Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
03.06.2015

Kızıltepe Davasının Kayıpları, Failleri, Dava Süreci ve İzin Sorunu

<< TÜM HABERLER

Kızıltepe Jitem (Bıçak Timi) Davası‘nın 2. duruşması bugün (3 Haziran 2015) Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görülüyor.

Bu davanın konu aldığı zorla kaybetme olaylarına dair kısa özetleri Hafıza Merkezi’nin Zorla Kaybetmeler Veritabanı’nda yer alan bilgiler ışığında bir araya getirdik. Altta aynı zamanda zorla kaybedilen Mehmet Emin Abak’ın annesi Çiçek Abak ile yapılan görüşmenin video kaydını ve dava sürecinde yaşanan “izin” sorunu ile ilgili değerlendirmemizi de bulabilirsiniz.

1993 ile 1996 yılları arasında Kızıltepe’de yaşanan faili meçhul cinayetlerin JİTEM’e bağlı “Bıçak Timi” tarafından yapıldığı, timin asker, korucu ve itirafçı bileşenlerinin o dönem Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olan Hasan Atilla Uğur ve ekibi liderliğinde faaliyet gösterdiği çok sayıda tanık tarafından dile getiriliyor. Bu dönemde Mardin Kızıltepe’de cereyan eden kaybedilme olaylarını alt alta koyduğumuzda hepsinde;

  • Devletin PKK ile mücadele sırasında uyguladığı “düşük yoğunluklu savaş” stratejisi çerçevesinde sivillere yönelik koruculukköy boşaltma ve zorunlu göç yöntemleri ile ilişkili gerçekleştiğini, anılan kaybetme olaylarının çoğunun arka planında köylülere yönelik koruculuk ve köy boşaltma baskısının olduğu,
  • Kaybetme olayının ertesinde neredeyse tüm ailelerin göç etmeye mecbur kaldığı,
  • Yerel aktörler arasında mevcut ayrılıkların koruculuk sistemi üzerinden yeniden üretilmesiyle beraber çatışmayla ilgisi olmayan konuların da zorla kaybetmelere yol açtığı (Şemsettin (Nejat) Yalçınkaya ve Nureddin Yalçınkaya’nın kaybedilmesi olayında olduğu üzere), görülmektedir.

— KAYBEDİLME OLAYLARI —

  • Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık ve Zübeyir Birlik: Bitlis’in Mutki ilinde yaşayan Kemal Birlik ve kuzeni Zeki Alabalık 1991 yılında “yasadışı örgüte yardım ve yataklık” iddiasıyla gözaltına alınmış, işkence altında sorgulanıp mahkum edilmişti. Kızıltepe Yarı Açık Cezaevinden tahliye olacakları 29 Mart 1995 tarihinde ise kendilerini karşılamaya giden baba Abdulbaki Birlik ve büyük oğlu Zübeyir Birlik ile birlikte zorla kaybedildiler. Cezaevinde bulunan tanıklar ve ziyarete gelen aile bireyleri dönemin Jandarma İlçe Komutanı Hasan Atilla Uğur’un Kemal Birlik’i ölümle tehdit ettiğini söylemiş olmalarına ve yapılan tüm başvurulara rağmen o dönemde tüm girişimler sonuçsuz kalmıştı. Detay için tıklayın.
  • Mahmut Abak ve Mehmet Emin Abak: Abak ailesi Mardin’in Kızıltepe ilçesine bağlı Hindula (Eroğlu) köyünde koruculuk baskısı altında yaşıyordu. 14 Ocak 1995 tarihinde köye düzenlenen baskında köylüler meydanda toplanmış, evler boşalttırılmış, boşaltılan evlerden birine doldurulan bazı köylülere gece boyunca işkence yapılmıştı. Ertesi sabah bu kişilerin arasında olan Mahmut Abak bir battaniye içinde, Mehmet Emin Abak ise yaralı bir şekilde iki askerin kolları arasında köyden götürülüp kaybedildiler. Abak ailesi bu olayın üzerine önce Kızıltepe’ye, 2-3 ay sonra da Bursa’ya göç etmek zorunda kalmış,  1998’te Bismil’e, 2001’de ise köylerine geri dönebilmişti. Kaybedilen Mahmut Abak’ın bedeni ise kaybedilme olayından 1 ay sonra, 11 Şubat 1995’te Kırkköyü’ndeki bir yağmur kuyusunda bulundu. 2011 yılına kadar sonuçsuz devam eden soruşturma 2011’de İHD Mardin Şubesinin takibi sonucu yeniden hareketlenmiş, 2013’te kazı çalışmaları sonucu aynı kuyuda Mehmet Emin Abak’ın da bedeni bulunmuştu. Detay için tıklayın.

