Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
05.10.2020

“Kapalı bir kutu olup içine kontrollü girilmesinden ziyade 7/24 yaşamasından yanayız”

<< TÜM HABERLER

10 Ekim 2015’te meydana gelen, ülke tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısının üzerinden 5 yıl geçti. 10 Ekim günü, Ankara Garı önünde DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB ve diğer pek çok sivil toplum örgütü üyesi binlerce kişi, barış talebini dile getirmek üzere toplanmıştı. Üç saniye arayla meydana gelen iki patlama, 103 kişinin hayatına mal oldu. 400’e yakın kişi yaralandı. 

Patlamadan iki ay önce, Temmuz 2015’te, hükümetin Türkiye’yi Suriye’deki savaşa dâhil etmesine karşı çıkan siyasi partiler ve sivil toplum bileşenleri Barış Bloku’nu kurmuş, Suriye politikalarını protesto eden miting ve yürüyüşler düzenlenmişti. 10 Ekim’de yapılacak “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” de bu çabalardan biriydi. Katliamla ilgili dava, saldırıdan bir yıl sonra, 7 Kasım 2016’da görülmeye başlandı. 3 Ağustos 2018’de karara bağlanan 36 sanıklı davada 9 sanık 101’er kez ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırıldı. Ancak dava 16 firari sanık yönünden devam ediyor. Ölenlerin yakınlarının, konuyla ilgili sorumluluğu bulunan kamu görevlilerinin yargılanması talebi de sürüyor. 

Patlamanın ardından hafızalaştırmaya yönelik ilk çaba, P24’ün “Barış Portreleri” projesiydi. 2019’da TMMOB, DİSK, KESK, TTB ve 10 Ekim Derneği tarafından “Emek, Barış ve Demokrasi Anıt Meydanı Anma Yeri Uluslararası Fikir ve Tasarım Projesi Yarışması” düzenlendi. Banu Tuna, yarışmayı “Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler” projesiyle kazanan Caps Mimarlık’tan Pınar Kesim Aktaş ile projenin detaylarını ve bir hafıza mekânı tasarlamak üzerine konuştu: 

Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler” fikrinin çıkış noktası ne oldu?

10 Ekim 2015’te yaşananlar, kimsenin unutamayacağı, öte yandan görüp de hatırlamaya dayanamayacağı bir zorlukta. Burası aynı zamanda Ankara’nın tam merkezi. Kentin merkezinde yaşanmış bir travmadan bahsediyoruz. Bu nedenle ‘inadına umut yeşertmeliyiz’ fikriyle hareket ettik. Umudu yeşertme düşüncesinden ağaç fikri ortaya çıktı. Yitirilen her can yeniden yaşasın ve bir arada olsunlar istedik. 

Seçtiğiniz ağaç gingko biloba. Neden bu tercihte bulundunuz? 

Gingko biloba, bilim insanlarının yaşayan fosil olarak adlandırdığı, Hiroşima patlamasından dahi kurtulmuş, mabet ağacı olarak da anılan bir ağaç. Her şeye dayanıklı, dirençli. Ömrü çok uzun. Ankara Garı patlamalarında hayatını kaybedenleri ancak bu ağacın temsil edebileceğini düşündük. Fikirleri yaşamaya devam edecek böylece. Gingko biloba dört mevsim renk değiştiriyor, ekimde ise sapsarı olup yaprak döküyor. Ankara iklimine de uygun. Orada hayatını kaybedenler ağaçla sembolize edilirken, düşünceler de yer kabuğunu kırıp yükselen bir kabukla temsil edilse ve o kabuğun üzerinde düşünceler yazsa diye yola çıktık. Bedenin düşünceleri muhafaza eden bir kabuk olduğu fikrinden hareket ettik. Patlamada fikirleri muhafaza eden bedenler kayboldu ama fikirler duruyor. Onları koruyacak yeni bir kabuk oluşturmak istedik. Pirinç kabuklar ağaçların gövdesini saracak, ağaçlar büyüdükçe raylı bir sistemle kabuk da genişleyecek. Dileyen çiçek bırakabilecek. Ağaçla kabuk arasındaki boşluktan ise ışık sızacak ve ağaç büyüdükçe sızan ışık da büyüyecek. Karartılmaya çalışılan fikirlerin zamanla büyümesini temsil edecek. Bu arada biz saldırıyı sıfır noktası kabul ediyoruz. O nedenle bu projenin gerçekleştiği tarihte patlamanın üzerinden kaç yıl geçmişse, o yaşta ağaçlar dikilecek.    

Biraz araştırdım, anladığıma göre bir saldırıya uğradığında kök ve tohum atarak hayatta kalmayı başarıyor gingko biloba. Böyle bir simgesel yanı da var. İnadına barış fikrine çok denk düşüyor. 

Kesinlikle. Orada yaşanan acının tarifi yok, biz de tarif edemeyiz. Bunun yerine insanlara umudu ve yaşamı anlatmak istedik. Patlamanın amacı insanların bir arada olmasını engellemekti. Üç kişi yan yana geldiğinde bir şey olmasından korkar olmuştu. İnsanların içine bu korku salındığında direnç göstermek çok kolay değil. Projemiz gerçekleşirse, ağaçlar büyüdüğünde yapraklı dallar bulut ormanı gibi olacak, altına gölge verecek. İnsanlar orada toplanmaktan zevk alacak, mutlu olacak. Böyle bir kamusal süreci de var. Düzenlenecek anmalar, etkinlikler, sergiler için farklı senaryolar çalıştık. Gelip geçerken bakılan değil, kullanılan bir yer olmalı. 

