Mahkeme: Ankara Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi
EsasNo: 2015/64
Duruşma Tarihi: 14 Mart 2017
İzleme Ekibi: Hanife Kardelen Işık, Zeynep Bilgehan
Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın son duruşması 14.03.2017 tarihinde Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşti.
Bekleme salonu önceki duruşmalara göre kalabalık olsa da, gelenlerin çoğunluğunun devam eden diğer toplumsal davaları takip eden benzer kişiler oldukları gözlemlendi. Zira, duruşmaya İHOP temsilcisi Dicle Çakmak, bir Dihaber muhabiri, Musa Anter’in oğlu Dicle Anter ve Hamit Yıldırım’ın oğlu ve onunla birlikte gelen dört kişi daha katıldı. Bekleme salonunda polis bulunmadığı görüldü.
Salon izleyiciler ve avukatlar için 10.15’te açıldı. SEGBİS bağlantısı için gerekli hazırlıkların tamamlanmasının ardından duruşma 10.20’de başladı. SEGBİS bağlantısında duruşma boyunca herhangi bir teknik aksaklık yaşanmadı.
Salonda izleyici bölümünde ikisi kadın, ikisi erkek olmak üzere dört polisin olduğu gözlemlendi. Polisler izleyici bölümüne eşit mesafeli aralıklarla oturdular.
Duruşma salonunda, mahkeme başkanı Şükrü Onat Tekinalp, üyeler İsmail Zararsız ve Duygu Tunçcan, Cumhuriyet Savcısı Alper Türközmen ve katip Selim Varışlı bulunmaktaydı. Sanık Savaş Gevrekçi duruşma salonunda hazır bulunurken, tek tutuklu sanık Hamit Yıldırım, Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan SEGBİS ile duruşmaya katıldı.
Duruşmada müşteki avukatlarından Av. Selim Okçuoğlu, Av. Sedat Vilkan ve Av. Serhat Menzilcioğlu bulunuyordu. Katılan avukatlarından yalnızca, Musa Anter Davası’nın avukatlarının salonda hazır bulunduğu; JİTEM Ana Davası avukatlarından kimsenin gelmediği görüldü. Bir önceki duruşmada, JİTEM Ana Davası avukatları tarafından, dava dosyasıyla ilgili olarak “Musa Anter dosyasının JİTEM Davası’nın önüne geçtiği, duruşmalarda sürenin ağırlıkla diğer dosyaya ayrılması dolayısıyla JİTEM dosyasına gereken önemin verilmediği,” hatırlatıldığından bu durum ayrıca dikkate değer bulundu. Sanık avukatlarından ise Savaş Gevrekçi’nin avukatı Av. Hikmet İşler, Av. Kaya Yelek ve Av. Bilal Aktuğ duruşmaya katıldı.
İzleyici bölümünde beş kişi ile birlikte dava izleme heyeti yer aldı. Bunun dışında salona zaman zaman girip çıkanlar oldu. Salon geniş olduğundan izleme ve oturma konusunda herhangi bir sorun yaşanmadı.
Mahkeme başkanının taraflara eşit davrandığı, tüm itirazları ve değerlendirmeleri dinlediği, avukatlar arasında gerginlik çıktığında anlayışlı davrandığı gözlemlendi. Cumhuriyet savcısının ise biraz daha sabırsız olduğu, duruşma boyunca zaman zaman yerinden kalktığı, yanında oturan üyeyle kulaktan kulağa konuşmalar yaptığı ve zaman zaman aralarında gülüştükleri görüldü. Ayrıca Cumhuriyet savcısının mütalaasını verdikten hemen sonra salondan ayrıldığı, yazımı neredeyse bir saatten fazla süren ara kararları beklemediği görüldü.
Mağdur ve sanık avukatları yalnızca görev mektubu meselesinde ve Aziz Aksu’nun ifadesinin alımı sırasında karşı karşıya geldi, bunun dışında bir gerginlik yaşamadığı görüldü. Sanık avukatlarının daha agresif olduğu görünürken mağdur avukatlarının “Böyle celallenseler de…” diyerek daha alttan alır bir tavır sergilediği gözlemlendi.
