan, bakan ve mülki amir olarak görev almış kişilerle çizdi.
Yüzleşme yargılamalarında karşılaşılan engellere yönelik sorduğumuz sorularda da vekil adayları uzmanlıklarından getirdikleri farklı konuları ön plana çıkardılar. Ayşe Acar Başaran davaların başka illere nakliyle ilgili, nakil gereğine yönelik görüş veren emniyete ve bu doğrultuda karar inisiyatifini kullanan Adalet Bakanlığı’na işaret etti.
Zamanaşımı, devlet sırrı ve kamu görevlilerinin yargılanmasında idari izin düzenlemerinin nasıl düzeltileceği ile ilgili sorumuza cevabında ise Ertuğrul Kürkçü uluslararası sözleşmeler ve AİHM içtihadının yol gösterici olacağını belirtti.
Filiz Kerestecioğlu’na zorla kaybetmelere yönelik AİHM’de verilmiş 51 ihlal kararının Türkiye’de uygulanmasına yönelik çalışmalarını sorduğumuzda cevabı çok netti:
Filiz Kerestecioğlu yargılamalarla ilgili sorulara verdiği diğer cevaplarında ise kadınların özgül deneyimlerine yönelik ihtiyaçları öne çıkardı. Kayıp yakınlarının davalara rahat katılması adına Kürtçe kullanımının kolaylaştırılması bahsinde, kamu ile daha çok teması olan erkeklerin Türkçe’yi daha çok bilmesine karşın kadınların bu ihtiyacı daha fazla yaşadığını, dolayısıyla kayıp yakınları için tercüme ihtiyacı değerlendirilirken bu gerçeğin göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtti (1, 2, 3, 4). Öte yandan çatışma döneminin cinsel şiddet mağduru kadınları sorduğumuzda, taciz ve tecavüzün “kadın bedeni üzerinde iktidar kurmak için bilinçli bir politika olarak” sürdürüldüğünü, bu suçların af ve zaman aşımı dışında tutulması gerektiğini ve “cinsel suçların soruşturulması için kadınlardan oluşan bağımsız bir organ” kurulması gereğini belirtti.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Hakikat Arayışı ve Hakikat Komisyonları başlığı altında AK Parti vekil adaylarına 3 soru sorduk. Devletin faili meçhuller ve zorla kaybetmelerdeki rolünü kabul etmesi yönündeki sorumuzu yönelttiğimiz Yılmaz Ensaroğlu etkin çaba içerisinde olacaklarını, ancak bunun için birkaç milletvekilinin çabasının yeterli olamayacağını belirtti.
Hakikat Komisyonlarının kurulmasını desteklediğini söyleyen Yılmaz Ensaroğlu “tarafların mutabakatıyla barışa hizmet edecek şekilde kurulmalı ki sonuç versin” derken; Osman Can demokratik bir gelecek için komisyon çalışmalarının yanı sıra bir bütün olarak sistemin değişmesi gerektiğini vurguladı.
Mehmet Uçum ise hakikat komisyonlarına yönelik doğrudan bir cevap vermedi. Bunun yerine Adalet Bakanlığı koordinatörlüğünde adalet, değişim ve yüzleşme çalışmalarını 2014’ün son çeyreği itibariyle başlattıklarını, sivil toplum kuruluşları ve ilgili hukukçuların katılımıyla başlayan çalışmaların yeni hükümet döneminde hız kazanacağını söyledi.
Devletin 90’larda gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini kabul etmesinin demokrasi ve barış için bir ön koşul olup olmadığını sorduğumuzda Mehmet Uçum bunu Yeni Anayasa sürecine bağlayarak hükümetin 2002’den beri yaptıklarının fiilen bir “kabul” anlamına geldiğini ve bunun yüzleşmenin yolunu açtığını belirtti. Osman Can ise demokrasinin yalan üzerine kurulamayacağını, bu yüzden yüzleşmenin gerektiğini, yüzleşmenin ise yapısal reformlarla ikame edilmeden anlam ifade etmeyeceğini söyledi:
—
Cumhuriyet Halk Partisi
Bu bölümde CHP’li 6 adaya 6 farklı soru sorduk, verdikleri yanıtlar özetle devletin faili meçhul cinayetler ve kaybetmelerdeki rolünü kabul etmesinden yana oldukları doğrultusundaydı.