Mehmet Emin Abak’ın annesi Çiçek Abak ile yapılan görüşme:

 

    • Şemsettin (Nejat) Yalçınkaya ve Nureddin Yalçınkaya: Kızıltepe Jandarma Komutanı Albay Atilla Uğur 1995 yılında Kızıltepe’de yaşayan Yalçınkaya ailesinin evlerini boşaltmasını istedi. Konu Yalçınkaya ailesi ile korucu olan Gökçe ailesinin çocuklarının sokakta kavga etmesinden çıkmıştı. Çocuklar arasındaki kavganın aileye sıçraması ve Gökçe ailesinden bir kişinin çıkan çatışmada hayatını kaybetmesi üzerine Gökçe ailesi Albay Atilla Uğur’dan Yalçınkaya ailesini köyden kovmasını istemişti. Kendilerine tanınan 3 günlük sürede evlerini boşaltamayan Yalçınkaya ailesinin evi basılmış, Şemsettin Yalçınkaya ile Nureddin Yalçınkaya kardeşler bu baskında zorla kaybettirilmişlerdir. Yalçınkaya ailesinin bütün başvuruları sonuçsuz kaldı ve aile tehdit altında bir süre daha yaşadıktan sonra İstanbul‘a göç etmek zorunda kaldı. 2008 yılında Katarlı Köyü’nde yapılan kazıda bulunan kemiklerin 2013’de tamamlanan DNA analizi sonucu Nureddin Yalçınkaya ve yeğeni Şemsettin (Nejat) Yalçınkaya’ya ait olduğu tespit edildi. Detay için tıklayın.
  • Abdulvahap Ateş: Askerlerin koruculuk baskısı yüzünden yaşadığı Mardin’in Derik ilçesine bağlı Bozok (Meşkina) köyünden Kızıltepe’ye bağlı Kırkkuyu köyüne göç etmek zorunda kalan Abdulvahap Ateş, burada da 14 Haziran 1994 günü evine yapılan baskın sonucu alınıp kaybedildi. Abdulvahap’ın ailesi bir süre sonra önce Viranşehir’e, daha sonra da İstanbul’a ve oradan da Avrupa’ya göç etmek zorunda kaldı. Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığının, 90’lı yıllarda bölgede yaşanan fail meçhullere ilişkin soruşturma başlattığı bilgisini öğrenen Ateş ailesi, 2013 yılı içinde İHD Mardin Şubesi aracılığıyla savcılığa yeniden başvurarak kuyularda kazı yapılması talebinde bulunmuştu. Detay için tıklayın.
  • Yusuf Tunç: Mardin’in Kızıltepe ilçesinin Kengerli köyünde ikamet eden Yusuf Tunç’un evinin önünde 9 Şubat 1994 günü sarı ve beyaz renkli iki araç durdu. Araçtan yüzleri maskeli, ellerinde uzun namlulu silahlar taşıyan kişiler Yusuf Tunç’u zorla araca bindirerek, oradan uzaklaştılar. Bu tarihten sonra Yusuf Tunç’tan bir daha haber alınamadı. Köy muhtarı olan ağabeyi Mehmet Tunç, Şenyurt Karakolu’na, Kızıltepe Kaymakamlığı’na, Kızıltepe Cumhuriyet Savcılığı’na, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na, Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’ne, Adalet Bakanlığı’na ve Meclis’e başvurdu, ancak herhangi bir sonuç alamadı. Tunç ailesi Yusuf Tunç’u ararken defalarca tehdit edildi ve köylerini terk etmeye zorlandı. Bunun üzerine terk etmek zorunda kaldıkları köylerine ancak 2004 yılında geri dönebildiler. Detay için tıklayın.

