Hafıza Merkezi’nin geçen sene başlattığı, bu yıl da ikincisini düzenlediği geçiş dönemi adaleti ve geçmişle yüzleşme üzerine Ortadoğu ve Balkanlardan sivil toplum kuruluşları çalışanlarına yönelik gerçekleştirilen bir haftalık eğitim programı için İstanbul’da bulunan, Kolombiya’daki Hukuk, Adalet ve Toplum Çalışmaları Merkezi araştırma koordinatörü Nelson Camilo Sánchez ve Arjantin’deki Memoria Abierta’nın direktörü Valeria Barbuto, ülkelerindeki deneyimleri Hafıza Merkezi’nin panelinde anlattı.
Panelin moderatörlüğünü üstlenen Hafıza Merkezi’nin direktörlerinden Meltem Aslan, açılış konuşmasında “Geçen yıl 8 Haziran’da bu programı gerçekleştirdiğimizde Türkiye’de bambaşka bir noktadaydık. Son bir yılda çok şey değişti. Malesef kendimizi tekrar savaşın ortasında bulduk” ifadelerinde bulundu. Hafıza Merkezi’nin özellikle çatışmaların en yoğun olduğu 90’lı yıllarda yaşanmış ağır insan hakları ihlallerini, insanlığa karşı işlenmiş suçları belgelemek ve bunların hukuki mücadelesini vermek üzere geçmişle yüzleşme bağlamında çalışmalar yürüten bir kurum olduğunu vurgulayan Aslan, “Tabi son 1 yılda yaşadıklarımız yine ağır insan hakları ihlallerinin belgenlenmesi ve hukuki mücadelesinin verilmesi gereken alanlara dönüştü. İnsanlığa karşı işlenmiş yeni suçlarla karşı karşıyayız” diyerek sözü konuşmacılara bıraktı.
Arjantin’de hafıza merkezi olarak çalışmalarını yürüten Memoria Abierta’nın direktörü Valeria Barbuto, konuşmasını ülkesindeki süreçte yaşanan olaylara dair fotoğrafların da yer aldığı bir sunum ile gerçekleştirdi. Barbuto’nun konuşmasından panel notları:
“Arjantin’deki tarihsel süreci size anlatmaya çalışırken, iki ana temaya odaklanacağım. Bunlardan birincisi hafıza, ikincisi de yargıyla alakalı süreçlerin nasıl ilerlediği konusu. Çünkü Arjantin’de cezai yargı süreçleri de gerçekleşmişti. Bizim kurumumuz Memoria Abierto. 1999 yılında kuruldu. Aslında bir ağ kurum. Burada farklı insan hakları kurumları tek bir şemsiye altında toplandı. Bu organizasyonun içerisinde örneğin Cumartesi Anneleri gurubu mevcut, siyasi organizasyonlar mevcut. Farklı 8 organizasyon olarak ortak hafıza alanında çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Amacımız genel olarak siyasi kültürü zenginleştirmek, kimlik oluşturulmasına ve demokrasiye katkıda bulunabilmek. Yaptığımız çalışmalar da daha çok Arjantin’in insan hakları temelinde bir arşiv oluşturabilme, verileri toplayıp sınıflandırma ve yayınlanmasını gerçekleştirme yönünde. Bunun yanı sıra mağdurlara ulaşabilmek, onların tanıklıklarını toplamak gibi aktiviteler gerçekleştiriyoruz. Yazılı ve sözlü bir arşiv oluşturmaya çalışıyoruz. Bu konuda 900’den fazla tanığın katkılarıyla oluşan bir arşivimiz mevcut. Bunula ilgili kanıtları gün yüzüne çıkarmaya çalıştık. Öte yandan, bölgesel olarak çalışmalar yürütüyoruz. Mekansal hafızayı da oluşturmaya çalışıyoruz. Dokümantasyonlar oluşturuyoruz. Amacımız özellikle geçici tutuklama merkezleri ve işkence merkezleriyle ilgili bilgiler toplayabilmek. Bunlardan da ileriki aşamada detaylı olarak bahsedeceğim”
“Memoria Abierto, bir hafıza merkezi. Kısaltılmış olarak ESMA şeklinde de adlandırıyoruz bunu. Bu merkezin bulunduğu yer eskiden bir geçici tutuklama merkeziydi. Ancak şuanda bir hafıza merkezi olarak işlev görüyor. Burada arşivimiz bulunuyor, mağdurlara danışmanlık hizmeti sunuyoruz. Bazen sergiler de düzenleniyor. 17 hektar üzerine kurulu alanda, 34 ayrı bina bulunuyor. 1976 ila 1983 yılları arasında geçici tutuklama merkezi olarak kullanılan bir yapı kompleksiydi. 2004 yılından beri bir hafıza alanına dönüştürüldü. Şimdiyse burada geçmişte işlenmiş suçlara yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz kurum olarak.”
