Robert Perez ve Amy Simon’un kaleme aldığı bu yazı 2017’de Communications Network blog sitesinde yer aldı. İnsan hakları iletişiminde yeni yaklaşımlar üzerine düzenlediğimiz bir atölyede kaynak materyal olarak çevirdiğimiz bu yazının Amerika Birleşik Devletleri 2020 seçimleri sonrasında gündeme gelen Trumpizm ve kutuplaşma tartışmaları bağlamında anlamlı bir okuma olabileceğini düşündük. Robert Perez ve Amy Simon bu yazılarında, zor toplumsal meselelerde karşı tarafın değer dünyaları hakkında bilgi sahibi olan bir iletişim yaklaşımının bölünmüşlüğü aşmada nasıl yardımcı olabileceğini anlatıyorlar.
Amerika bir çift olsaydı, herhalde boşanma talebiyle mahkemeye doğru giderdik. Amerikalıların çoğunluğunun herhangi bir konuda hemfikir olmasını sağlamak bize imkânsız görünebilir. Pew Araştırma Merkezi’nin son anketleri, Amerikalıların siyasi parti ekseninde yoğun ölçüde bölündüğünü gösteriyor.
Bu ayrım, yalnızca hangi siyasi adayları desteklediğimizde değil, aynı zamanda kürtaj, silah güvenliği ve iklim değişikliği gibi konulardaki kökleşmiş tutumlarımız dahil olmak üzere bir dizi sosyal meselede de kendini gösteriyor.
Görünüşte etkilemesi imkânsız bir izleyici kitlesi ve yoğun bir siyasi zıtlaşmanın karşısında olumlu ve kalıcı bir sosyal değişimi sağlamak mümkün müdür? Bizler, ülkemizin karşı karşıya olduğu en güç sorunların bazılarında değişim yaratabilmiş, gerçek bir hayat deneyimine sahip araştırma ve iletişim meraklıları olarak, cevabın Evet olduğuna inanıyoruz.
Bu cevabın sırrı, heartwired stories, yani dinleyici veya izleyicilerin zihinleri ile gönülleri arasındaki bağları dikkate alan “kalbe işleyen hikâyeler” anlatmakta yatıyor, ki bu bölünmüş bir Amerika için ilişki terapisi yapmaya benziyor.
“Kalbe işleyen hikâyeler” nedir?
Şimdiye kadar, değişim yaratmaya çalışan pek çok kişinin, hikâye anlatıcılığının sosyal değişim bakımından ne kadar değerli bir araç olduğunu vurgulayan vaazlerden birine denk gelmiş olmaları muhtemeldir. Hikâyeler kalpleri ve zihinleri şekillendirmede gerçekten de benzersiz bir güce sahip.
Tutumları değiştirmeyi ve davranışları etkilemeyi gerçekten başaran hikayeler, bize aynı zamanda bir hedef kitlenin içinin nasıl işlediğini, yani duygularını, kimliğini, değerlerini, inançlarını ve yaşanmış deneyimlerini birbirine bağlayan zihin devrelerini ve bağlantılarını gösteriyor.
Amerikalıların eşcinsel çiftlerin evlenme özgürlüğüne ilişkin tutumlarında yaşanan çarpıcı değişimi düşünün: 2008’in sonunda, eşcinsel evlilik karşıtları, sandıkta 30’dan fazla zafer kazandı.
2009’dan başlayarak, Amy Simon ve bir grup araştırmacı ve savunucu, sandıktaki yenilgi dizisini tersine çevirmenin yollarını aramak üzere kapsamlı nitel ve nicel araştırmalar yürüttüler. Atlantic Monthly dergisinde de belirtildiği gibi, Simon ve meslektaşları birçok seçmenin eşcinsel evlilik meselesiyle ilgili yaşadığı derin çatışmayı görmeye başladı:
Simon’ın seansları çok zorlu geçebilirdi. Bir odak grubundaki kadın katılımcılardan biri, yapılan taramada yumuşak bir eşcinsel evlilik karşıtı olarak sınıflandırılmıştı, fakat yarım saatlik konuşmasında aslında çok destekleyici bir izlenim bırakıyordu. Gey iş arkadaşları ve bir lezbiyen kız kardeşi de dahil olmak üzere günlük hayatının bir parçası olan eşcinsellere duyduğu yakınlıktan coşkuyla bahsetti. “Sonunda ona, ‘Sizi aradığımızda, kararsız olduğunuzu veya [eşcinsel evliliğe] karşı olduğunuzu söylediniz. Bir hata mı oldu?’” diye sorduğunu hatırlıyor Simon. “Bana baktı, durdu ve ‘Hayır, hayır, hayır’ dedi. Sonra ağlamaya başladı ve ‘Eşcinsel evliliği kabul edebilmeyi istiyorum. Ama cehennemde yanacağımdan korkuyorum’ dedi.”
