MURAT ÇELİKKAN
Salonda bir zafer havası hâkim. Herkes çok memnun görünüyor. Ben bu ruh halini anlamakta zorluk çekiyorum, çünkü biraz sonra oylamaya başlayacakları değişiklikler bana göre yenilir yutulur cinsten değil. İşin özünü tamamen değiştiriyor.
Baştan başlayayım. Salon dediğim yer Belgrad’da bir otelin toplantı salonu. Tarih, 14 Kasım 2014. Toplantı özel gündemli RECOM genel kurulu. RECOM, “Eski Yugoslavya topraklarında 1 Ocak 1991 ile 31 Aralık 2001 arasında işlenen ağır insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarına ilişkin gerçekleri belirleyecek” bölgesel hakikat komisyonunun adı. Tarihte benzeri yok. İlk kez ulusaşırı bir bölgesel komisyon kuruluyor. Bu bölgede artık Sırbistan, Hırvatistan, Bosna Hersek, Makedonya, Karadağ, Kosova ve Slovenya adıyla yedi bağımsız devlet var.
Yaşanan savaşlar sırasındaki ihlallere yönelik Birleşmiş Milletler’in kurduğu Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICTY) üst düzey görevliler, yerel mahkemelerin ise her düzeyden fail için yargılamalar yapmasına rağmen, eski Yugoslavya bölgesi sivil toplumu, 2000’li yılların başından beri bölgesel bir Hakikat Komisyonu kurulması için mücadele ediyor. Koalisyonu oluşturan kuruluşlar arasında Srebrenitsa Anneleri de var, Hırvat savaş gazileri de, gençlik teşkilatları da var, kadın kuruluşları da.
Çok etnisiteli, çok uluslu, çok dinli, çok renkli bir koalisyon bu. Bu toplantı önemli çünkü işin, sivil toplum boyutundan siyasal karar mekanizmasına sıçramasını temsil ediyor. Bölgedeki devletlerin başkanları, RECOM’un kuruluş statüsü ve amacının kendi anayasalarıyla uygunluğunu araştırmak için birer elçi atadı. Bu iki yıl sürdü ama oldu. Bugün burada, bu elçilerin istediği değişiklikleri tartışmak için toplantı yapılıyor.
İstenen değişiklikler benim Hakikat Komisyonları bilgilerime göre hayati. Evet, seçilecek kişiler ve çalışmaları hakkında RECOM’a tüm yetkiyi teslim ediyorlar etmesine ama bu Hakikat Komisyonu’nun “savaşa ve diğer silahlı çatışma biçimlerine neden olan siyasal ve sosyal ortamı” araştırmasını istemiyorlar. Buna “root causes” ya da “temel nedenler” deniyor. Bir aşamasında bununla ilgilenmeyen hakikat komisyonları, “nunca más/bir daha asla” kuralını yerine getirmekte eksik kalıyor. Temel nedenlere inilmedikçe eşitsizliği ve savaşı yaratan koşullar ortadan kalkmamış oluyor. Örneğin özellikle Türkiye’de çokça referans verilen Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun en çok eleştirilen yönlerinden birisi bu –apartheid rejiminin yapısal nedenlerinin tartışılmamış oluşu. Bu değişikliğe Bosna Hersek itiraz etmiş. Diğerleri hemfikir. İkincisi ise Komisyon’un celp yetkisinin kaldırılması. Yani Komisyon dinlemek istediği kişiyi getirtip ifadesini almak için komisyona çağırma yetkisine sahip olmayacak. Bu nedenle de tanıkların isimlerini, kendileri onay vermedikçe, savcılıklara veremeyecek.
Ben telaşlanıyorum. Bunlar bunlar olmaksızın faaliyetlerinin iğdiş edileceğine inanıyorum. Sırp, Hırvat ve Boşnak arkadaşlarım aksine memnun. Gülerek beni yatıştırıyorlar. “Artık Komisyon hayata geçecek ve mağdurların sesi duyulacak, kayıpların bedenleri bulunacak, adları bilinecek, mağduriyetler tanınacak, en önemli şey bu,” diyorlar.
Temel nedenler meselesinin her ülke için ayrı olduğunu, bunu ancak bir tarihi uzlaşma komisyonunun çözebileceğini, zaten mağduriyetleri aktarırken nedenlere kaçınılmaz olarak girileceğini belirtiyorlar. “Peki, celp” diyorum; “Failler mahkemelere bildirilmeyecek, tanıklıkları kendi rızalarına bırakılıyor, bu kabul edilemez.”
Bu işin sekretaryasını yürüten Humanitarian Law Center’ın başındaki arkadaşım Sandra Orlovic, “Murat, zaten mahkemeler paralel olarak yürüyor. Gücümüzü oraya vereceğiz. Hem kim bilir, yargılanmayacaklarına inanırlarsa tanıklık artabilir,” diyor.
Evet bu da bir yaklaşım, diyorum. Onları on yıldır uğruna mücadele ettikleri komisyonun gerçekleşmesine bir adım kalmış olmasının keyfini sürmeye bırakıyorum. Belki de bu birlikteliği sağlayan süreç sonuç kadar önemli. Artık yıllardır kurmaya çalıştıkları bölgesel hakikat komisyonu gerçekleşiyor.
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin yeni yayını barış süreçlerinin önemli unsurlarından biri olan hakikat komisyonları üzerine. Son otuz yılda dünyanın farklı yerlerindeki kırkın üzerindeki deneyim, hakikat komisyonlarının başarılı olması için gerekli bazı asgari nitelikler olduğunu gösteriyor.
Hakikat Komisyonları adlı yayının birinci bölümü, geçiş dönemi adaleti konusunda uzun süredir farklı ülkelerdeki çalışmalarıyla bilinen New York merkezli Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi (ICTJ) tarafından yayımlanmış Hakikatin Peşinde: Etkili bir Hakikat Komisyonu Yaratmanın Bileşenleri (Truth Seeking: Elements of Creating an Effective Truth Commission) adlı yayının çevirisi.
Bu bölümde hakikat komisyonlarının yasal yetkisi, meşruiyet ve bağımsızlık ölçütleri, kuruluş aşaması, çalışma ilkeleri, örgütsel yapısı, iletişim yöntemleri gibi çeşitli boyutları, başarılı bir hakikat komisyonunun sahip olması gereken nitelikler çerçevesinde tartışılıyor.
Yayının ikinci bölümü ise Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin çeşitli kaynaklardan yararlanarak on hakikat komisyonu, bir bölgesel hakikat komisyonu ve iki tarihsel uzlaşma komisyonu deneyimine dair hazırladığı derlemeden oluşuyor. Bu bölümde, bir yandan her ülkeye dair siyasi arka plan bilgisi ve her deneyimi özgül kılan faktörler sıralanırken, diğer yandan komisyonların amaçları, yetki alanları, görevleri, yapıları, işleyişleri, faaliyetleri ve nihai raporları ve eksiklikleri daha teknik düzeyde anlatılıyor.
Toplumsal barışı sürdürülebilir kılmak için yeni bir toplumsal mutabakat gerekiyor. Bunun olmazsa olmazları arasında mağdurların anlatıları var. Toplumların hakikat hakkı var. Adalet duygusunun tatmin edilmesi var. Toplumsal hafızanın resmi yalanlarla değil, mümkün olduğu kadar mağdur odaklı, demokratik değerlerle oluşturulması var. Yaşanan ağır ihlaller kısa süreli de olsa bunları telafi etmek için gösterilmesi gereken çaba yıllar sürüyor. İyi ile kötünün bahçesinde işte böyle de bir eşitsizlik var.