Görev mektubunun teslimi için izleme ekibi, Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kalemiyle görüştü. Mahkeme kalemi, kendisine teslim edilen görev mektubuna baktıktan sonra “Davayı izlemek mi istiyorsunuz? İzleyebilirsiniz. Şunu geri vereyim,” diyerek aceleyle mektubu uzatıp duruşma salonuna girdi.
Duruşma başladığında mahkeme heyeti başkanı, gelen belgeleri okuyarak kayda geçirdikten sonra görev mektubunu okudu. O ana kadar telefonuyla ilgilenen Cumhuriyet savcısı, görev mektubunun okunduğu sırada başını kaldırarak başkana doğru döndü, dikkatle mektubun okunmasının bitmesini bekledi. Görev mektubunun kayda geçirilmesi sırasında ise ayağa kalkıp, mahkeme heyeti başkanının yanına giderek “Bu nedir şimdi? Ne ilgisi var? Hâkim havalesi mi?” diyerek mektubu başkanın önünden aldı, bir kez de kendisi okudu. Mahkeme başkanının kulağına eğilerek bir şeyler söyledi; savcı ve mahkeme başkanı arasında bir-iki dakika izleyici bölmesinden duyulamayan bir konuşma geçti. Bunun ardından, savcı elindeki mektubu başkanın hemen yanına “atarak” yerine geçti. Bu esnada, yine o ana kadar bilgisayar ekranından kayıtları takip eden sanık avukatlarından Av. Kaya Yelek’in başını kaldırdığı gözlemlendi. Av. Kaya Yelek daha sonra söz alarak “Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinin müstemleke devlet mahkemeleri” olmadığını, duruşmaların aleni olduğunu ve herkesin duruşmaları izleyebildiğini, “Açık Toplum Vakfı adlı bir oluşumun” dilekçesinin zapta geçirilmesine itiraz ettiklerini beyan etti. Bunun üzerine mahkeme başkanı “havale işlemiyle gelmediğinden dilekçeyi işleme koymayacağını” bildirdi.
Bununla birlikte duruşmayı izleyen İzleme Heyeti’ne karşı gözle görülür veya hissedilir herhangi bir olumsuz yaklaşımda bulunulmadı. Yalnızca polis memurlarından biri ara ara arkasını dönerek İzleme Heyeti’ni gözlemledi.
Bir önceki celsede görev mektubunu olumlu ya da olumsuz karşılamayan ve hatta kendisine görev mektubunun sunulması sırasında, izleme ekibine dosyayla ilgilendiğini belirtme “ihtiyacı” duyan başkanın; bu kez aynı “ihtiyacı” mahkeme heyetine karşı duyduğu gözlemlendi. Zira Av. Kaya Yelek’in beyanı üzerine mahkeme başkanı, diğer üyelere dönerek “Ben zaten geçen de aynısını söyledim,” dedi ve bunu birkaç kez tekrar etti. Yanı sıra, mahkeme başkanı, Av. Kaya Yelek beyanı sırasında ve hemen sonrasında da izleyici bölmesine uzun uzun baktı. Mahkeme heyeti başkanının ara kararları kayda geçirirken “görev mektubu” konusunda, kendini açıklama ihtiyacı duyarak, bir önceki duruşma öncesinde de odasına gelinerek görev mektubunun verilmek istendiğini ancak kendisinin mahkemelerin herkese açık olduğunu, girip izleyebileceklerini söylediğini ifade etmesi; bunun yanı sıra görev mektubu meselesini ara karara geçirirken bir önceki duruşma öncesinde olanları birkaç kez daha tekrar etmesi dikkat çekici bulundu. Zira, mahkeme heyeti başkanı bir önceki duruşmada sıklıkla “süre ekonomisine” atıf yaparken; bu celsede hem Aziz Aksu’nun ifadesinin ardından hem de görev mektubu tartışması sırasında, “Türkiye’de yargıya saygı duyulması gerekliliğini ve adil yargılanma ilkesini” hatırlatma gereği duydu. Bir önceki duruşmada verilen neredeyse hiçbir ara kararın uygulanmaması nedeniyle ilerleme kaydedilmeyen bu duruşmanın ara kararlarında, görev mektubu meselesine “uzunca” yer verilmesi dikkat çekti.