Bu kadının Hristiyan kimliği ve ilahi kurtuluş ile bir erkek ve bir kadın arasında dini bir akit olarak evlilik hakkındaki inançları, onu eşcinsel çiftlerin evliliğine karşı çıkmaya yöneltiyordu. Bununla birlikte, lezbiyen yengesine ve yakın gey ve lezbiyen arkadaşlarına duyduğu derin sevgi, kendisine onlara karşı iyi olmak için güçlü bir motivasyon veriyordu.
Zor bir sosyal meselede ilerleme kaydedebilmek için bir hedef kitlenin bu konu hakkında düşünmeye, hissetmeye ve yanıt vermeye nasıl “kalpten bağlı” olduğunu anlamamız gerekir. Böylece bu devreleri ve bağlantıları izleyici kitlemizde yeniden düzenleyebilecek hikâyeler yaratmanın farklı imkânlarını görebiliriz.
Balyoz Gibi Mesajlar
Massachusetts Eyalet Yüksek Mahkemesi’nin 2003 yılında verdiği, ABD’de ilk kez eşcinsel çiftlere eşit evlilik hakkını tanıyan karar, kültürel muhafazakârlar arasında şiddetli bir muhalefet uyandırdı. 2004 ve 2006’da yapılan halk oylamalarında, 21 eyaletteki seçmenler, evlenme özgürlüğünü yasaklayan yasa tekliflerini büyük – genellikle yüzde 40 veya daha fazlasını bulan – farklarla onayladı.
2004 yılında, lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel (LGBT) mücadelesi çerçevesindeki projeleri finanse eden bir grup vakıf bu esnada bir araya gelip Sivil Evlilik İşbirliği’ni (Civil Marriage Collaborative) oluşturdu. Massachusetts kararı gibi yasal zaferlerin, hareket onları sandıkta savunamadığı sürece kısa ömürlü olacağının farkına vardılar.
Bu liderler birlikte 10/10/10/20 vizyonunu geliştirdiler – 10 eyalette evlilik eşitliğinin, 10 eyalette nikahsız birlikteliklerin, 10 eyalette ise ilişkilerin bir şekilde yasal olarak tanınmasını ve geri kalan 20 eyalette en azından bazı eşitlik yanlısı örgütlenmelerinin oluşmasını sağlayarak ülkeyi 20 yıl içinde evlilik konusunda bir dönüm noktasına taşımayı planladılar.
Bu vizyon hareket için kritik bir andı. Fon verenlerin ve savunucuların açık bir şekilde proaktif, eyalet bazlı çalışmalara odaklanabilmesini sağladı. Ancak, henüz insanların tutumlarına ve bunların nasıl değiştirileceğine dair eleştirel bir anlayışa sahip değillerdi.
2008’de California’da ve 2009’da Maine’de seçmenlerin eşcinsel evliliklere yönelik yasakları onaylamasıyla içler acısı bir şekilde yenilgiye uğradıktan sonra, hareket, insanların bu konuda oylarını verirken kalplerinde ve zihinlerinde neler olup bittiğini gerçekten anlamak için yeni bir araştırma yaklaşımına yatırım yapmaya başladı.
Gey ve Lezbiyen Kişilere İlişkin Kusurlu Bir Zihin Kalıbı
Araştırma sayesinde izleyicilerimizin gey ve lezbiyen kişiler ve eşcinsel ilişkilerle ilgili kusurlu zihin kalıplarının haritasını çıkarabildik.
Sık sık birlikte çalıştığımız Dr. Phyllis Watts’ın bize anlattığı üzere, bir zihin kalıbı, insanların dünyada karşılaştıkları bir şeyin – veya birinin – onlarda uyandırdığı bir dizi imge ve çağrışım olarak tanımlanabilir. Bu kalıplar, kişinin başkalarına dair oluşan duygusal tepkilerini kendisi bunun bilincinde olmadan etkiler.
Hedef kitlemizdeki birçok kişi, eşcinsel ilişkilerin, aşk, aile ve bağlılığa dayandığını düşündükleri heteroseksüel ilişkilerden farklı olarak sekse dayandığını düşünüyordu. Odak gruplarındaki birçok kişi şu soruyu sordu: “Eşcinseller zaten neden evlenmek istiyor?” Bunun cevabı bariz gibi görünse de hedef kitlemizdeki pek çok kişi için durum öyle değildi.
Yürüttüğümüz araştırmalar sayesinde insanların, heteroseksüel kişilerin aşkın yanı sıra bir aile kurmak ve ebeveynlerinin beklentilerini karşılamak gibi çeşitli nedenlerle evlendiklerine inandıklarını öğrendik. Buna karşın, çoğu eşcinselleri ailelerinden kopuk kişiler olarak görüyordu. Geylerin açıldıktan sonra ailelerini geride bırakıp uzaklaştığına veya ailelerinin onları reddettiğine inanıyorlardı. Kendi ailelerini kuran eşcinsel çiftler akıllarına gelen bir şey değildi. Tüm bu nedenlerden dolayı, yasal haklar açısından nikâhsız birlikteliklerin eşcinsel çiftlerin bütün ihtiyaçlarını karşılayacağı düşünülüyor; bu yüzden de insanlar bu çiftlerin evlenmeleri için ikna edici bir neden göremiyordu.