3 vekil adayına devletin faili meçhul ve kaybetmelerdeki rolünü kabul etmesini sağlayacak mısınız? şeklinde sorduğumuz doğrudan soruya Mehmet Bekaroğlu ve İlhan Cihaner sorumlulardan hesap sorulması gereğini işaret ederken (1, 2), Necati Yılmaz doğrudan “kabul” kavramını kullanarak bunun gereğini vurguladı.
CHP seçim beyannamesinde “Kürt Sorunu” başlığı altında, başta Diyarbakır Cezaevi ve Uludere katliamı olmak üzere tüm faili meçhuller, işkenceler ve hak ihlallerinin araştırılacağı bir Meclis Komisyonu kurmayı öngörüyor ve bu konuda TBMM’ye sunulmuş yasa teklifi ve araştırma önergeleri mevcut. 90’larla yüzleşmek için Hakikat Komisyonları’nın kurulması hakkında vaadlerini sorduğumuz Sezgin Tanrıkulu, İlhan Cihaner, Zeynep Altıok ve Necati Yılmaz’dan dördü de bunu hatırlattı ve ihtiyaca yönelik görüşlerini açık bir şekilde belirttiler.
Sezgin Tanrıkulu Hakikat Komisyonu’nun CHP için Kürt sorununa dair çözüm modelinde temel ayaklardan birini oluşturduğunu ifade ederken, İlhan Cihaner önerilerini “Gerçekleri Araştırma Komisyonu Türkiye Modeli” olarak formüle ettiklerini belirtti.
Aynı zamanda Toplumsal Bellek Platformu üyesi olduğunu söyleyen Zeynep Altıok da platform olarak tüm partilerden bu konuda talepleri olduğunu, bu taleplere CHP’den ve HDP’den destek bulduklarını, mecliste bu konuda mücadele etmeyi sürdüreceklerini söyledi.
Hakikat Komisyonu ve genel olarak yüzleşme süreçlerine katılım, bu süreçlerde kadın ve mağdur odaklı bakış açısının benimsenmesi meselesi de bir başka soru başlığımızdı. Sezgin Tanrıkulu önerdikleri model ekseninde TBMM’de temsil olanağı bulamayan siyasi akımların ve ilgili sivil toplum örgütlerinin de yüzleşme süreçlerine katılımını amaçladıklarını belirtti (1, 2). Zeynep Altıok da yürütülecek programın dahil olmak isteyen her yapı ve örgütü dinlemesi gerektiğini, kendisi de geçmişte TBMM Terörden Kaynaklanan Yaşam Hakkı İhlallerini Araştırma Komisyonu’na çağrılmış biri olarak mağdurların katılımı konusunun siyasi taşıyıcısı olmanın ötesinde bizzat muhatabı olduğunu söyledi (1, 2, 3).
Seçim beyannamesinde Dersim arşivlerini tarihçilere açacaklarını söyleyen CHP’nin adayları 90’lı yıllara ilişkin devlet arşivlerinin de açılmasından yana olduklarını ifade ettiler (1, 2). Yanı sıra, dönemin örtülü ödenek harcamalarının faili meçhulleri de aydınlatacağı iddiasıyla Meclis’te araştırılması gerektiğini savunduklarını da eklemek gerekir.
—
Halkların Demokratik Partisi
HDP’nin Hakikat Komisyonlarına yönelik eskiden beri var olan taleplerini biliyoruz. Bu yüzden HDP’li vekillere sorduğumuz sorularda böyle bir talebi destekleyip desteklemediklerindense, olası bir komisyonun mağdurların ve sivil toplumun katılımını ve toplumsal cinsiyet perspektifini nasıl sağlayacağına dair sorulara ağırlık verdik. Bu konuda soru yönelttiğimiz 3 vekilin birden olası bir hakikat komisyonunun üyelerinin yarısının kadınlardan oluşacağını belirtmesi, bu konuda önceden belirlenmiş bir parti pozisyonu olduğunu ortaya koyuyor (Filiz Kerestecioğlu, Pervin Buldan, Selma Irmak). Kadınlara has hakikatleri kadınların dilinden anlamanın gereğine özel vurgu yapan Filiz Kerestecioğlu, hakikat komisyonuna ilaveten sadece kadınlardan oluşan ayrı bir komisyonun gerektiğini, bu komisyonun sohbet, grup toplantıları ve ikili görüşme gibi feminist tecrübenin kullandığı yöntemlerle yaşananları kayıt altına alacağını belirtti.
