Ana içeriğe atla
Ana Sayfa

Brezilya Devlet Başkanı Dilma, insan hakları ihlallerini araştırarak bir rapora dönüştürmek üzere iki sene çalışacak hakikat komisyonunu Mayıs 2012’de resmi olarak göreve getirdi. Ülke içinde komisyonla ilgili tartışmalar hala devam ediyor. Bu vesileyle Brezilya’nın askeri diktatörlük geçmişine ve yüzleşme çabalarına bakıyoruz.

Ne olmuştu?

1964 yılında Brezilya ordusu, muhafazakâr siyasetçiler ve ABD hükümeti, (halk arasında Jango olarak bilinen) Başkan João Goulart‘ın sol politikaları ve Küba gibi bazı komünist hükümetlerle yakınlaşan ilişkileri karşısında kaygı duymaya başladılar. Bunun sonucunda ABD’nin de desteklediği bir darbeyle Goulart istifa ettirildi (ve sürgüne gönderildi) ve 1985 yılına kadar iktidarı elinde tutacak olan Castelo Branco başkanlığındaki askeri rejim ülkenin yönetimine hakim oldu. Brezilya askeri yönetimi, iktidarını pekiştirmek ve merkezileştirmek amacıyla işkence gibi insanlık dışı yöntemlere sistemli bir şekilde başvurarak siyasi muhalefete ve halk hareketlerine gözdağı vermeye çalıştı. 1968 yılında başkanlığa atanan General Artur da Costa e Silva başkanlığındaki hükümet yeni bir anayasa hazırlayarak yürütme yetkilerini genişletti. Böylece yasama organının susturulmasını sağladı ve diktatörlüğü kurumsallaştırdı.

Askeri rejimin öncelikli hedeflerinden biri yabancı yatırımları cezbederek Brezilya’da ekonomik büyümeyi sağlamaktı. Böylece, ekonomik büyüme oranlarının ortalama %10 seviyesinde seyrettiği 1969-1973 dönemi “Brezilya Mucizesi” olarak anılmaya başlandı. Bu otoriter teknokrasi dönemi aynı zamanda baskıların had safhaya ulaştığı dönemdi. Brezilya başkanı yeni bir yasa sayesinde Ulusal Kongre’yi devre dışı bırakarak devlet işlerine müdahale etme ve diğer bir çok bireysel hakla birlikte habeas corpus (haksız tutuklamayı yasaklayan) ilkesini askıya alma yetkilerine sahip oldu. Üniversitelerdeki baskılar, medya üzerindeki sansürleme bu dönemde yoğunlaştı tutuklanan, işkenceden geçirilen ve kaybedilenlerin sayısı belirgin bir şekilde arttı.

Hükümetin sol hareketleri ve sol ideolojiyi saldırgan bir tavırla yasadışı ilan etmesi karşısında sol görüşlü eylemciler arasında kutuplaşmalar ve radikalleşme eğilimleri ortaya çıktı. Askeri rejimle mücadele eden gerilla direniş hareketlerinin çoğu devrimci stratejiler temelindeki fraksiyonlaşmalar sonucu 1962 yılında dağılan Brezilya Komünist Partisi’nden doğmuştu. Bahsedilen “Brezilya Mucizesi” döneminde baskılar, muhalefeti ve direniş gruplarını canlandırmaya yarıyordu.

İmkansızlıklar içinde bir çaba: Gayri Resmi Araştırma Komisyonu

1970’lerin sonunda sivil toplum örgütleri ve rejim kurbanlarının ailelerince kurulan derneklerin artan baskıları karşısında hükümet tarafından Genel Af Kanunu çıkarıldı. Sürgündeki Brezilyalıların ülkeye dönmesine ve bazı siyasi tutukluların serbest bırakılmasına izin veren bu yasa bir yandan da hak ihlallerinin faillerine ceza muafiyeti sağladı. Bu nedenle, genel af her ne kadar demokrasiye geçişin temel adımlarından biri olarak görülse de, o dönemden bu yana Brezilya’nın kanlı tarihini anlamanın ve bu tarihle hesaplaşmanın önündeki engellerden biri olageldi.

Demokratikleşme sürecinde adalet alanında bir takım geçiş mekanizmaları uygulamaya koyuldu. 1985 yılında Dünya Kiliseler Konseyi tarafından kurulan ve finanse edilen gayri resmî araştırma komisyonu -ironik bir biçimde- 1979’daki genel afta askeri davalara ait dökümleri içeren hükümet arşivlerinin açılmasıyla mümkün hale geldi. Avukatlara müvekkilleri adına af dilekçeleri hazırlayabilmeleri için arşivlere girme ve dokümanları 24 saat boyunca inceleme izni verildi Avukatlar, bu şekilde müvekkillerinin af dilekçelerini hazırlamak amacıyla arşivdeki dosyalara bir seferliğine 24 saat boyunca göz atabiliyorlardı. Bu bahaneyle arşive erişim olanağı bulan araştırmacılar yoğun ve sistemli bir çabayla dosyalarda bulunan her bir sayfayı çoğalttı, böylece arşivin tamamı kopyalandı. Askeri mahkemeler tarafından yargılanırlarken hak ihlalleri ve işkenceye maruz kaldığını belirten 1.843 tutuklunun ifadeleri de avukatlarınca edinilebildi. Komisyon, yöntemsel olarak mevcut yasalarla yargılama süreçleri sonunda varılan hükümler arasındaki çelişkileri inceledi. Sonuçta hazırlanan rapor, Brasil: Nunca Mais, Brezilya’daki insan hakları ihlallerinin en kapsamlı incelemesi oldu: Komisyon, tamamı 7.000 sayfayı bulan (“A Projesi” adlı) raporun 2.700 sayfasını tanıklıklara ayırdı, yaklaşık 300 farklı işkence türünü belgeledi ve 17.000’e yakın kurbanı teşhis etti. Ancak hem proje gayri resmî bir proje olduğu için hem de 1979 Genel Af Kanunun nedeniyle, rapor sonucunda ne tazminat talepleri ne de hukuki öneriler dile getirilemedi; adalet sağlanamadı.