İzleyici zihniyetini daha derinlemesine kavradıktan sonra farklı eyaletlerdeki savunucular, seçmenlerin eşcinsellerle ilişki kurma biçimlerini ve eşit evlilik hakları konusundaki düşüncelerini değiştirmek ve bu sorunlu, kusurlu zihin kalıplarını yavaş yavaş bozmak için 2011 ve 2012 yıllarında kalbe işleyen hikâyeler anlatmaya başladı.
Evlenme Özgürlüğünün Kazanılması: İki Kampanyanın Hikayesi
Kalbe işleyen hikâyeleri uygulamada göstermek için, biri derinlemesine araştırmalar yapılmadan önce, diğeri ise bunlar yapıldıktan sonra hazırlanmış iki kampanyayı karşılaştıralım.
2008’de Kaliforniya’da hazırlanan bir kampanya videosunda, başroldeki politikacı sade ve gerçekçi bir biçimde haklar ve ayrımcılıktan bahsediyor.
İkinci video ise, iletişimimize dönük yeni mesaj çerçevelerinin devreye sokulmasının ardından 2012 yılında Maine’de yayınlandı.
Maineli bir büyükanne ve büyükbabanın neden lezbiyen torunlarının yasal olarak evlenebilmesini istediklerini anlattıkları bu kalbe işleyen hikâye, eşcinselleri ailelerinin içine yerleştiriyor. Videodaki büyükanne ve büyükbaba, hedef kitlemizin de sahip olduğu değerleri yansıtan aşk, bağlılık ve evlilikle ilgili değerleri dile getirdiler. Bu, insanların videodaki mesajı taşıyan birçok kişiyle özdeşleşmelerine olanak sağladı. Birlikte oturup yenilen bir aile yemeği gibi gerçek hayatta yaşanan ortak bir deneyim yoluyla duygusal bir bağ yaratıldı.
Maine videosu ile, eşcinsellerin ailelerinden kopuk olduğuna ve evliliğe aslında değer vermediklerine dair inançlar dahil olmak üzere, insanların inançlarının önemli şekillerde değişmesine katkı sağladık. Yeni hikâyeler, insanların gey ve lezbiyenlere ilişkin algılarını değiştirmeye ve neden evlenmek istediklerine dair samimi sorularını yanıtlamaya gerçekten yardımcı oldu.
30’dan fazla oylama hep yenilgilerle sonuçlandıktan sonra, 4 eyaletteki – Maine, Maryland, Minnesota ve Washington’daki – seçmenler Kasım 2012’de evlenme özgürlüğü lehine oy verdi. Birçok insan da bu konudaki kültürel değişimin, dokuz Yüksek Mahkeme yargıcından en az beşine kamuoyunda evlenme özgürlüğüne verilen desteğin yeterince arttığını gösterdiğine ve böylece onları 26 Haziran 2015 tarihinde ülke çapında eşit evlilik haklarını yasallaştıran dönüm noktası niteliğindeki kararlarını çıkarmaya ikna ettiğine inanıyor.
Kalbe İşleyen Yaklaşımın Başka Zor Meselelere Uygulanması
David ve Lucile Packard Vakfı’nın cömert desteğiyle, değişim yaratmaya çalışanlara yönelik bir kaynak olarak hazırladığımız Heartwired: Human Behavior, Strategic Opinion Research ve Audacious Pursuit of Social Change adlı yeni strateji kılavuzunda bu araştırma ve iletişim yaklaşımının kroniğini çıkardık.
Kılavuz, ölümcül hastalıklara yakalanmış kişiler için tıbbi yardımla ölümü yasal bir seçenek haline getirmek veya beyaz olmayan genç erkeklerin sağlığını iyileştirmek ve başarısını artırmak amacıyla ırksal dinamiklerin yönünü belirlemek gibi farklı meselelerde değişimi hızlandırmak için kalbe işleyen bir yaklaşımın nasıl kullanıldığına dair birçok örnek içeriyor.
Bu vaka çalışmalarında, savunucular yürüttükleri araştırmalar sayesinde kalbe işleyen hikâyeleri nasıl anlatmaları gerektiğini anladılar. Bu anlatıların katkısıyla insanlar Amerikan toplumunu bölen meselelerde bir araya geldi. Bunun nedeni, kalbe işleyen hikâyelerin anlatı terapisine benzemesidir – yani izleyicilerimizin bir problem anlatısını, inançları, değerleri ve kimlikleri ile yine uyumlu olan alternatif bir hikaye ile değiştirmelerine olanak tanımasıdır.
Savunduğunuz bir meselede çıkmaza girdiyseniz ve halkın desteği durgunlaşmaya, hatta azalmaya başladıysa belki de kendi kalbe işleyen hikayelerinizi nasıl anlatacağınızı keşfetmenin zamanı gelmiştir.
Kendi ücretsiz Heartwired kopyanızı heartwiredforchange.com adresinden indirebilirsiniz.
—
Robert Pérez, Wonder: Strategies for Good.
Amy Simon, Goodwin Simon Strategic Research.