— DAVA SÜRECİ VE DURUŞMALAR —

İstanbul merkezli Ergenekon soruşturmalarının Aydos kod adlı gizli tanığının 27 Ekim 2008’de Albay Hasan Atilla Uğur’un yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olduğu dönemde yaşanan pek çok faili meçhul cinayetin sorumlusu olduğunu öne sürdü. Bu ifadeler üzerine dosya, önce yetkisizlik kararıyla Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na; buradan da “kapsamlı araştırma yapılması” talimatıyla 10 Ocak 2013’te Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Mağdur ve tanıkların ifadeleriyle genişletilen soruşturmada savcılık zamanaşımına uğrayan ya da takipsizlik kararı verilen dosyaları da incelemeye aldı; mağdur yakınları ve tanıkların ifadeleri doğrultusunda kazı çalışmaları başlattı. Kazılarda ele geçirildikten sonra Adli Tıp Kurumu’nda incelenen kemiklerin çeşitli tarihlerde asker ya da korucular tarafından gözaltına alındıktan sonra akıbetleri bilinmeyen mağdurlara ait olduğu ortaya çıktı.

Davanın 3 Mart 2015’te Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen son duruşmasında, üst düzey komutanların yargılanması için HSYK’dan izin alınması gerektiği gerekçe gösterilerek dava durdurulmuştu. Bu karara dair değerlendirmemizi yargılamalarda izin sorunu başlığı altında altta bulabilirsiniz.

Duruşmayı 3 Haziran 2015 tarihine erteleyen mahkeme, 9 sanığın savunmalarının SEGBİS sistemi ile bulundukları illerde alınmasına karar vermişti. Bugün görülecek duruşma öncesinde dava sürecinde son durum bu şekilde gelişti.

— YARGILAMALARDA “İZİN” SORUNU —

1

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan emekli Albay Hasan Atilla Uğur ile dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu’nun konumları/görevleri sebebiyle, yargılama için Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan izin alınması gerektiğine karar verdi. Yargılama izin alınana dek durduruldu.

Ceza Muhakemeleri Kanunu (madde 161, fıkra 5) bir ildeki en yüksek kolluk amirlerinin (emniyet müdürü, üst düzey askeri yetlililer gibi) görevlerini yerine getirirlerken işledikleri suçlarda, hâkimlerin görevlerinden dolayı tâbi oldukları yargılama usullerine tabi olacaklarını belirtir.  Bir başka deyişle kanunen kolluk amirlerinin görevleri ile ilgili işledikleri suçlarda yargılanıp yargılanmayacaklarına – tıpkı hakimlerde olduğu gibi – HSYK’dan alınacak izinle karar verilir.

Öte yandan aynı kanun maddesinin 8 numaralı fıkrası, Kızıltepe JİTEM davasının da konusu olan  ‘örgütlü suç’ ve TMK 10.’uncu maddeye konu suçların, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile izne tabi olunmadan doğrudan soruşturulacağını belirtmektedir. Bunun yanı sıra HSYK, 29 Ocak 2015’te Lice Katliamı davası için verdiği kararda, mahkemenin davanın durdurulması yönünde benzer bir kararını bozmuş ve ilgili suçlara istinaden açılan davalarda “hakkında soruşturma yapılabilmesi için izin veya karar alınması gerektiğinden bahisle durma veya düşme kararı verilemez,” ifadesini kullanmıştı.

Kanun maddeleri ve HSYK’nin bir önceki kararı ortadayken mahkeme heyetinin izin alınması yönünde kullanmış olduğu inisiyatifin hatalı olduğunu düşünüyoruz.

