Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü / Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor? başlıklı yayın, özellikle zor sosyal ortamlarda görev yapan eğitimcilerin öğretim becerilerinin desteklenmesini amaçlayan bir proje çerçevesinde hazırlandı. “Barış Sürecinde Bir Aktör Olarak Öğretmenlerin Desteklenmesi” başlıklı bu proje, ülkemizde on yıllardır süre giden şiddet ve çatışmanın yarattığı travmatik ortamın eğitim alanı açısından tahlil edilmesini, değişim için politika önerilerinin geliştirilmesini ve ilköğretim dönemi öğretmenleri ile öğretmen adaylarının bilgi ve beceri yönünden desteklenmesini amaçlıyordu.
Helsinki Yurttaşlar Derneği, Boğaziçi Üniversitesi ve Muş Alparslan Üniversitesi ortaklığıyla ve Van 100. Yıl Üniversitesi desteğiyle yürütülen proje, Şubat 2012 – Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü / Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor? proje kapsamında gerçekleştirilen alan araştırmasının özet raporu ile bir dizi politika önerisini bir araya getiriyor. Toplumsal barışın inşasında önemli görevler üstlenebilecek olan öğretmenleri desteklemek amacıyla geliştirilmiş önerileri de içeren bu çalışma kapsamında yaptığımız görüşmelerde, öğretmenler, veliler ve eğitim fakültelerinde okuyan öğretmen adayları, Kürt meselesinin ve çatışmanın eğitim ortamına ve gündelik hayata yansımalarıyla ilgili deneyim ve görüşlerini aktardılar. Diğer yandan öğretmenlerin toplumsal barışın inşasına daha etkin bir şekilde katkıda bulunabilmeleri için ne türden desteklere ihtiyaç duydukları konusunda kendi deneyimlerinden yola çıkarak önerilerini paylaştılar.
Raporun “Barışın İnşası, Eğitim ve Öğretmenler” başlıklı ilk bölümünde “barış” kavramına yaklaşımlar ve barış ile eğitim ilişkisi, ikinci bölümde ise Kürt meselesinin eğitim alanına yansımaları üzerinde duruluyor. “Alan Araştırması” başlıklı bölümde öğretmenler, okul idarecileri ve öğrenci velilerinin katılımıyla bir yıla yakın bir zaman diliminde gerçekleştirilen alan araştırmasının bulguları özetleniyor ve öğretmenler ile öğrenci velilerinin meseleye ilişkin görüş, deneyim ve önerileri değerlendiriliyor. Çalışmanın son bölümünde ise şiddet ve çatışma ortamında büyüyen çocukların eğitim hakkının gözetilmesi, barış sürecinde eğitim sistemine, öğretmenlerin eğitimine ve müfredata entegre edilebilecek yaklaşımlar ve reformlar üzerine “Politika Önerileri” yer alıyor. Politika önerileri dört başlıkta özetleniyor: Okul kültürü, okul iklimi; Öğretmen yetiştirme ve öğretmenlik mesleği; Anadilinde eğitim; Yerellik, demokrasi ve okul…
Toplumsal ve bireysel farklılıklarla ilgili farkındalık ve bilinç gelişme aşamasındayken, öğretmenlerin tutumlarının çok önemli olduğu yadsınamaz. Eşitliğin koşulunun aynılık olmadığı, aksine farklılıkların tanınması, saygı görmesi ve topluma eşit ve demokratik katılımın sağlanmasıyla eşitliğin hayata geçmesinin mümkün olacağı düşüncesi bugüne kadar eğitim alanında gereken ağırlığa sahip olmadı. “Hiçbir farkınız yok” yaklaşımı gerçekçi değildir ve aslında küçük çocuklar için bile inandırıcı değildir. Er ya da geç farklılıklarla karşılaşacak çocuğun kendi gibi olanlar ve bazı yönleriyle kendinden farklı olanlarla nasıl bir ilişki geliştireceği, okulda bu konuların nasıl ele alındığıyla yakından ilişkilidir.
Okulun ve öğretmenlerin, öğrencileri evden getirdikleri özellikleriyle, sosyo-ekonomik, kültürel, dilsel ve diğer farklılıklarıyla tanıyıp, kendilerini özgüven ve saygıyla ortaya koyabilecekleri bir ortam yaratabilmesi önemlidir. Bunun için Türkiye’de kültürel aidiyetin en belirgin taşıyıcısı olan anadili konusunda tutum ve uygulamaların gözden geçirilmesi elzem görünüyor. Ayrıca, müfredatın ve okuldaki eğitim etkinliklerinin, Türkiye’deki çeşitlilikleri dikkate alacak, sorunları ve talepleri değerlendirecek şekilde geliştirilmesi için farklı kesimlerden veli, öğrenci ve eğitimcilerin, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının ve araştırmacıların, akademisyenlerin de dâhil edileceği heterojen çalışma grupları oluşturulmalıdır.