Bir önceki duruşmada Av. Kaya Yelek’in Cumhuriyet savcısının hemen ardından o ana kadar dile getirilmeyen “FETÖ bağlantısı” iddialarıyla ilgili beyanda bulunması dikkate değer bulunmuştu. Av. Kaya Yelek’in bu duruşmada da, mahkeme tarafından kayda geçirilmeyen beyanında sanık Hamit Yıldırım’ın tutukluluğuna itiraz ederken, “Bu davaların hepsinin 2010 Anayasa Referandumu’nun ardından yapılan yargı reformuyla ‘hep aynı senaryoyla: bir gazeteci, bir itirafçıyla’ peşi sıra açıldığını, bunun yanı sıra döneminde ifadeleri alan savcıların şimdi FETÖ üyeliğinden yargılandığını ve bu nedenle ‘güvenilirlik’ sorunu olduğunu” ifade etmesi de ayrıca dikkate değer bulundu. Zira, kendisinin dahi müvekkilinin tutukluluğuna itiraz ederken “güvenilirlik” meselesine işaret ettiği bir davada, izleme faaliyetiyle ilgili olumsuz beyanlarda bulunması bu bakımdan oldukça çelişkili gözüktü.
Görev mektubu tartışmasına ilişkin olarak katılan avukatlarından Av.Selim Okçuoğlu da söz olarak Türkiye’nin, uluslararası hukukun bu konudaki ilkelerini ve AİHM’in yargı yetkisini tanıdığını, nitekim bu dosyayla ilgili dosyayı da AİHM’e götürenin kendisi olduğunu hatırlattıktan sonra, sunulan görev mektubunun “mahkemeye saygı gereği, yalnızca haber verme amacı taşıdığını” ifade etti.
Görev mektubu, mahkeme heyeti başkanı tarafından duruşma tutanağına “Açık Toplum Vakfı adlı bir oluşumun dilekçesi” şeklinde geçirildi. Görev mektubu ile ilgili olarak, hem mahkeme heyeti için hem de sanık avukatları için “tek akılda kalanın” projenin finansman destekçilerinin olması dikkate değer bulundu; çünkü aslında dava izleme faaliyeti, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hayata geçirilmektedir. (Görev mektubunun bir örneği için tıklayınız)
Mahkeme heyeti ara kararında, mahkeme personelinin “mahkeme başkan ya da hakimlerinin havalesi olmaksızın talep dilekçelerini dosyaya koymamaları hususunda uyarılmalarına” karar verildi. Duruşma tutanağına ayrıca “duruşmaların aleni olduğu, salon şartlarının elverdiği ölçüde herkes tarafından izlenebileceği, mahkemelerimizin uluslararası mevzuat hükümleri dairesinde adil yargılanma ilkesi tecelli ettirilerek yargılama yapan mahkemeler olduğu ve bu bağlamdan olarak da kimsenin gözetimine muhtaç ve de himmet duyan erk kullanıcıları olmadığı” ifadeleri yansıtıldı.
Sabah gazetesinden Abdurrahman Şimşek ve Ferhat Ünlü, İsveç’in başkenti Stockholm’de Abdülkadir Aygan ile röportaj yapmış, önceki duruşmalarda katılan avukatları Abdurrahman Şimşek ve Ferhat Ünlü’nün tanık olarak dinlenmelerini talep etmişti. Ancak Abdurrahman Şimşek, geleceğini söylemesine rağmen duruşmaya katılmadı. Mahkeme başkanı, “Geleceğini bildirmişti, salona yeniden bakalım,” diyerek mübaşire talimat verdi, ancak tanığın duruşma sona erene kadar gelmediği görüldü.
Bunun üzerine Abdurrahman Şimşek’in Diyarbakır’da 1992 yılında soruşturma sırasında alınan ifadesi mahkeme heyeti başkanı tarafından oldukça düşük bir sesle ve hızlı bir şekilde okundu, bu nedenle ifade izleyiciler tarafından tam olarak anlaşılamadı. Ancak Abdurrahman Şimşek’in ifadesinde, “Haber kaynaklarımızın can güvenliği yoktur, o nedenle isim açıklamak istemiyorum,” dediği kaydedildi.