Yüzleşme süreçlerine mağdur örgütlenmeleri ve hak örgütlerinin katılımını sorduğumuzda Ferhat Encü İHD, TİHV ve MazlumDer gibi insan hakları örgütlerinin adını verdi. Garo Paylan katılımın mekanizması olarak yine Hakikat Komisyonu’nu işaret ederken, Ertuğrul Kürkçü sivil örgütlerin yönteme ilişkinin görüşlerinin ortaya çıkarılması için müzakerenin şart olduğunu belirtti.
Zorla kaybetme politikasıyla ilgili hakikati bilme bahsinde çok önemsediğimiz birbirleriyle ilişkili iki konu da devlet arşivlerinin ve örtülü ödenek bilgilerinin açıklanması. Ertuğrul Kürkçü ve Mithat Sancar bu konuda yasama iradesine işaret ederken (1, 2), Mithat Sancar hakikati açığa çıkarma mekanizmasının meclis bünyesinde kurulacak bir Hakikat Komisyonu olduğunu belirtti.
Son olarak barış süreci ile 90’larla yüzleşmenin ilişkisini sorduğumuz 5 vekilin tamamı yüzleşme olmadan kalıcı bir barışın olamayacağını belirttiler. Ertuğrul Kürkçü yüzleşmenin 90’larla sınırlı kalmaması gerektiğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi ve Osmanlı’dan miras aldığı tüm insanlık suçları ile yüzleşmesi geretiğini belirtti (1, 2).
Adalet ve Kalkınma Partisi
Hafıza çalışmalarına dair AK Parti’nin üç adayından ikisine mağdurları rencide edici bina, yapı ve yer adlarının değişikliğine ilişkin vaatlerini sorduk. Osman Can “demokrasiye ve özgürlüklere darbeler indirmiş hiçbir figürün onurlandırmasından yana olmadıklarını” söylerken, Mehmet Uçum bu konuda zaten atılmış olan adımlar olduğunu söyledi.
—
Cumhuriyet Halk Partisi
CHP seçim beyannamesinde “Geçmişin Yaralarını Saracağız” başlığı altında Madımak Oteli’nin Hoşgörü Müzesi’ne, Diyarbakır Cezaevi’nin de İnsan Hakları ve Demokrasi Müzesi’ne dönüştürecekleri vaadini açık olarak ifade ediyor. CHP’li milletvekili adaylarının da benzer bir şekilde toplumsal hafızayı onarma ve “Bir Daha Asla” yaklaşımını yerleştirme amacıyla hafızalaştırma çalışmalarına önem verdiklerini cevaplarındaki ayrıntı düzeyine bakarak görebiliyoruz.
CHP adaylarına somut olarak 90’larda yaşananların toplumsal hafızada yer etmesine yönelik nasıl anma mekanları tasarlayacaklarını ve bu sürece mağdurları ve sivil toplumu nasıl dahil edeceklerini sorduk. Sorumuza en detaylı yanıtı veren Zeynep Altıok bu mekanların gerçeklerin ışığında, belgelere, kayıtlara uygun aktarımını sağlanacak ve bilinç aşılayacak biçimde oluşturulacağını belirtti. Sezgin Tanrıkulu önemli gördükleri anma mekanları konusunda mağdur örgütlerinden doğrudan görüş almayı planladıklarını ifade etti.
Ders kitaplarındaki ırkçı ve milliyetçi ifadelerin kaldırılması konusunu 3 CHP’li adaya sorduk. Adaylardan üçü de dolaysız biçimde ders kitaplarının taranacağını, nefret ve ırkçılık içeren kısımlardan arındırılacağını beyan ettiler. İlhan Cihaner bu doğrultuda TBMM’de kurulacak bir komisyona işaret etti.
Toplumsal hafızaya ilişkin önemli bir soru başlığı da Türk milliyetçiliği temelinde değiştirilmiş resmi bina, yapı ve yer adlarının iadesi üzerineydi. Adaylar bu konuda çekincesiz bir tavır gösterdiler, tüm halkların mirasına sahip çıkacaklarını belirttiler ve aynı zamanda katliamlardan sorumlu kişilere ait verilen isimlerin de değiştirileceğini söylediler.
Türkiye’deki en uzun süreli sivil itaatsizlik eylemi olan Cumartesi Anneleri/İnsanları’na yönelik desteklerini sorduğumuz 2 aday da olumlu cevap verirken Zeynep Altıok olanak bulduğu her cumartesi Cumartesi Anneleri’nin yanında olduğunu, Toplumsal Bellek Platformu içinde de yoldaş olduklarını belirtti.
