Şırnak C.Başsavcılığının 12/06/2013 tarih ve 2013/949 sayılı iddianamesi ile açılan davanın ikinci duruşmasına sanıkların tamamı, sanık avukatları, müştekiler Nurettin Demirhan, Kazım Cülaz ve İsmail Özdemir ile çok sayıda müşteki avukat katıldı. Duruşmanın tamamı SEGBİS sistemi ile kayıt altına alındı.
Maktullerden İbrahim Akıl’ın eşi Fatım Akıl ile Hükmet Şimşek’in eşi Nazliye Şimşek duruşmada hazır olarak davaya katılma talebinde bulundu. Talep üzerine hazır edilen tercüman aracılığı ile ifadeleri alındı.
Olay gecesi çatışma yaşandığını duyduklarını, ertesi sabah askerlerin köylerine geldiğini, kocasını alıp götürdüklerini ve evlerini de yaktıklarını anlattı. İfadesi sırasında Kürtçe bilen müşteki avukatlar sık sık tercümanın eksik çeviri yaptığı hususunda müdahalede bulundurlar. Davanın esasına etki edecek bazı hususların anlatımında tercümanın yetersiz kaldığı gözlemlendi.
Avukatların itirazı üzerine tercüman bizzat kendisi şive farkı olduğunu ve bazı hususları tam olarak anlamadığını, kendisine destek olunmasını istedi. Ancak avukatların ve önerilen ve hazır olan başka bir tercümanın müdahalelerine mahkeme başkanı sesini yükselterek ve azarlayarak karşılık verdi. İtirazların devam etmesi üzerine müşteki avukatları bazı hususları netleştirerek kayıtlara geçirilmesini sağladı.
Bu hususlardan ilki sanık avukatlarının neden o güne dek başvuru yapılmadığına dair sorularına Fatım Akıl’ın verdiği cevaptı. Tercümanın “korkuyorduk başvurmadık” şeklindeki çevirdiği cevapta aslında Fatım Akıl’ın daha ayrıntılı bir şekilde “silahla tehdit ediliyorduk, silahların gölgesinde yaşıyorduk, başvurursak bizim da başımıza aynı şey gelecekti” şeklinde cevap verdiği anlaşıldı.
Bir diğer husus da savcının “kaç çocuğun var, olay olduğunda kaç yaşındaydılar?” sorusuna verdiği cevaptı. Fatım Akıl sorunun sebebini ve ne denmek istediğini anlamadı cevabı da tercüman tarafından çelişkili bir biçimde çevirildi. Fatım Akıl kendini kötü hissetti ve zor durumda kaldı. Bunun üzerine müşteki avukatlar itiraz etti. Av. Tahir Elçi “olay gerçekleştiğinde en küçük çocuğun kaç yaşındaydı?” şeklinde soruyu netleştirdi.
Savcının bu soruyu sorma nedenini de sorguladı. Bunun üzerine Fatım Akıl eliyle aşağıdan yukarıya boy boy üç çocuğunun boyunu gösterdi. Özellikle Mete Sayar’ın avukatı İbrahim Akıl’ın nüfus kayıtlarında dava konusu olaydan on ay önce ölmüş gözüktüğü üzerine sorular sordu. Fatım Akıl’ın bu açıklamaları da tercüman tarafından eksik çevrildi ve müşteki avukatları tarafından düzeltildi.
Bu konuda Fatım Akıl, eşinin askerlerce götürülmesinden birkaç sene sonra eşinin kardeşinin, eşinin mallarını alabilmek için muhtarla anlaşarak bu kaydı aldırdığını, bu kaydın gerçeği yansıtmadığını söyledi. Bunun üzerine sanık avukatı Hacı Akıl’ın mal varlığının araştırılmasını ve hakkında suç duyurusunda bulunulmasını, ayrıca mahkeme huzurunda ifadesinin alınması için zorla getirilmesini talep etti.
Müşteki avukatların bu taleplere bir itirazı olmadı. Müşteki avukatları nüfustaki kaydın ölüme dair karine teşkil etmeyeceğini söylediler. Mete Sayar vekili Fatım Akıl’a “eşinin mezarını bayramlarda ziyaret ediyor mu?” diye sordu. Fatım Akıl da “eşimin mezarını gösterirseniz ederim” dedi.
Olay sabahı askerlerin köye geldiğini evlerinden eşini ve eşinin babasını aldıklarını, evdeki yatak yorgan bütün eşyaları orta yere topladıklarını, çocuklarını bir araya toparlayıp korumak için çok uğraştığını, çocuklarının ve kendisinin çok korktuğunu belirtti. Korkudan ne yapacağını bilemez hale geldiğini, sonrasında çocuklarını alarak evden çıkardığını, askerlerin evlerini yaktığını ve kocası ile kayınpederinden bir daha haber alamadıklarını, kayınvalidesinin savcılığa dilekçe verdiğini, daha sonra kendisinin de savcılığa gidip sözlü olarak şikayette bulunduğunu ancak hiçbir cevap alamadıklarını anlattı.
Kayınvalidesi öldükten sonra çocuklarıyla köyde bir başına kaldığını ve Belçika’ya göç ettiğini, duruşmaya da oradan gelerek katıldığını söyledi. Sanık avukatları eşinin de yurtdışında yaşayabileceği ve öldüğünün ispatlanmadığını ileri sürdüler. Nazliye Şimşek ifadesini tercümanın çevirisine güvenmediği için az biliyor olsa da Türkçe olarak verdi. Nazliye Şimşek ifadesi sırasında ağladı ve çok büyük bir keder içerisindeydi.
Bu sırada ne müşteki vekillerinin ne de sanık vekillerinin talebi olmadan hazır olduğu bildirilen (olay tarihinde ulaştırma mekanize piyade taburunda asker olan ve iddianamede de ifadesine dayanılan) tanık Remzi Büdüş dinlendi.
Bir önceki gece çatışma yaşandığını, çatışmada ölenlerin naşını almak üzere 8 kadar askerle birlikte bir komutanlarının onları araziye götürdüğünü, tek tek arazide arayarak buldukları naaşları kamyona taşıdıklarını, tabura döndüklerinde 6-7 köylünün ölüsünü yerde dizilmiş bir halde gördüğünü ve taburdan kamyonda çıkarıldıklarına bizzat şahit olduğunu söyledi.
Sanık avukatları “şehit olan 6 kişiyi almaya 8 kişi mi gidiyor sadece?” diye sordu. Tanık zaten arazinin engebeli olduğunu tek tek bulunarak naaşların taşındığını o yüzden çok sayıda askere gerek olmadığını söyledi. Taburda ölü olarak gördüğü kişilerin PKK mensubu olup olmadığı sanık avukatlarınca tanığa soruldu. Tanık onların köylü olduklarına kıyafetlerinden emin olduğunu, zaten köyden getirilip öldürüldüklerinin de taburda diğer askerler tarafından kendisine söylendiğini ifade etti.
-Mahkemenin sanıkları tutuksuz yargılamasının suçun ağırlığı ve yargılamanın etkililiği ile bağdaşmadığını,
-Zorla kaybetmenin bir insanlık suçu olduğunu ve belli usullere dikkat edilerek yargılama yapılması gerektiğini,
-Dava konusu olay hakkında müştekilerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru neticesinde alınan kararda Türkiye devletinin etkili bir soruşturma yürütülmediğine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yaşam hakkını güvence altına alan 2. Maddesinin hem esastan hem de usulden ihlal edildiğine karar verdiğini,
-Yerel mahkemedeki ceza davasında mahkemenin yerine geçerek karar veremeyeceğini belirten AİHM’in yargılamanın sanıkların korunduğuna dair kamuoyunda izlenim uyandırmayacak bir biçimde yapılması gerektiğini hatırlattığını belirttiler.
-AİHM tarafından verilen Cülaz ve Diğerleri kararının İnsan Hakları Ortak Platformu tarafından yapılan gayri resmi çevirisi dava dosyasına sunuldu,
-Türkiye İnsan Hakları Vakfı avukatı Senem Doğanoğlu vakıf adına davaya müdahillik talebinde bulundu,
-Ceza yargılamasının maddi gerçeği ortaya çıkaracak şekilde gerçekleştirilmesinin davanın nakliyle zaten zorlaştırıldığını belirten müşteki avukatları, tanıkların çapraz sorguyu mümkün kılacak şekilde mahkeme huzurunda bizzat dinlenmesi gerektiğini belirttiler ve bu yönde talepte bulundular,
-Son olarak sanıkların duruşmalardan vareste tutulmamaları ve tutuklanmaları talep edildi,
Sanık avukatları özetle,
-Yeterli delil bulunmadığı,
-Maktullerin yaşıyor olmalarının büyük bir ihtimal olduğu,
-Söz konusu olayların tamamen tanık anlatımına dayalı ve kurmaca olduğu,
-Bu sebeple müvekkillerinin tutuksuz yargılanması, duruşmalardan vareste tutulması ve beraatını talep ettiler,
-Mete Sayar’ın vekili bir hukuk faciası sergileyerek, müştekiler ve avukatlarının sergiledikleri senaryoyla AİHM’i kandırdıklarını ve Türkiye devleti aleyhine bir karar aldırdıklarını, ancak kendilerinin Mete Sayar vekili olarak Adalet Bakanlığına söz konusu AİHM kararına uyulmaması için dilekçe verdiklerini söyledi ve bu dilekçeyi dosyaya sundu,
-Sanık avukatları da tanıkların mahkeme huzurunda dinlenmesini talep etti.
Savcı tutuklama taleplerinin reddini talep etti. Mahkeme ara kararında tutuklama ve duruşmalardan vareste tutulma taleplerini reddetti.
-Olay tarihinde asker olan ve ifadelerine iddianamede dayanılan tanıklar Yusuf Özdemir ve Necdet Okucu’nun ifadelerinin bir dahaki celsede SEGBİS sistemi ile alınmasına,
-TİHV’in müdahillik talebinin reddedilmesine,
-Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine maktullerin veya Görümlü köyünden başkaca şahısların mültecilik başvurunda bulunup bulunmadığının sorulmasına,
-Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Daire Başkanlığından AİHM’in Cülaz ve Diğerleri kararının tercümasinin istenmesine,
-Duruşmanın 26 Eylül 2014 tarihine bırakılmasına karar verdi.
Duruşmanın başında Nuh Mete Yüksek sanıkların yanında yer alarak onlara destek oldu ve duruşmayı seyirci sırasından izledi. Bu durumu duruşma sırasında müşteki avukatları dile getirdiler ve devletin sistemli bir şekilde bu tip davalarda sanıkları koruduğunu bu desteğin de hala sürdüğünü söylediler.
Müşteki avukatlarından bazılarının sanıklara vurgulayarak katil zanlısı demeleri üzerine, celse arasında Mete Sayar’ın eşi avukatların yanına gelerek kocasına iftira attıklarını, onları kim yönlendiriyorsa bu kişilere inanmamalarını, kocasının kanunsuz hiçbir şey yapmadığını, yalan söylediklerini iddia etti. Avukatların kendisiyle konuşmayı reddetmesi üzerine yanlarından uzaklaştı.
Duruşma çıkışında Av. Tahir Elçi İMC TV’ye canlı yayında bir röportaj verdi. Bu sırada müştekilerin, avukatların ve insan hakları örgütlerinden gözlemcilerin beklediği alanda çok sayıda sivil polis görevdeydi.
Human Rights Watch adına davayı izleyen Emma Sinclair Webb ile İHOP’tan Feray Salman davanın savcısı ve heyetle de görüştü.
Kendilerini ve kurumlarını tanıtarak davayı izlediklerini dile getirdiler. Davaya avukat olarak genelde İHD ve ÇHD’li avukatlar ile Hafıza Merkezi adına ben katıldım. Hüsnü Öndül de davayı izleyenler arasındaydı. Ana akım medya bu duruşmaya da ilgi göstermedi. Müştekiler katılımımızdan son derece memnundu, orada olmamızdan destek aldılar. Takipçi ve avukat sayısının çokluğu ve onlarla kişisel olarak dava öncesi ve sonrasında birlikte olunması güven ortamı yarattı ve davayı devam ettirme güçlerine katkı sağladı.
Bir önceki duruşmanın SEGBİS kayıtlarının dökümü yapıldı.