Abdurrahman Şimşek’in ifadesinin okunması üzerine söz alan sanık Hamit Yıldırım, “tutukluluğunu ve yargılanmasını ‘FETÖ’cü savcılar’a bağlayarak, koruculuk geçmişinin devlete sadakat ve bağlılıkla geçtiğini, evinin arabasının olmasının kabahat olmadığını” ifade ederek, “Benim cumhurbaşkanıma, başbakanıma suikast düzenleyenler başıma bunları getirdi. Bu savcı hâkimler neden kaçıyorlar?” dedi. Bu sözlerini bir kez de bağırarak tekrar etmesi üzerine, mahkeme başkanı araya girerek, bıkkın bir şekilde, aynı şeyleri tekrarladığını, ifadesinin özünü kayda geçirdiklerini söyledi ve “dava dosyasının Diyarbakır’dan bu yana,savcıların geceler gündüzler harcayarak aldığı ifadelerden oluştuğunu” hatırlattı.
Bu noktadan sonra “hatırlatma”, gerek sanık avukatları gerekse katılan avukatları tarafından “magazinel, maksatlı ve maddi gerçeklik” kelimeleri kullanılarak ifade edildi. Zira sanık avukatlarının kullandıkları ifadeler, ispat yükümlülükleri olduğunu hissettirecek şekilde olayla ilgili “yeni bir bağlamın oluşturulması çabasına” işaret ederken; katılan avukatlarının hatırlatmaya ilişkin ifadelerinin “var olan bağlamın ortaya çıkarılmayı bekleyen kanıtlarla desteklenmesi” gerekliliğine işaret ettiği görüldü.
Tanık Aziz Aksu’nun ifadesinin önemli bir kısmı boyunca, cumhuriyet savcısının zaman zaman ayakta durduğu zaman zaman da mahkeme heyetinin arkasında gezindiği gözlemlendi.
Tanık Aziz Aksu’nun, davaya konusuyla ilgili herhangi bir bilgisi olmadığını ifade ederken oldukça rahat olduğu gözlemlendi. Nitekim, kendisi kadrosu o dönem başbakanlıkta olmasına rağmen “Diyarbakır Belediyesi’nde Abdülkadir Aksu ile akrabalığı dolayısıyla, hatıra binaen çalıştığını” söyledi. Musa Anter’i medyadan tanıdığını, Nevin Soyukaya’nın ifadesinde geçen “genç Aziz”in kendisi olmadığını söyledi.
Av. Selim Okçuoğlu’nun “1992’de Diyarbakır belediye başkanı kimdi?” sorusu Av. Hikmet İşler tarafından “Biz tanığa soru sorulmasını istiyoruz, açıklama yapılmasını istemiyoruz; bu yönlendirme oluyor,” şeklinde kesildi. Tanık Aziz Aksu’nun “Hatırlamıyorum. Bilseydim hazırlıklı gelirdim, o dönemde kim ne yapmış, nerede çalışmış,” demesi üzerine heyetle avukatlar arasında belediye başkanın kim olduğuna dair bir “muhabbet” başladı, mahkeme başkanının “süre ekonomisini” hatırlatması ve “Festivalde Musa Anter’le ilgilenen Aziz sen misin?” sorusunu yöneltmesi üzerine bu muhabbete son verildi. Tanık Aziz Aksu’nun Av. Selim Okçuoğlu’nun soruları sırasında oldukça ilgisiz olduğu gözlemlendi; öyle ki mahkeme başkanı “Sorulara cevap verir misin?” demek zorunda kaldı.
Tanık Aziz Aksu’nun, Nevin Soyukaya’nın bulunacağı bir sonraki celseye gelmek istemediğini, yalnızca bir ifadede Aziz isminde biri geçiyor diye sürekli duruşmaya gelmesinin mağduriyet yarattığını, mağdur olursa nereye şikâyet edeceğini bilemediğini söylemesi üzerine mahkeme başkanı sinirlenerek Aziz Aksu’ya, buraya kendisini mağdur etmek için çağırmadıklarını, aksine burada mağduriyetlerin giderildiğini, Türkiye yargısının görevini yerine getirdiğini ve buna saygı göstermek zorunda olduğunu söyledi. Bu noktadan sonra Aziz Aksu’nun o ana kadar devam eden rahat tavrını değiştirdiği, cümlelerini toparlayamamaya başladığı, ellerini önüne kavuşturup bir şeyler söylemeye çabaladığı gözlendi.