“1970’li ve 80’li yıllar arasında bir askeri cunta dönemi yaşandı. 20’nci yüzyıl çevresinde 6 askeri darbe gerçekleşti. Bu dönemde ülkenin kontrolü askeriyeye geçti. 1974 ve 1976 yılları arasında bir sivil hükümet oluşturuldu ve paramiliter oluşumlar bu dönemde de zorla kaybetme vakaları gerçekleştirdi. 24 Mart 1976’da yine askeri darbe gerçekleşti ve bu dönemde devlet terörizmi Arjantin’de 1983 yılına kadar devam etti. Yine zorla kaybetmeler meydana geldi, demokrasi ortadan kaldırıldı, çok ciddi insan hakları ihlalleri gerçekleşti. Bu dönemde Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı gibi kurumlar askeri güçlerin denetimi altındaydı. Örneğin Dışişleri Bakanlığı’nın yönetimi Deniz Kuvvetleri’ne aitti. Yada Havacılık Askeriyesi başka bir bakanlığı kontrol ediyordu. Diktatörlük döneminde bazı bölgeler “askeri alanlar” olarak adlandırılarak geçici tutuklama merkezleri haline getirildi. Bu askeri alanları devlet terörizminin yaşandığı yerler olarak adlandırabiliriz. Bu merkezlerde insanlar toplanıyordu, işkence görüyorlardı, bir kısmı ise zorla kaybedildi. Çok az kişi hayatta kalabildi. Bu dönemde yaşananlar yasallaştırılarak bizzat devlet eliyle gerçekleştirildi. Örneğin neler devlet eliyle gerçekleşti? Zorla kaybedilmeler yaşandı, cinayetler yaşandı, geçici tutuklama merkezlerinde hamile kalan kadınların dünyaya getirdiği çocuklar çalındı, annelerinden ayrıldılar ve başka ailelere verildi. Bu çocukların kimlikleri değiştirildi. Bu konuda 400 vaka bulunduğu belirtiliyor. Aileler halen çocuklarını bulamıyorlar. Çocuklarının kim olduklarını bulamıyorlar çünkü çocuklara başka birer isim verilmiş. Bunun dışında cinsel şiddet ve siyasi mahkumluk, ülkeden sürgün edilme gibi bazı sistematik, devlet eliyle yürüyen olaylar yaşandı. Bu dönem çok uzun sürdü. İnsanlar topraklarından atıldılar, sahip oldukları topraklar devlet tarafından ellerinden alındı. Devlet terörünün yaşandığı durumlar arasında bunları sayabiliriz.”
“1972 ve 1983 yılları arasındaki dönem suçlularla alakalı en yoğun dönemin yaşandığı yıllardı. İnsan hakları kuruluşları da bu dönemde yaşanan suçları belgelemeye başladılar. Yaşananları dokümanlara geçirebilmek için bilgi edinebilmek ve genel olarak da insan hakları organizasyonlarına mağdurların haklarını savunabilsinler diye bilgi sağlayabilmek amaçlandı. Bazı bilgi ve belgeler de söz konusu olaylara ilişkin davalarda kullanılmak üzere raporlanmaya çalışılıyor. Bu dokümanları bulup konuyla ilgili davalar açabilmek, yasal bazı inisiyatifler alabilmek son derece önemli. Yine uluslararası platformda da mağdurların haklarını savunabilmek, adaletin yerine getirilmesi için baskı kurabilmek bizim için son derece önemli. Biz Arjantin’de İnsan Hakları Amerika Sözleşmesi’nden de yola çıkarak çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Böylece hükümet de zaten zorla kaybedilmeleri bu sözleşmeden dolayı kabul etmek zorunda kaldı. 1979 yılında yaşananlarla ilgili uluslararası bir heyet Arjantin’i ziyaret etti. Çünkü o dönemde insan haklarıyla ilgili bazı duyumlar dünyada da dile getirilmişti. Bunların doğru olup olmadığını incelemek amacıyla uluslararası kurumlar tarafından ziyaretler gerçekleştirildi. Mağdur anneleri Plaza de Mayo’da her Perşembe günü bir araya gelip yapılanlara karşı tepkilerini göstermeye başladı.”
