Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü beldesinde 14 Haziran 1993 tarihinde ikisi Keldani baba-oğul ve biri köy imamı olmak üzere altı köylüyü gözaltına aldıktan sonra öldürdükleri iddiasıyla yargılanan dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın da aralarında bulunduğu altı asker aleyhine açılan davanın üçüncü duruşmasına 26 Eylül 2014 tarihinde Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 13:45’te devam edilecek.
Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği Ortak Açıklaması
Kaybedilenler: Şemdin Cülaz Mehmet Salih Demirhan Halit Özdemir İbrahim Akıl Hamdo Şimşek Hikmet Şimşek | Sanıklar: Mete Sayar Tansel Erok Murat Ali Yıldız Serdar Tekin Hasan Basri Vural İbrahim Kıraç |
***
1993 yılında 13 Haziran’ı 14 Haziran’a bağlayan gece Şırnak ilinin Silopi ilçesinin Görümlü beldesi yakınlarında PKK ve Güvenlik Güçleri arasında çıkan çatışmada altı askerin hayatını kaybetmesinin ardından, Görümlü beldesinden Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, İbrahim Akıl ve Abdurrahman Kayek, Derecik mezrasından Keldani kökenli Hamdo Şimşek ve Hikmet Şimşek güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınarak Görümlü Jandarma Karakoluna götürülmüştü. Gözaltına alınanlardan Abdurrahman Kayek serbest bırakılmış ancak diğer altı kişiden gözaltına alındıktan sonra haber alınamamıştı. Gözaltına alınanların yakınları yaptıkları başvurulara rağmen, yakınlarının akıbetlerinin ne olduğuna dair bilgi edinememişlerdi.
19 Temmuz 1993 tarihinde avukat Tahir Elçi’nin girişimiyle Uluslararası Af Örgütü, kayıp kişilerin bulunmasına yönelik bir kampanya başlatmış olmasına rağmen gözaltına alınanların bulunmasına ilişkin herhangi bir sonuç elde edilemedi.
26 Haziran 2003 tarihinde kaybedilenlerin yakınları yeniden dava açılması için Silopi Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdular. Bu başvurunun ardından Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturma 30 Ağustos 2007 tarihinde takipsizlikle sonuçlandı. Takipsizlik kararına yapılan itiraz ise sonuçsuz kaldı.
24 Ağustos 2009 tarihinde kayıp yakınları, Ergenekon operasyonları sırasında hazırlanan 3. İddianamede yer alan beyanlar ve o sırada İstanbul’da görülmekte olan bir davada gizli bir tanığın ifadesine dayanarak yeni delil unsurlarının varlığı iddiasıyla Silopi Savcılığına ek dava açılması için yeniden başvuruda bulundular. Bu başvuru üzerine Silopi Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturma dosyası 28 Mayıs 2012 tarihinde Silopi Cumhuriyet Savcılığı’nın kendisini yetkisiz ilan etmesiyle Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi. Ancak dosya 5 Haziran 2013 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın aldığı yetkisizlik kararı ile Şırnak Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi.
Şırnak Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı iddianame ile bir ceza davası açıldı ve ilk duruşması 25 Haziran 2013 tarihinde Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.
31 Ekim 2013 tarihinde “kamu güvenliği ve adaletin iyi idaresi” gerekçe gösterilerek dava dosyası Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi.
Sadece faillerin menfaatleri gözetilerek verilen bu nakil kararı, mağdur odaklı bir adalet sisteminin olmadığını göstermekte, mağdurların Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan haklarını ihlal etmektedir.
Ankara’ya nakledilen dava sürerken, etkisiz soruşturma ve yaşam hakkının ihlali gerekçeleriyle 28 Ocak 2006 ve 15 Nisan 2010 tarihlerinde kayıp yakınları tarafından yapılan iki ayrı başvuruyu birleştiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 15 Nisan 2014 tarihinde kararını açıkladı. Mahkeme, davalı devletin, başvuranların yakınlarının ölümünden Sözleşmenin 2. Maddesi uyarınca sorumlu olduğuna kanaat getirerek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. Maddesinin esas ve usul bakımından ihlal edildiğine oy birliği ile karar verdi. AİHM bu kararı verirken aşağıdaki tespitlerden hareket etmiştir:
Davanın olay yerinden yüzlerce kilometre ötedeki bir mahkemeye gönderilmesi, failler aleyhine olan bütün delillerin toplanmasını zorlaştırmakta; olay yerinde yapılması gereken keşif, tanıkların dinlenmesi gibi işlemlerin hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesinin önünde engeller oluşturabilmektedir. Bunun yanı sıra, mağdurların duruşmalara katılım konusunda yaşadıkları güçlükler, iddialarını mahkemeye sunamama, tanıkların mahkeme huzurunda yapılacak sorgusunda hazır bulunamama ve toplanan delillere karşı etkili bir şekilde karşı koyamama gibi sonuçlar doğurabilmekte ve bu da mağdurları faillere karşı dezavantajlı duruma sokmaktadır.
Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği üyesi kurumların temsilcileri tarafından izlenen davanın Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilmesinden sonra ilk duruşması 4 Nisan 2014 tarihinde ve ikinci duruşması da 20 Haziran 2014 tarihinde gerçekleşti.
20 Haziran 2014 tarihinde yapılan İkinci duruşmada, kayıp yakınlarının ifadelerinin yanı sıra, olay zamanında gözaltına alınan karakolda askerlik yapan bir şahit de gözaltına alınanların karakolda infaz edildiği ve cesetlerinin bir kamyona yüklenerek karakol dışına çıkarıldığına yönelik bir ifade verdi. Sanıkların tümünün mevcut bulunduğu duruşmada emekli DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in sanıklarla dayanışma içinde olması dikkat çekti.
Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği