Urfa’da 21 yıl önce gözaltında kaybedilen Mustafa Sayğı’nın eşi Dursun Sayğı’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığı başvuru sonucu açılan dava bugün sonuçlandı.
AİHM, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesi uyarınca suçlu buldu. Türkiye Dursun Sayğı’ya 20 bin Euro manevi tazminat ödeyecek.
Mustafa Sayğı’nın eşi Dursun Sayğı’nın, Saadet Yıldız’ın “Ölü mü Denir Şimdi Onlara” adıyla Aram Yayınları tarafından basılan kitabındaki anlatımı ve Hafıza Merkezi’nin Zorla Kaybedilenler Veri Tabanındaki bilgilere göre olay şöyle gerçekleşti:
1969 yılında Urfa’nın Suruç ilçesinde doğan Mustafa Sayğı, maddi imkansızlıklar nedeniyle sadece ilkokulu okuyabildi. 1982’de evlenen Sayğı beş çocuk babasıydı. Suriye’yle sınır ticareti ve inşaat işçiliği yapıyordu.
3 Haziran 1994’te yaklaşan kurban bayramı için alışveriş yapmak ve çevre köylere ekmek dağıtmak için kırmızı renkli motosikletiyle Yoğurtçu (Şêxis) köyünden Suruç’a doğru yola çıktı. Akşama kadar eve dönmeyince ailesi onu aramaya başladı. Yoldaki çobanlardan Sayğı’nın askerler tarafından alındığını öğrendiler. Hemen jandarma karakoluna gittiler ancak orada olmadığı söylendi. Aile daha sonra savcılığa da başvurdu, gazetelere kayıp ilanı verdi ancak Mustafa Sayğı’dan bir daha haber alamadılar.
2009 yılı Aralık ayında Suruç’un Bilgin (Xeramsar) köyüne bağlı Akdoğan mezrasında, defineciler tarafından bir höyükte yapılan kazıda çürümüş bir motosiklet ve kemik parçalarına ulaşıldı. İlçe halkı tarafından motosikletiyle birlikte kaybolduğu bilinen Mustafa Sayğı’nın ailesine haber verildi. Belediye görevlileri eşliğinde yapılan kazının ardından ulaşılan motor ve kemik parçaları Savcılığa teslim edildi ve analiz için Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
Olay yerine giden Suruç Belediye Başkanı Ethem Şahin gazetecilere “Dönemin Suruç Jandarma Komutanı, Akdoğan mezrasına yakın olan Yoğurtçu köyündeki eski DSİ binasında seyyar karakol kurmuştu. O dönemde ben de gözaltına alınmıştım. Mustafa Sayğı da o dönemde gözaltına alınmıştı. Bunu gören tanıklar da var,” dedi. Olayla ilgili inceleme başlatıldı.
Savcılık, Jandarma Kriminal Dairesinin, motor parçaları, tahra ve metal parçaları, İstanbul Adli Tıp Kurumunun, kemikler ve Emniyet Kriminal Daire Başkanlığının toprak üzerinde yaptığı inceleme sonuçlarını değerlendirdiğini belirterek, 7 Nisan 2010 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığı kararını verdi.
Jandarma Kriminal Dairesinin vermiş olduğu analiz raporunda, motorun marka, model ve imal yılının tespit olunamadığı, renginin belirlenemediği ve gönderilen metal parçalar arasında “tahranın” bulunmadığı ileri sürüldü. İstanbul Adli Tıp Kurumu ise, kemiklerin insana ait olmadığını iddia etti.
Ayrıca savcının yürüttüğü soruşturma kapsamında Suruç Jandarma Komutanlığına yazılan, Sayğı’nın gözaltına alınıp alınmadığına ilişkin yazıya ise, “Yoğurtçu Köyü’nde hiçbir zaman karakol ya da jandarma noktası bulunmamıştır,” cevabı verildi. Ancak ailenin avukatının beyanına göre, daha önce 3 tanığın ortaya çıkmasıyla Suruç Cumhuriyet Savcılığına yaptıkları başvuruyla açılan soruşturma kapsamında 2005 yılında karakolun varlığı tespit edilerek karakolda görev yapan askerlerin ifadeleri alınmıştı.
Mustafa Sayğı’nın oğlu Şahin Sayğı, iç hukuk yolları tıkandığı için AİHM’ye başvurduklarını açıkladı. (AS)