Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
17.09.2013

Adil Ve Özgür Bir Toplum İçin: Geçmişten Öğrenmek, Bugünü Değiştirmek

<< TÜM HABERLER

 

Agos – Tamar Nalcı

İnsan hakları ihlalleri, geçmişle yüzleşme, zorla kaybedilenler üzerine çalışmalarına devam eden Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, Geçmişten Öğrenmek, Bugünü Değiştirmek Programı’yla, gençleri tarihsel adaletsizliklere karşı mücadeleye çağırıyor.

Yaşanan insan hakları ihlalleri, geçmişle yüzleşme, adaletin sağlanması, toplumsal uzlaşı ve hakikatlerin ortaya çıkması amaçlarıyla yola çıkan Hakikat, Adalet, Hafıza Merkezi yakın zamanda çok önemli iki çalışmasını duyurdu. Bunlardan ilki, Zorla Kaybetmeler ve Yargının Tutumu (https://hakikatadalethafiza.org/kaynak.aspx?GResourceId=83&LngId=1) ile Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler (https://hakikatadalethafiza.org/kaynak.aspx?GResourceId=81&LngId=1) raporlarının yayıMlanmasıydı. Bir diğer çalışma ise Zorla Kaybedilenler Veritabanı’nın hazırlanması ve kamuya açılmasıydı (bkz. http://www.zorlakaybetmeler.org/).

Son olarak Hafıza Merkezi yeni bir program duyurusunu yapmaya başladı. ‘Geçmişte yaşanan kitlesel ve sistematik insan hakları ihlallerini topluma anlatmak ve tarihsel adaletsizliklere karşı mücadele etmek’ isteyen gençleri Geçmişten Öğrenmek, Bugünü Değiştirmek Programı’na başvurmaya çağırıyorlar. Hafıza Merkezi’nden proje koordinatörü Emrah Gürsel program hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Neden “geçmişten öğrenmek ve bugünü değiştirmek”?

Geçmişle hesaplaşmadan daha demokratik ve barışçıl bir toplumda yaşamamız mümkün görünmüyor. Mağdurların uğradıkları haksızlıkları dile getirip kabul etmeden, özür dilemeden kitlesel insan hakları ihlallerinin tekrar gerçekleşmesinin önüne geçilemiyor. Sonuç olarak, geçmişi anlamak, bugünümüzü de etkiliyor. Bugün bir değişim yaratmak için geçmişi algılayışımızı da değiştirmek zorundayız. Devlet kurumlarının, siyasi partilerin, üniversitelerin, medyanın ve toplumun genelinin kendi üzerine düşen özeleştiriyi yapması ve kendini yenilemesi zorunlu.

Bu konu üzerine çalışmak isteyen, desteğe ihtiyacı olan çok fazla proje çıkabilir. Neden özellikle gençlik?

Gençler toplumun dinamik ve değişime açık bir kesimi olmasına rağmen barış ve geçmişle yüzleşme süreçlerinde yeterince temsil edilmiyor. Genellikle herkesin ağzında bir biçimde gençlerin ne kadar önemli olduğu var. Ama gençlerin sözünün dolaşıma girebildiği pek az kanal var. Bu program sayesinde bazı gençlerin kendi düşüncelerini hayata geçirme fırsatı bulabileceğini ve bu konuda gençlerden önemli bir talep olduğunu düşündük.

Bu projeden Hafıza Merkezi olarak sizin ne gibi beklentileriniz var?

Bizim beklentimiz geçmişle yüzleşme tartışmalarının toplumsallaşmasına ve toplumun ‘öteki’nin başına gelen devlet kaynaklı uygulamalardan haberdar olmasına katkı sağlamak. Gençlerin yaratıcılıkları ve enerjisi güzel hareketlilikler yaratabilir diye düşünüyoruz. Tabandan, küçük fakat sağlam atılan adımların adil ve özgür bir toplum için gerçekçi ve kalıcı faydaları olacaktır.

Bunun gibi başka projeler de var mı gelecekte?

Şimdilik gençlere yönelik kesinleşmiş başka bir projemiz yok. Ama bu programdan da edineceğimiz deneyimlerle gençlerle çalışmaya devam etmek istiyoruz.

Türkiye’de genel olarak toplumun hafızayla ilişkisi hakkında neler söylemek istersin?

Zor bir soru… Tekil bir hafızadan bahsetmek tabii ki mümkün değil. Farklı kimliklerin, grupların farklı algılayışları var. Egemen kimliğin hafızasının ise büyük ölçüde iktidarlar tarafından şekillendirildiğini düşünüyorum. Maalesef devletin neyi nasıl hatırladığımızı belirlemede önemli bir etkisi var. Dersim katliamıyla ilgili son dönemdeki tartışmalar buna örnek gösterilebilir. Başbakan’ın o meşhur konuşmasına kadar birçok çevrede “Dersim” demek bile bir tabuydu ve çoğunluğun hafızasında orada yaşanan bir isyan ve devletin eşkıyalara karşı mücadelesinden ibaretti. Ama ne şekilde olursa olsun  bir devlet adamının bu katliamı kabul etmesi bir anda hafızaların gözden geçirilmesine yol açtı. Mağdurların hikâyeleri televizyon gibi bazı mecralarda kendine daha fazla yer bulmaya başladı.

Gençlerin ise üzerinden uzun zaman geçmiş ve resmi tarih kitaplarında yer almayan şiddet meseleleriyle ilgili bir “hafıza” geliştirmeleri güç. Ama gençlerin her geçen gün yaşananları daha fazla merak ettiğini ve resmi anlatının dışındaki anlatıları duymak istediklerini düşünüyorum.