“1984 yılında uzun bir döneme girildi. Bizim bu dönemdeki amacımız genel affa karşı savaşmak, adaletin teminini sağlayabilmek ve hakikate ulaşabilmekti. Bunun da 4 etabı vardı kendi içerisinde. Bunlardan birincisi hakikate ulaşma etabıydı. Zaten demokrasi geldikten sonra 1984 yılında başladı ve bir hakikat komisyonu kuruldu. 1985 ila 86 yılları arasında yine adaletin temini için burada cuntanın davalarıyla ilgili olarak bir araştırma dönemi başladı. Bu dönemde zaten 800’den fazla çok sayıda kişi cezaya çarptırıldı.
1983 1986 yılları arasındaki genel af dönemindeki temel düşünce, demokrasiye geçişte ülkenin stabilitesini yükseltmekti. Devlet Başkanı’nın tek argümanı buydu. Bundan hareketle hükümet iki kanun çıkardı. Birincisi söz konusu suçları işlemiş kişilere yönelik affı öngören Punto Final (Son Nokta) Yasası’ydı, ikincisi ise itaat zorunluluğu yasasıydı. Sivil toplum geçmişte işlenen suçların üzerinin örtülmesini ve genel affı sorgulamaya başladı.
Alternatif bazı stratejiler de bu dönemde doğdu. Hükümetin eğilimi stabil bir Arjantin için bütün yaşananları unutturmak ve üzerini kapatmak doğrultusundaydı. Bu nedenle de mağdurlara yönelik maddi tazminat yoluyla yeni bir stratejiye geçtiler. Siyasi hükümlülere, zorla kaybedilenlerin ve infaz edilenlerin ailelerine tazminatlar verildi. Hakikat komisyonuna göre mağdurların tanıklık için yaptıkları başvurular 90 binden 120 bine çıktı.
1987 ila 2001 yılları arasında cezasızlık ve genel af dönemi başladı. Genel affın ardından suçların yaşandığı dönemde görevde olan başkanların cezasız kalması söz konusu oldu. Hakikate ulaşabilme ve tazminatlar konusunda bazı alternatif stratejiler de takip edildi. Yüksek hiyerarşilerden de kaynaklanan sebepler doğrultusunda ülkedeki stabilitenin de bozulmaması için o dönemde hakim güç sayılan başkanlar genel af ilan ettiler. Bu etap genel af yada cezasızlık dönemi değil aslında tam olarak. Öyle bir etap ki bu aslında insan hakları hareketinin başladığı ve alternatif bazı stratejilerin yaratıldığı ve cezasızlığa karşı savaşılmak istenen dönem olarak biz bunu adlandırabiliriz. Tabi ekonomik ve siyasi bazı tazminatlar da o dönemde geliştirildi.”
“2003 ila 2016 yani günümüze kadar gelen sürece, dördüncü etaba bakacak olursak, adalet, hafıza ve gerçeklikle ilgili politikaların oluşturulmaya başlandığını söyleyebiliriz. Hakikat komisyonu ve çeşitli organizasyonlardan oluşan Kayıp Kişilerle ilgili Ulusal Komisyon (CONADEP) 1983 ve 1984 yılları arasında görev yapmıştır. Hakikat komisyonu başkanlığın hükmüyle zorla kaybedilmiş insanlar hakkında çalışmalar yapmak amacıyla kuruldu. CONADEP komisyonu halkın ilgisini konuya çekmek için siyasi ve sosyal alanda ünlü olan kişileri de bu çalışmalarına dahil etti. Bu çok önemli bir komisyondu bizler için. Demokrasiye geçiş döneminde sahip olmamız gereken bir komisyondu.