1

2

4

Ankara Garı önündeki bu meydanın taşıdığı hafıza 10 Ekim katliamından ibaret değil. Ankara’nın, hatta ülkenin hafızasında başka anlamları, yükü var. 10 Ekim, o hafızanın en son ve en güçlü halkası. Projeniz bu geçmiş hafıza ile de ilişki kuruyor mu?Mekânın Cumhuriyet döneminden bu yana bir şahitlik durumu var. Ankara Garı’ndan Ulus Meydanı’na çıkan cadde, bu iki meydan arasındaki tüm önemli yapılar… Barış talebi, özgürlük, cumhuriyet aslında birlikte kurulan kavramlar. Mekânın tüm bu şahitliğini kesintisiz ele alıyoruz. O nedenle bize verilen proje alanından fazlasını planladık. 10 Ekim toplanma alanında bazı trafik düzenlemeleri ile insanların toplanabileceği güçlü bir meydan oluşturduk. Yerdeki döşemeleri değiştirmeyeceğiz, onlar da hafızanın bir parçası. Sadece ağaç dikilecek yerlerde döşeme sökülecek. Bazı taşların üzerinde, o gün taşınan pankartlardaki sözler, ölenlerin son düşünceleri yazacak. Meydanın sınırlarını belirleyebilmek için Ankara Garı’na bakan bir amfi planladık. Amfinin altında 10 Ekim Hafıza Mekânı olarak kullanılabilecek bir ziyaretçi merkezi olacak. Bu yeni meydanı da Ulus Meydanı ile ilişkilendirdik. İki meydan arasında bir yaya aksı yarattık. Bir hafıza mekânı tasarlamak, mimarın önüne ne gibi zorluklar, sınavlar çıkarıyor? Ne gibi sorumluluklar yüklüyor? Sizin oradaki hafızayı ele alış biçiminiz, alanın yeni soyut coğrafyasını belirleyecek.

1

Çok yönlü bir düşünme gerektiriyor. Bir yandan 10 Ekim Barış Mitingi’ne katılanları, orada ölen veya yaralananları düşünmek, bunu yaparken o mekânın 2015 öncesi hafızasını dikkate almak, diğer yandan da Ankara’nın önemli kamusal alanlarından biri olduğunu akılda tutmak zorundasınız. Ankaralılar bir günde birkaç kez o noktadan geçebiliyor. Onların sürekli ne göreceği ile sizin onlara ne göstermek istediğiniz arasındaki ince çizgidesiniz. Kenti yormadan, kente adapte olabilecek şekilde uygulamak lazım. Hafıza mekânının kapalı bir kutu olup içine kontrollü girilmesinden ziyade 7/24 içinde yaşanmasından yanayız. Kenti yormadan ne demek? Örneğin Gelibolu şehitliklerini ele alalım. Yarımadaya girdiğiniz anda duygu durumunuz değişiyor. Büyük bir coğrafyaya yayılmış dev anıtlar var. Aynı duyguyu kentin içine taşımak için kullanacağınız çok baskın, büyük anıtlar, heykeller yapmak kentin kamusallığını yorar, ölçeksel olarak insanları ezer. Şehrin merkezinde böyle tasarım yaparken söz konusu duyguyu rafine etmeniz gerekir. Gelibolu Yarımadası’nda hissettiklerimi, gelip geçtiğim bir meydanda her gün hissedersem bende ya travma ya da körleşme yaratır. Her ikisine de neden olmak istemeyiz. O duygu yoğunluğunu her gün yaşamak istemeyen kişi kendini ister istemez duyarsızlaştırır. Bu durumda tasarladığınız mekân bir boşluğa dönüşür. Ya da duygu yoğunluğuna dayanamayıp oradan geçmekten kaçınır. O zaman da kapalı bir kutu tasarlamış olursunuz. Acının başka bir tarifini bulursak, insanlar rahatsızlık duymadan hafızayı yaşamaya ve yaşatmaya devam edebilir.

1  

Ankara Garı önünde meydana gelen iki patlamanın tam olarak nerede yaşandığını bilmek isteyen ve kesinlikle bilmek istemeyen aileler var. Bilmek mi daha iyi, bilmemek mi? Bilirseniz, acınızın fiziksel karşılığı o nokta olacak. Bilmezseniz, daha bütüncül bakabilir, başka duyguları da hissedebilirsiniz. Biz, o gün orada toplananların sözünün, ortak amacının devam etmesinin daha kıymetli olacağını düşündük. Ölenlerin isimleri yerine sözlerini yazmamız da o yüzden. Dünyadaki benzer örnekleri incelediniz mi? Size yol gösteren, ilham veren bir proje oldu mu?New York’ta 2001’de düzenlenen saldırılarda yıkılan İkiz Kuleler’in yerine iki dev havuz yapıldı. Kulelerden kalan boşluğun içine akıyor su. Oradaki sembolizmi çok etkileyici buluyorum. Onlar yaşamın kaynağı olarak suyu kullanmış, biz ağacı kullandık. Oradaki anma mekânı bireysel temaslar kurmanıza izin veriyor. Hayatlarını kaybedenlerin isimleri, hayattayken birbirleriyle kurdukları sosyal ilişkinin yakınlığına göre yerleştirilmiş. Aynı katta çalışanların isimleri aynı yerde örneğin. O isimlere dokunabiliyor, çiçek bırakabiliyorsunuz. Tüm bu sebeplerle referans aldığımız projelerden biri oldu.