—
Halkların Demokratik Partisi
HDP’nin yine parti olarak toplumsal hafızaya yönelik eskiden beri var olan taleplerini bildiğimiz için partiden vekil adaylarına bu konularda evet/hayır sorularından çok, toplumsal hafızanın demokratikleşmesine yönelik önerilerini nasıl hayata geçireceklerini, bu süreçlerde toplumsal cinsiyet perspektifini ve katılımı nasıl kurgulayacaklarını sorduk.
Anma mekanlarına yönelik tasarılarını sorduğumuz 3 vekil de (Mithat Sancar, Rıdvan Turan, Selma Irmak) “utanç müzeleri” kavramına göndermede bulunurken, Mithat Sancar somut olarak üç alana işaret etti:
Anma mekanları oluştururken mağdur örgütlenmeleri ve hak örgütlerini nasıl dahil edeceklerine yönelik sorumuza adaylar farklı mekanizma ve önerilerle cevap verdiler. Mithat Sancar belediye ve parti merkezlerinde hafıza mekanları birimi kurulmasını ve temsilin bu birim üzerinden gerçekleşmesini önerirken, Filiz Kerestecioğlu Galatasaray Meydanı’nı Cumartesi Anneleri’ne ithaf etme önersini hatırlattı, Ertuğrul Kürkçü ise bu örgütlere sürece yönelik denetim gücü vermenin doğru olacağını belirtti.
Adalet ve Kalkınma Partisi
AK Parti’nin 2015 seçim beyannamesinde tazminat programlarına ilişkin tek vaadi, “terörden etkilenen yörelerin ekonomik ve sosyal rehabilitasyonuna dönük çalışmaları hızlandırarak devam ettirme” olmuştu. Biz Yılmaz Ensaroğlu’na devlet kaynaklı ihlal ve zararlara yönelik somut tazminat önerilerini sorduğumuzda “Hiçbir tazminat kaybettiklerimizi geri getirmese de her mağdurun zararının kısmen de olsa telafisine” çalışacaklarını söyledi. Kayıp yakınları ve toplum nezdinde devletin özür dilemesine ilişkinse, özür’ün yüzleşmede araçlardan sadece biri olduğunu, taraflar ve toplumun hangi yöntem ve aracı tercih edeceklerine göre hareket etmek gerektiğini belirtti.
Cumhuriyet Halk Partisi
Yüzleşmede bir telafi mekanizması olarak devletin kayıp yakınlarından ve tüm toplumdan özür dilemesi konusunu Necati Yılmaz ve İlhan Cihaner‘e sorduk. İki aday da olumlu cevap verirken, İlhan Cihaner özürün tek başına soyut kalacağını, yakınlara nakdi tazminat, aylık bağlanması, kamuda istihdam olanağı gibi haklar yoluyla bunun somutlaştırılması gerektiğini belirtti.
Seçim beyannamesinde “güvenlik” başlığı altında “terörden zarar gören yurttaşlarımızın mağduriyetini gidereceklerini” ifade eden CHP’nin 3 adayına 90’larla yüzleşme mekanizmalarından biri olarak çok boyutlu telafi ve tazminat programı önerilerinin olup olmadığını sorduk. Sezgin Tanrıkulu konunun gereğini belirtmenin ötesinde bunun mekanizmasına da işaret etti, mağduriyetlerin kamusal bir mekanizmayla tüm boyutlarıyla ortaya konması için Gerçekleri Araştırma Komisyonu’nu adres gösterdi.
İlhan Cihaner de benzer şekilde TBMM bünyesinde kurulacak bir komisyona işaret etti.