Son süreç, sadece bu zorlu sürecin oluşturulması açısından değil, aynı zamanda olaylarla ilgili tanıklara ulaşabilmek, kurbanların ailelerinin dinlenebilmesi için de önemli bir dönem. Çünkü devlet, mağdurların şahitliğini kabul etmişti. Bu yıllarda bu gibi nedenler sayesinde önemli bir geçiş dönemi yaşadık. Bu dönemde 800 vakaya yönelik davalar açıldı. Devlet terörizmi de bir noktada kabul edilmiş oldu. Bunun planlı olduğu, devlet kontrolünde ve yetkisinde insanlara karşı sistematik işkence ve zorla kaybedilmelerin yaşandığı kabul edilmiş oldu. Yaşanan bu askeri cuntalarla alakalı sorumluluk kabul edilmiş oldu. Mağdurların tanıklıkları bu süreçte son derece önemliydi. Niçin bunu söylüyoruz? Çünkü neredeyse bütün mağdurların benzer ifadelerde bulunması bu olayların sistematik yaşandığını ve ağır insan hakları ihlallerinin mevcut olduğunu kanıtlıyor. Bunun yanı sıra tüm veriler bir araya geliyor, yine bir tarafta sivil toplum var ve buradan çıkan dokümanlar artık günümüzde kullanılabiliyor. Diktatörlük dönemine ait dokümanlar bunlar, o dönemde ifşa edilemeyen. Buradan işin ne kadar ciddi olduğunu görebiliyoruz. İnsan hakkı ihlallerinin son derece kurumsal bir şekilde ilerlediğini görebiliyoruz. Bu günleri konuşurken, bir yandan da bu hakikat komisyonunun bütün dokümanları hakikate ulaşabilmek amacıyla organize ettiğini görüyoruz. Yani burada birincil yönde amaç bir yandan yargı sürecini takip edebilmek, verilen bilgilerin doğruluğunu kontrol edebilmek, çok kolay bir şekilde de bu süreci işletebilmek yargısal manada. O nedenle verilen bu bilgiler son derece önemli. Bu hakikat komisyonu kurulduktan sonra 800 dava açıldı. Bu da CONADEP komisyonunun önemli bir başarısıdır. Komisyonun yaptığı çalışmalar son derece önemliydi. Tanıkların ifadelerinden yola çıkılarak olay yeri incelemeleri yapıldı”
“Peki şuan hangi aşamadayız, hangi noktaya gelebildik? Hafıza konusunda devletin resmi bir politikası var. Hafıza Müzesi mevcut. İnsan hakları ihlallerine yönelik bölgesel mahkemelerimiz bulunuyor. Artık sivil bir hafıza hareketi oluşmuş durumdadır. Ekonomik olarak bazı yükümlülükleri yerine getiren bir politikamız var. Halka karşı, insanlığa karşı suçların engellenmesine dayanan yeni bir kanun taslağı var. Son olarak, bence en önemlisi, bu mağduriyetlerin tekrarlanmaması ve için eğitim programı mevcut.
Hafıza bölgelerine gelirsek, müzelerin yer aldığı bu alanlar halka açık tutuluyor. Politik olarak büyük önem taşıyan bu bölgeler, bazı grup ve kişilerin halka karşı yükümlülüklerini ortaya koyacak bölgeler. Geçici tutuklama merkezleri binalarının bugünkü insanlara geçmişte ne olduğunu, neler yaşandığını anlatmak için ayakta tutulması ve halka açık olması gerekiyor.