Av. Selim Okçuoğlu, Nevin Soyukaya’nın ifadesinde, Musa Anter’e koruma tahsis edilmediğini, o gün Diyarbakır’daki gençlerin Musa Anter’e eşlik ettiğini söylediğini hatırlattı. Av. Hikmet İşler, “İfadelerde Diyarbakır’daki ismi Aziz olan genç deniyor ama Aziz Aksu olay olduğu sırada 30 yaşındaydı,” diyerek Aziz Aksu’nun yaş itibariyle o tarihte “genç” olamayacağını, bu bakımdan da Soyukaya’nın tarifine uymadığı konusunda tereddüt olmadığını belirtti. Nevin Soyukaya’nın bir sonraki duruşmada tanık olarak duruşmada bulunacağı anlaşılınca, tanığa gösterilmek üzere Aziz Aksu’nun görsel kaydı alındı.
Tutuklu sanık Hamit Yıldırım, duruşmada SEGBİS bağlantısıyla söz alarak yıllarca koruculuk yaptığını, yalnızca arabası ve evi sebebiyle suçlandığını, iki kardeşinin şehit olduğunu, hep devletinin yanında olduğunu birkaç defa vurgulayarak şunları söyledi: “Benim Cumhurbaşkanıma suikast düzenleyenler beni bu hale getirdi. İddianameyi hazırlayanlar FETÖ’den kaçaklar, bu savcılar, hâkimler neredeler, niye kaçıyorlar. Beş yıldır tutukluyum. İftiraları kabul edemiyorum” dedi.
Yıldırım duruşma boyunca iki kere söz aldı. Yanındaki polisler konuşması esnasında fazla heyecanlandığında yanına gelerek sakinleştirmek ister gibi omzuna dokundular.
Sanık avukatı Av. Kaya Yelek ise 1992’de gerçekleşen bir olay üzerine 2012’de yazılan senaryoyla müvekkilinin tutuklu olduğuna vurgu yaptı ve müvekkilinin dört ay sonra yasal azami tutukluluk süresi olan beş yılın dolacağına dikkat çekerek tahliye talep etti.
Orhan Miroğlu avukatı Av. Serhat Menzilcioğlu, Musa Anter’in öldürüldüğü ve Orhan Miroğlu’nun yaralandığı eylemin saat 21.00 sularında gerçekleşmiş olmasına rağmen, Özgür Gündem Gazetesi’nin konu ile ilgili haberinde eylem saatinin 20.30 şeklinde geçtiğini hatırlatması ve bu durumun şüpheli olduğunu söyledi.
Sanık Savaş Gevrekçi ise “İddianamesinin Özgür Gündem’deki haberlere göre yazıldığını bu bakımdan da doğru olmayan haberlerle davaya dâhil edildiğini” iddia ederek “kitapların ve basında çıkan haberlerin tek bir ağızdan çıkmış gibi aynı olduğunu, Orhan Miroğlu’nun 2004’teki ifadesiyle Özgür Gündem haberinin aynı olduğunu” ileri sürdü.
Mahkeme heyeti ara kararında, Orhan Miroğlu avukatı tarafından dosyaya tekrar bir örneği sunulan ve savunma avukatları tarafından asılsız haber olduğu ileri sürülen Özgür Gündem Gazetesi’nin 21.09.1991 tarih, Yıl:1/Sayı:112 nüshası ile ilgili olarak Özgür Gündem Gazetesi’nin belirtilen tarihte yayın editörünün ve “Musa Anter’i Katlettiler” başlıklı haberi yapan gazetecinin açık kimliklerinin tespit edilmesine ve yine adı geçen editörün ve gazetecinin adres bilgileri ile ilgili olarak mahkemeye bilgi vermesi için kolluğa yazı yazılmasına karar verdi (“OHAL KHK’sı ile Özgür Gündem Gazetesi’nin kapatılmış olduğu dikkate alınarak gerekli araştırmanın kolluk tarafından yapılmasına karar verilmiştir”). Mahkeme heyeti ayrıca Av. Serhat Menzilcioğlu’na elindeki kayıtlara bağlı olarak delilleri sunması için süre verilmesine karar verdi.