Necati Yılmaz ise sorumluluk halinde, kaybedilenlerin ve infaz edilenlerin eşlerine yönelik özel tazminat mekanizmalarının sadece eşleri değil hukuki anlamda tüm yakınları kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
—
Halkların Demokratik Partisi
Tazminat proram önerilerine dair sorduğumuz sorulara HDP’li vekillerin hepsinin cevabı olumlu oldu. Mithat Sancar programların içeriğine dair somut bilgiler sunarken, öne sürdükleri programları üç başlık altında sıraladı:
Garo Paylan cevabında cezasız bir tazminatın olamayacağını vurgularken, Selma Irmak tazminatlar için gerekli kaynağı örtülü ödenekleri kaldırarak oluşturacaklarını söyledi. Pervin Buldan ise tazminat programları oluşturulurken mağdur örgütlenmeleri ve hak örgütlerini sürece dahil etmek için açık çağrı yapacaklarını, bunun yanı sıra İHD ve YAKAY-DER gibi sivil toplum kuruluşlarında mevcut olan aile bilgilerini kullanacaklarını belirtti.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Devlet görevlilerinin yargılanmasını izne tabi tutan düzenlemelerin kaldırılıp kaldırılmayacağına yönelik sorduğumuz soruya Osman Can ve Mehmet Uçum, kamu görevlilerinin halka rağmen ve halka karşı bir egemenliğinin olamayacağı genel çerçevesini öne sürerek cevap verdiler. Bu doğrultuda iki adayın yeni yasama sürecini “yeni anayasal düzen” ve “ikinci kuruluş süreci” olarak anlamlandırdıklarını gördük. Devlet sırrı yasası hakkında bir reform öngörüleri olup olmadığını sorduğumuz Yılmaz Ensaroğlu ise, insanlara karşı işlenen suçların devlet sırrı perdesiyle örtüldüğüne, bu perdeyi kaldırma zorunluluğuna söyledi.
—
Cumhuriyet Halk Partisi
90’larla yüzleşmek için gereken yapısal reformlar konusunda 5 CHP’li adaya 6 farklı soru sorduk. Seçim beyannamesinde de yer alan konulardan biri olan koruculuğun kaldırılmasına ilişkin sorumuza Sezgin Tanrıkulu, bu konuda TBMM’ye verilmiş bir yasa tekliflerinin bulunduğunu ve bu sistemin kaldırılmasını ve korucuların başka alanlarda istihdam edilmesini öngördüklerini ifade etti. Efkan Bolaç da korucuların kamuda istihdam edileceklerse de silahlı alanda görevlendirilmemeleri gerektiğini vurguladı.
Devletin geçmiş pratiğiyle olan sürekliliğini kesmek adına en önemli yapısal tedbirlerden biri, hakkında suçlama bulunan devlet görevlilerin görevden alınması. Bu konuda sorumuzu 4 vekil adayına sorduk, hepsinden olumlu yönde beyan aldık. Sezgin Tanrıkulu, hakkında insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle soruşturma açılmış olan devlet görevlilerinin aklanana dek görevden el çektirilmesi zorunluluğuna dikkat çekti ve bunu mutlaka sağlayacaklarını söyledi.
Yapısal reformlar arasında HSYK’nın ve Adli Tıp Kurumu’nun Adalet Bakanlığı’ndan bağımsız hale getirilmesi yönündeki sorumuzu yanıtlayan Mehmet Bekaroğlu, bu kurumları özerk hale getireceklerini seçim beyannamelerinde de ifade ettiklerine dikkat çekti. Uzmanlaşmış savcılık ve adli kolluk oluşturulmasına ilişkin sorumuza yanıtında İlhan Cihaner’in bir uyarısıyla karşılaştık. Cihaner, DGM ve CMK 250 ve Sulh Ceza hakimlikleri pratiği sonrasında “özel” usullere biraz mesafeli olunması gerektiğini belirtti, başsavcılıkların “büro görevlendirmeleri” yoluyla bu ihtiyacı giderebileceklerini savundu. Ancak bir zorunluluk olarak gördüğü Adli Kolluk oluşturulması konusunu seçim beyannamelerindeki taahhütleri uyarınca gerçekleştireceklerini söyledi.
—
Halkların Demokratik Partisi
Yapısal reformlarla ilgili HDP’li vekil adaylarına en sık sorduğumuz soru koruculuk sisteminin reformu üzerine oldu. Pervin Buldan bu konuda verdikleri bir çok kanun teklifi olduğunu, koruculuğun kaldırılması için önce alternatif istihdam olanaklarının yaratılması gerektiğini, buna mukabil korucuların silah bırakması için yasal düzenlemenin beklenmemesi gerektiğini belirtti. Selma Irmak korucuların istihdamı için kamu kurumlarına işaret ederken Ertuğrul Kürkçü bu konudaki politika alanlarını 3 maddede özetledi:
[1]TCK 77.Madde: MADDE 77. – (1) Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefî, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur: a) Kasten öldürme. b) Kasten yaralama. c) İşkence, eziyet veya köleleştirme. d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma. e) Bilimsel deneylere tâbi kılma. f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı. g) Zorla hamile bırakma. h) Zorla fuhşa sevketme.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki fiilin işlenmesi halinde, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; diğer bentlerde tanımlanan fiillerin işlenmesi halinde ise, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Ancak, birinci fıkranın (a) ve (b) bentleri kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.
(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.