Arjantin’de eskiden geçici tutuklama merkezi olarak kullanılan 80 bölge bulunuyor. Bunlar polis merkezleri, özel evler, askeri birliklerin de içinde olduğu bölgelerdir. Savunma Bakanlığı’nın sekreterliğinde yapılan çalışmalarda, geçmişteki işkenceler ve geçici tutuklama merkezlerinin açıklanması sağlanmakta ve desteklenmektedir. Peki hafıza bölgeleri ne demektir? Daha önceleri devlet terörünün bu bölgelerde yaptığı barbarlıkların bir şekilde hafızalardan silinmemesini sağlamayı amaçlayan faaliyetlerin yürütüldüğü bölgeler olarak tanımlıyoruz. Belirli bölgelerde hafızayı güçlendirme merkezleri yapıyoruz. Buenos Aires’te parkın içerisine yapılmış anıt da bunlardan biri. Tarihi alanlarda da benzeri çalışmalarımız var, Rosario Müzesi örneğin. Rosario askeri bölgesinin merkeziydi o dönem bu bina. Şimdi hafıza merkezi olarak halka açık. Bütün ülkelerde şu nokta gözden kaçırılmamalıdır ki, hiçbir yerde sadece devlet istediği için bu gibi hafıza faaliyetleri gerçekleştirilmiyor. Bir şekilde baskı oluşturduğunuz zaman devlet bunu yapmayı kabul etmektedir. Tarihi bir bölgede yapılıyorsa yada özel mülkiyet sayılabilecek bir alansa bunu gerçekleştirmek bizim için daha kolay oluyor. Çünkü tarihi binalar yıkılamamaktadır, müze vb şekilde korunmaları gerekir. Böylelikle yapılan barbarlıkların ve hataların unutulmaması ve tekrarlanmaması yönünde çalışmalar yürütüyoruz. Bu konuların devletle görüşülebilmesi, tartışılabilmesi için zemin açmaya çalışıyoruz. Devlet politikalarının yeniden gözden geçirilebilmesi ve bu koşullara uygun şekilde hayata geçirilmesi yönünde çalışıyoruz. Daha önceden de belirttiğim gibi, bütün ülkede devletin öngördüğü bu tarz hatalar yapılmıştır. Bununla ilgili size rakamlar vereceğim. 587 olay söz konusu, bunlardan yüzde 30’u yargı sürecinde. Yüzde 20’sinde hüküm verildi.
Genel olarak şunu söylemek isterim ki bu yapılan yargılama bir kişinin suçlu olup olmamasıyla ilgili bir karar vermekle kalmamaktadır. Soruşturmanın nasıl yapıldığına bu kişinin nasıl yargılandığına da bakmak gerekir. Örneğin gösterdiğim bu fotoğraf, Arjantin’deki yüzleşme davalarında sıkça rastladığımız bir durumu gözler önüne seriyor. Duruşma salonunda mahkeme heyeti, sanıklar ve aynı zamanda mağdurların aileleri yada bizzat mağdurlar bulunuyor.
Organizasyonumuz için çok değerli bir sahne bu. Çünkü bir kişinin sadece suçlu olup olmadığını söylemek yetmez, nasıl suçlandığını nasıl yargılandığını da bilmek lazım. Fotoğrafta da görüleceği üzere, şahitler tanık oldukları olayları anlatıyor ve hakim de onları dinliyor. Mağdurların dinlenmesi bile yapılan hataların engellenmesini, yaşanan olayların gerçekliğinin bir şekilde onaylanmasını sağlamaktadır. Bu insanların dinlenmeye ihtiyaçları var. Hazırlanan listeler, alınan kayıtlar, bunların da gözden geçirilmesi lazım çünkü her şahidin söylediği de yüzde yüz doğrudur anlamına da gelmiyor”
“Hükümet halen şüpheyle yaklaşıyor bu konuya. Gerçek adaletin elde edilebilmesi için, hakikatin ortaya çıkarılabilmesi için gerçekten çok masraf yapılması ve devletin tamamıyla arkanızda durması lazım. Hükümetler her zaman bu konuyla ilgilenmek ve bu konunun içine girmek istemiyorlar. Hafızayı çok daha fazla geliştirmek lazım, halktan yardım almak lazım, şahitleri dinlemek lazım, yüksek arazilerde yaşanılanları köylülerden dinlemek lazım. Geçmişte yapılan işkencenin bugün cezalandırılması bugün size bir işkence yapılıyorsa bunun da şikayet edileceği anlamına gelmektedir. Buna yol açmaktadır neticede. Biz bugün bir demokrasi yönetiminde yaşıyoruz diyoruz ama insan haklarına ne kadar saygılı bir demokraside yaşadığımızı da gözden geçirmemiz lazım.”