Önceki duruşmalarda sinirli ve heyecanlı tavırları gözlemlenen Sanık Savaş Gevrekçi bu duruşma boyunca oturduğu yerden sakince konuşulanları dinledi. Son beyanında; “Ben baştan beri aslı astarı olmayan bir haberle davaya dâhil edildim. Öte yandan sanık Seçkin Pamukçu’nun ifadeleri tarihsel yetersizlik taşımaktadır. Kendisi tarihleri yanlış hatırlamaktadır. Ama verdiği bilgilerin geneli doğrudur,” dedi.
Bir önceki celsede alınan ara kararların uygulanmadığı görüldü. Av. Selim Okçuoğlu da yazılan yazılara cevap verilmemesi ve tanıkların huzurda dinlenmeye gelmemesi hususlarına dikkat çekti. Bunun üzerine mahkeme başkanı o noktaya kadar gerek görev mektubuyla ilgili olarak, gerekse Hamit Yıldırım ve Aziz Aksu’nun beyanlarından sonraki “mahkemeye saygı, Türkiye yargısının çalıştığının hatırlatılması” tavrına paralel olarak “Biz biraz alınganlık gösteriyoruz bu konuda,” dedi.
Av. Selim Okçuoğlu, dava dosyasında bulunan faili meçhul cinayetlere de dikkat çekerek, MİT’ten Habertürk Gazetesi’ndeki haberin sorulmasını ve 1993’te öldürülen Ahmet Cem Ersever’in de Musa Anter cinayetinin gerçekleştiği dönemdeki görevinin ve görev yerinin sorulmasını talep etti. Orhan Miroğlu’nun avukatı Av. Serhat Menzilcioğlu ise, önceden ifadesi alınan tanıkların duruşmaya getirilip mahkeme huzurunda dinlenmesini talep etti.
Mahkeme heyetinin sıkça yaptığı “Türkiye yargısının işini gereğince yaptığı” vurgusuna rağmen, önceki savcılarla ilgili şüphelerin giderilmesi için bir adım atılmaması, tanıkların ifadeye çağrılmaları ve mahkeme huzurunda dinlenebilmeleri için gereken çabanın gösterilmemiş olması, ek olarak da yapılan yazışmaların takibi konusundaki sorunların çözülememesi, izleme ekibi tarafından dikkat çekici bulundu. Zira, devletin cezasızlığın giderilmesi konusunda pozitif yükümlülüğe sahip olduğu bu durumda, idari ve yargısal altyapıyı kurma yükümlülüğü yalnızca “davanın bir şekilde devam etmesi”nden ibaret değildir.
Bunun yanı sıra, katılan avukatların huzurda dinlenilmesi gereken tanıkların dinlenmediği hatırlatması ve yeni tanıkların dinlenmesi talebi üzerine mahkeme heyeti başkanının, “Bu insanları getirip dışarıda bekletip mağdur etmek istemiyoruz, tamam ilgililer ama bakın sabah kaçta başladık, saat 13.15. Bilmiyorum diğer herkesi çağırırsak dinleyebilir miyiz, geceye kadar çalışırız,” demesi dikkat çekti. Yine duruşmanın başlarında bu dava dosyasının “geceyi gündüze katarak” hazırlandığını söylemesiyle birlikte düşünüldüğünde “icra edilebilir duruşma süresi” vurgusunun “yakınmalara sebep vermeme özeni” ile çelişkili olduğu düşünüldü. Nitekim mahkeme heyeti başkanının bir önceki celsede ifadelerin kayda geçirilmesi sırasında oldukça özenli olduğu ve olumlu bir tavırla bütün ifadelerin düzgün bir şekilde kayda alınması için çaba gösterdiği gözlemlenirken, aynı özen bu celse için söz konusu olmamıştır.