Kaybedilmeler kabul ediliyor

Brezilya hükümeti 1995 yılında çıkardığı bir yasayla diktatörlük döneminde 136 kişinin katledildiğini resmen kabul etti. Yasa ayrıca kurbanlara ve ailelelerine ödenecek tazminatlar için bir çerçeve de oluşturdu. Bu yasa sayesinde “Siyasi Cinayetler ve Zorla Kaybetmeler Özel Komisyonu” (CEMDP) kuruldu. Komisyon’un 2007 yılında hazırladığı rapor hak ihlallerinde devletin sorumluluğunu kabul ederken 500’e yakın zorla kaybetme vakasını belgeledi ve çatışmalardan etkilenmiş 300 aileye tazminat ödemelerinin başlatılmasını sağladı.

Başkan Luiz Inácio Lula da Silva, 2009 yılında 1979’daki Genel Af Kanunu’nu görünüşte hükümsüz kılıp askeri diktatörlük dönemindeki insan hakları ihlallerini araştırmak üzere bir hakikat komisyonu kurulmasını sağlayabilecek Ulusal İnsan Hakları Planı’nı (PNDH) ilan etti. Doğal olarak, hükümet içinde karışıklıklar baş gösterdi. Bazı bakanlar ve askeri yetkililer görevlerinden istifa etme tehdidinde bulunarak PNDH’nin askeri yöneticilere karşı ön yargılı olduğunu ve direniş hareketlerinin karıştığı suçları aklamaya çalıştığını iddia ettiler. Başkan Lula her ne kadar önerilen hakikat komisyonunun yetkilerini tekrar gözden geçireceğini ifade etse de komisyon onun başkanlığı döneminde amacına ulaşamadı.

Hakikat Komisyonu kuruluyor

Eski bir gerilla olarak tutuklanan, işkenceden geçirilen ve insan hakları ihlalcilerinin yargı önüne çıkarılması için kampanya yürütmüş olan Dilma Rousseff’in Ocak 2011’de başkanlık yemini etmesiyle birlikte hakikat komisyonu fikri yeniden canlılık kazandı. Bundan dokuz ay sonra Ekim 2011’de yapısında, yetkilerinde ve hükümlerinde değişiklikler öngörülen Ulusal Hakikat Komisyonu (Comissão Nacional da Verdade) yasa tasarısı Kongre’de kabul edildi. Başkan Dilma, yetkileri dahilinde insan hakları ihlallerini araştırarak bir rapora dönüştürmek üzere iki sene çalışacak hakikat komisyonunu Mayıs 2012’de resmi olarak göreve getirdi. Komisyonun temel amacı “hakikate ve gerçek tarihe erişim hakkı”nı ortaya koymak ve “ulusal uzlaşı”yı teşvik etmek olarak dile getirilmişti.

1

Sadece ordunun itham edilmesini önlemek adına komisyona 1946 ve 1988 yıllar arasında gerçekleşen ihlalleri araştırma ve inceleme yetkisi tanındı. Tamamı Başkan Rousseff tarafından atanan yedi üyeye sahip komisyonun, suçluları ve askeri rejimin üyelerini soruşturabilme veya onlara dava açma yetkisi olmayacak. Böylece komisyonun herhangi bir hukuki yaptırımı olmadığı gibi 1979 Genel Af Kanunu da yerli yerinde duracak. Öte yandan komisyon, kendisini Latin Amerika’daki öncüllerinden ayıran geniş yetkilerden faydalanacak. Bu bağlamda, belge odaklı araştırmalarda sadece Brezilya hükümetine ait gizlilik kararı alınmış veya çok gizli kategorisindeki dosyalar değil, ABD hükümeti ve CIA’dan iletilen ve üzerindeki gizlilik kararı kaldırılmış belgeler de incelenerek Amerika’nın 1964 darbesindeki rolüne dair kapsamlı veriler edinilmeye çalışılacak.

Komisyonla ilgili bazı konular hâlâ tartışmalı ve birçok açıdan belirsizliğini koruyor. Öncelikle üyeleri arasında bile komisyonun yetkileri konusunda tam bir netlik söz konusu değil. Komisyon üyelerinden avukat Rosa Cardoso direniş hareketleri tarafından işlenen suçların komisyonun inceleme alanına girmeyeceğini açıklarken eski adalet bakanlarından José Carlos Dias ise tam tersi bir açıklamada bulundu.

Bir başka tartışmalı nokta ise komisyonun dokunulmazlıklar karşısındaki etkisizliği. Genel Af Kanunu, diktatörlük döneminde kitlesel suçlara karışanları yasal olarak dokunulmazlık koruması altına alıyor.

Emekli subaylar ve diğer ordu görevlileri komisyonun hiç bir üyesinin ordu üyesi olmamasını eleştiriyor. İlginç bir biçimde hakikat komisyonunun oluşturulması Brezilya kamuoyunun silahlı kuvvetlere desteğinin tarihsel olarak yüksek olduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Bu nedenle komisyonla tam olarak ne amaçlandığı ve bundan kimlerin faydalanacağı tartışılan konular arasında. Bu hakikatin Brezilya’nın geleceği açısından ne anlama geleceğini ön görmek için henüz çok erken.