Uzun zamandır “barış” konuşulmuyor.
Barışı konuşmak hem suç sayılıyor, hem kıymetsiz ve gereksiz bulunuyor.
Barışın bir lüks olmadığını en çok kadınlar bilir.
Savaş ve çatışma,şiddet kadınların bedenlerinden, ruhlarından, mutfaklarından çalar, hesabı sorulamayan hırsızdır hepsi.
Hesap sormanın kıymetli adı hafızadır, arşivdir, kadınların deneyimlerini kayıt altına almaktır.
Kadınların barış ve adalet talebi, hakikat anlayışı erkeklerden farklı. Kayıt altına alınan her deneyim bu nedenle önemli. Bu kendi içinde yeni bir toplum tahayyülü de içerir.
Hafıza Merkezi’nden Özlem Kaya ve Özgür Sevgi Göral’ın hazırladığı “Barışı Aramak, Hukuku Dönüştürmek: Kadın Mahkemeleri Örneği” isimli raporda belirtildiği gibi “Barış mücadelesi bir yanıyla savaşın yol açtığı yıkıma karşı çıkmak ve savaşa sebep olan çatışmalı durumlara alternatif çözümleri konuşmayı savunmaksa, diğer yanıyla ortak bir gelecek hayali kurmak anlamına gelir”
Ortak gelecek hayalinin can suyu suçu, suçluyu ve mağduru görünmez kılmamaktır. Hakikat komisyonları, geçiş adaleti mekanizmaları bunun sadece bir parçasıdır. Kadınların mücadelesi ile bütün bu parçalar, savaşı ve barışı cinsiyetlendirmek zorunda kalır.
Aksi durumda, tam da raporda değinildiği gibi kadınlara yönelik işlenen suçlar görünmez kılınır. Raporda buna ilişkin İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan Tokyo Mahkemesi örneğine yer veriliyor “… Japon Ordusu’nun kadınları cinsel köleliğe zorladığı, Türkçeye ‘rahatlama merkezleri’ olarak çevrilen ‘comfort station’ ların kurulması ve işletilmesi üzerine pek çok kanıt olmasına rağmen bu konu Tokyo Mahkemesi’nde ele alınmadı. Zira mahkemeyi kuran statüde herhangi bir cinsel suç yer almıyordu…”
Kadınların hakikat ve adalet arayışında “Kadın Mahkemeleri” deneyimi üç ülke örneği ile anlatılıyor. Kolombiya, Eski Yugoslavya ülkeleri ve Japonya. Barış görüşmelerinin, müzakere süreçlerinin “resmi” haline paralel olarak yürütülen “gayri resmi” süreçler, konuşulmayanı konuşulur kılar, duyulmak istemeyeni dolaşıma sokar…
Rapordaki etnik temelli savaşın yaşandığı Eski Yugoslavya örneği, Türkiye’ye daha yakın bir örnek. Bu coğrafyada da kadınlar, Kadın Mahkemesi kurar.
Miloseviç gibi savaş suçlularının yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesi, büyük yıkım yaşamış halkların adalet talebini ve vicdanlarını rahatlatmaya yetmemiş olacak ki, kadınlar ,“2011 yılında hak örgütlerinin, mağdur örgütlerinin, gençlik örgütlerinin, savaş gazilerinin, dini toplulukların, mağdur yakınlarının bir araya gelerek savaş sırasında yaşanan hak ihlallerini ve savaş suçlarını tespit etmek için bölgesel hakikat komisyonu kurulması “ için çaba gösterir. Bu da yetmez, Kadın Mahkemesi de kurarlar. Savaşın kışkırttığı milliyetçiliği aşabilen bu kadınlar uzun zaman, farklılıkların üzerini örtmeden, ortaklıklar üzerine, mahkemelerin örgütlenme yöntemleri üzerine tartışır.
Adalete feminist yaklaşım odaklı onlarca atölye çalışmasının ardından7-10 Mayıs 2015’te Saraybosna’da Kadın Mahkemesi düzenlenir. Mahkeme 7 kadın üyeli yargı meclisi ile 3 kadın üyeli danışmanlar kurulundan oluşur. Mahkeme etnik şiddet, militarist şiddet, devam eden toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve ekonomik şiddet üzerine odaklanır. Suçu ve suçluyu kadınlar tanımlar.
Klasik mahkeme salonu düzeninde yapılmaz bu mahkeme. Doğrudan yargılanan kimse de yoktur. Kadın tanıklar ana öznedir, tanıklıkları dinlendikten sonra kadınlardan oluşan mahkeme meclisi karar ve önerileri kamuoyuna deklere eder. Uluslararası ve ulusal ceza mahkemelerinin sınırlarını kadınlar lehine zorlar. .
Örneğin, “Kadın bedenini savaş alanı olarak kullanma suçu” bu mahkemeden çıkar. Mahkeme , ulus adına, vatan adına, milliyetçilik ya da vatan-namus adına işlenen suçları “izleyen”, suçu kendinden olmayana yükleyerek inkar edenleri de konu edinir. Bu inkarın, toplumlarda politik ve ahlaki sorumluluk hissinin oluşmasına engel olduğunu vurgular.
Raporda Kadın Mahkemeleri’nin, resmi yargı mekanizmalarına alternatif olarak düzenlenmediği, onların yerini almayı hedeflemediği tespiti yer alıyor. Bu mahkemeler, “geçiş dönemi adaleti”, “onarıcı adalet” gibi süreçlere sözü ile tespitleri ile, çözüm önerileri ile kadınlar cephesinden müdahale ediyor.
Hafıza Merkezi’nin hak ihlallerini belgelerken, bu alanda bilgi üretirken toplumsal cinsiyet merkezli yaklaşımı esas alması, kadınların barış mücadelesini ana referanslardan biri kabul etmesi ruhu ve bedeni savaş yorgunu bu topraklar için bir şans. “İklim değişir, Akdeniz olur” dediğimiz günler geldiğinde gerçek bir barışı “kadınların hafızası” ile konuşabilmek umuduyla…