Mahkeme heyeti, Hamit Yıldırım’ın tutukluluğunun devamına, sanık Abdülkadir Aygan’ın gazeteci tanık Abdurrahman Şimşek ile yaptığı mülakata ilişkin röportajın kayıtlı olduğu CD’nin Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nden temini hususunda yazılan yazının cevabının beklenmesine,
Tanık Muhsin Kızılkaya’nın bir sonraki celse huzurda dinlenmesinin istenmesine, eğer bu olanaklı değilse SEGBİS yöntemi ile ifadesinin alınmasına; tanık Cahit Aydın’ın mahkemeye yazdığı dilekçesinde “kendisinin sataşmalara maruz kaldığı ve güvenlik anlamında kendini sıkıntıda hissettiğini” belirtmesi ve bu nedenle SEGBİS yoluyla ifadesinin alınması talebinin kabul edilmesine ve bir sonraki celse SEGBİS yoluyla ifadesinin alınmasına; dinlenmesi talep edilen tanık Celal Yeltekin’in adresinin tespiti için tekrar yazı yazılmasına, tanık Ömer Özüyılmaz’ın bir sonraki celse SEGBİS ile ifadesinin alınmasına, tanık Turgut Atalay’ın yaşlılık sebebiyle SEGBİS yöntemiyle ifadesinin alınması talebinin kabulüne ve bir sonraki celsede SEGBİS yöntemiyle ifadesinin alınmasına, bu duruşmaya gelmeyen Nevin Soylukaya’nın bir sonraki duruşmada ifadesinin alınmasına ve kendisine ifade sırasında Aziz Aksu’nun görsel kaydının gösterilmesine; Diyarbakır Belediyesi çalışanlarından Mahmut Günaçtı’nın bir sonraki duruşmada huzurda ifade vermesine; tanık Süphan Mete hakkında yazılan istinabe yazısının cevabının beklenmesine; Hürriyet Gazetesi gazetecilerinden Gülden Aydın’ın bir sonraki celse ifade vermesine; sanık Abdülkadir Aygan ile röportaj yapan Ferhat Ünlü’nün bir sonraki celse ifade vermesine, gelmediği takdirde SEGBİS yöntemiyle ifadesinin alınmasına; sanık Abdülkadir Aygan ile röportaj yapan Abdurrahman Şimşek’in bir sonraki celse huzurda dinlenmesine; katılan Orhan Miroğlu vekili Av. Serhat Menzilcioğlu’nun dinlenmesini istediği tanıklardan Arif Bekiroğlu, İhsan Aydın, Nuri Sınır, Abidin Atan ve Mehmet Sinanoğlu’nun öncelikle dinlenmeleri için işlem yapılmasına, duruşmaya gelemeyeceklerse SEGBİS yöntemi ile ifadelerinin alınmasına karar verdi.
Mahkeme heyeti, dosya tanıklarından Mehmet Eymür’ün “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’a ilişkin olarak 28.11.1996 tarihinden itibaren kendisinden bir daha haber alınamadığı yönündeki anlatımları karşısında, Habertürk Gazetesi’nin 11.04.2012 tarihli nüshasında yasadışı örgüt elebaşı Şemdin Sakık’ın 13.04.1998 tarihinde yurda getirilmesi görevinde dosya sanığı Mahmut Yıldırım’ın görev aldığı, bu görevinin dışında açıklanamayan sair iki görevde daha bulunduğu yönünde haber yapıldığı bilgilerini göz önünde bulundurarak; MİT’ten adı geçen haberin doğruluğunun araştırılması için, kayıtlarına göre dosya sanığı “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yaşadığına dair bilgilerin en son hangi tarihte kendilerine ulaştığını ve kendisinden hangi tarih sonrasında bir daha haber alınamadığını ve bu aşamada Mahmut Yıldırım’a ilişkin olarak ellerinde herhangi bir bilginin olup olmadığı hususunda bilgi verilmesinin istenmesine karar verdi.
Mahkeme heyeti ayrıca, Av. Selim Okçuoğlu’nun talebi üzerine, adı kısaca “JİTEM” olarak tanımlanan ve yasadışı faaliyetlerde bulunduğu ileri sürülen örgütte aktif olarak yer aldığı ileri sürülen Ahmet Cem Ersever’in, Musa Anter’in öldürüldüğü 20.09.1992 tarihinde ve öncesinde ifa ettiği görevinin tanımı ve görev süresinin ve eğer belirtilen tarihte Diyarbakır’da görev aldıysa hangi tarihte Diyarbakır’dan ayrıldığının Jandarma Genel Komutanlığı’na sorulmasına karar verdi.
Mahkeme başkanının ara kararları yazdırması en az yarım saat sürdü.
Bir sonraki duruşma 07 Haziran 2017 tarihinde saat 09:30’da gerçekleşecek.
* Bu rapor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hazırlanmıştır.