Ayrıca Kızıltepe Davası’nda iddianame hazırlanmış ve mahkeme bu iddianameyi kabul etmiş bulunuyor. Şimdi istenen izin bu koşullarda geriye dönük olmak durumundadır. Yani mahkeme heyeti, Kızıltepe Davası’nda davanın devamı için bu verileri kullanmadı ve buna rağmen son duruşmada izin istedi. Bu durum Türkiye’de suç işleyen devlet görevlilerinin yargılanmasının sadece idari değil adli zorluklarını da göz önüne seriyor.


— SANIKLAR HAKKINDA —

İddianamede, sanık askerlerin bölgede JİTEM’e bağlı olarak korucular ve itirafçılardan oluşan “Bıçak Timi” adında bir tim kurarak cinayet işledikleri, gözaltına aldıkları kişileri infaz ederek cesetlerini yok ettikleri ifade ediliyor.

Davanın asker sanıkları: Ergenekon davasından bir süre tutuklu kalan emekli Albay Hasan Atilla Uğur, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan. Dört askerin, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele’nin (JİTEM) Mardin ve Diyarbakır’daki yöneticileri olduğu iddia edildi. “Bıçak Timi”nin mensubu oldukları öne sürülen korucular ise Abdurrahman KurgaMehmet Emin KurgaRamazan ÇetinMehmet Salih Kılınçaslan ve İsmet Kandemir.

Hafıza Merkezi’nin hazırladığı Zorla Kaybetmeler Veritababanı’nda, yargılanmaları için izin talep edilen bu iki üst düzey askeri yetkilinin şüpheli olarak adlarının geçtiği 5 kaybedilme olayında 11 kişinin nasıl zorla kaybedildiği anlatılıyor. Hasan Atilla Uğur ve Eşref Hatiopoğlu‘nun şüpheli olarak adlarının geçtiği alttaki kaybedilme olaylarına üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz:


— DAVA KÜNYESİ —

Dava ismiKızıltepe Jitem (Bıçak Timi) Davası
İddianame tarihi20 Temmuz 2014
DurumMahkeme ilk duruşmada sanıklar Hasan Atilla Uğur ve Eşref Hatipoğlu’nun rütbeleri nedeniyle 5237 s. TCK m.160/5’e dayanarak dosyanın izin istemiyle HSYK’ya gönderilmesine karar verdi. Yargılama izin verilene kadar durduruldu.
SanıklarEmekli Albay Hasan Atilla Uğur, dönemin Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay Eşref Hatipoğlu, Jandarma Komando Bölük Komutanı Ahmet Boncuk, Başçavuş Ünal Alkan ve köy korucuları Abdurrahman Kurga, Mehmet Emin Kurga, Ramazan Çetin, Mehmet Salih Kılınçaslan ile İsmet Kandemir
SuçlamalarSilahlı örgüt kurmak veya yönetmek, silahlı örgüte üye olmak ve tasarlayarak öldürmek
Sevk maddeleri5237 s. TCK m. 314/1-2
5237 s. TCK m. 82/1.a5237 s. TCK m. 314/1
MağdurlarYasadışı ve keyfi infaz edilenler: Abdulvehap Yiğit, Süleyman Ünal, Mehmet Nuri Yiğit, Tacettin Yiğit, Menduh Demir, Yusuf Tunç, Şeyhmus Kaban, İzzettin Yiğit, Yusuf Çakar, Abdurrahman Öztürk, Mehmet Ali Yiğit, Abdulbaki Yiğit.Zorla kaybedilenler: Zübeyir Birlik, Abdulbaki Birlik, Kemal Birlik, Zeki Alabalık, Nurettin Yalçınkaya, Necat Yalçınkaya, Mehmet Emin Abak, Mahmut Abak, Abdulvahap Ateş, Hıdır Öztürk.
Suç tarihi ve yeri1993-1996 yılları arası, Mardin’in Kızıltepe ilçesi
Yetkili mahkemeAnkara 5. Ağır Ceza Mahkemesi
Nakil durumuMardin’den Ankara’ya nakledildi