Müfredattaki milliyetçi öğeler gündeme geldiğinde veya güncel bir politik mesele ya da çatışma vakası tartışılırken, öğretmenlerin öğrencileri dinlemeye ve anlamaya açık olmaları, tartışmayı kısıtlayıcı, yasakçı, sansürcü bir tutum sergilemekten kaçınmaları, zor meseleler gündeme gelirse ne yaparım korkusundan bağımsız, güvenle hareket edebilmeleri önemli bir konudur. Çatışmalar ve anlaşmazlıklar yokmuş gibi veya okul bunlardan tamamen soyutlanmış bir alanmış gibi davranmak gerçekçi değildir. Toplumsal sorunlardan kopuk bir eğitim alanı, öğrencilerin hayatında okulun ve öğretmenlerin rolünü önemsizleştirebilmektedir. Öğretmenlerin açık bir tartışma ortamı sağlayabilmeleri için öncelikle memuru oldukları devletin bu konuda onlara güvenebilmesi gerekir. Öğretmenlerin, öğrencileri, savundukları görüşleri temellendirmeye, karşı argümanları iyi anlamaya, çok taraflı, analitik değerlendirmeler yapmaya teşvik etmeleri, onları çatışmalı ve zor toplumsal meselelere, karşıt görüşlerin ve yaklaşımların dayanaklarını da dikkate alarak demokratik, uzlaşıya dayalı çözümler üretebilmek yönünde güçlendirecektir.
Öğretmenler, eğitim fakültesinde aldıkları eğitimin özellikle çatışmalı bölgelerde ve çokkültürlü ortamlarda öğretmenlik yapmaya onları yeterince hazırlamadığını düşünmektedirler. Öğretmen yetiştirme programlarının Türkiye’nin çokkültürlü, çokdilli yapısını, yakın tarihini ve güncel toplumsal meseleleri daha iyi tanımalarını ve kavramalarını sağlayacak, açık bir tartışma ortamını teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmesi yararlı olacaktır.
Muş ve Van’da görev yapan batılı öğretmenler, öğrencilikleri sırasında Kürtçe dersi üniversitelerde seçmeli dersler arasında yer almış olsaydı, bu dersi almanın onlar için çok yararlı olacağını düşündüklerini belirttiler. Bu imkânın bazı üniversitelerde sunulmaya başlamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bir dili, taşıyıcısı olduğu kültür ve yarattığı edebiyatla öğrenmek, iletişim sorunlarını hafifletmek yanında, zenginleştirici bir deneyimdir ve öğretmenlerin Türkiye’deki halkların konuştuğu dillerden en az birini öğrenmeye teşvik edilmesinin çok yönlü olumlu sonuçları olacaktır.
Doğu ve Güneydoğu illerine Batıdan atanan öğretmenlerin çoğunun az tecrübeli oluşu ve önemli bir bölümünün en kısa zamanda bölgeden ayrılmaya çalışması, bölgedeki öğrencilerin eğitimini olumsuz etkilemektedir. Meslektaşları ve öğrenci velileri, bölgede uzun süre kalmayacağını düşünen öğretmenlerin, mesleğe adanmışlık ve çalıştıkları okul ve öğrencilerini benimseme düzeylerinin ve motivasyonlarının düşük olduğunu gözlemlediklerini belirtmişlerdir.
Bölgedeki öğretmenlerin sorunlarının çözülmesi için gerekenler yapılmalı ve atanan öğretmenlerin hiç değilse birkaç yıl aynı okulda kalmaları için devlet politikaları yoluyla uygun teşvikler düşünülmelidir. Doğu ve Güneydoğu illerinde çalışan öğretmenlerin ortak meseleleri olabileceğinden, tecrübeli eğitimcilerin, yeni atananlara deneyimlerini aktarabileceği, öğretmenlerin birbirlerine danışıp, dayanışabileceği sanal ortamlar oluşturulması ve periyodik bölgesel öğretmen forumları düzenlenmesi de sorunların tartışılması ve çözümler üretilmesi açısından yararlı olacaktır.
Eğitim alanında toplumsal çatışmanın aşılması, çatışma temelli problemlerin ortaya çıkmasının önüne geçilmesi ve problemlerin sağlıklı bir biçimde üstesinden gelinmesinde, okulla birlikte, velinin ve ailenin de belirgin bir rolü ve yeri var. Bu sebeple, ailenin okul süreçlerine daha etkin bir biçimde katılımı üzerinde yeniden düşünülmelidir.
Son olarak, hem veli hem öğretmen görüşmelerinden yola çıkarak uzlaşma ve barış ikliminin hâkim olduğu dönemlerde okulda toplumsal çatışmadan kaynaklanan problemlerin azaldığını, gündelik yaşamla birlikte sınıf ve okul ortamının da daha az gerilimli ve huzurlu olduğunu söyleyebiliriz.
Not: Raporun dağıtımı devam ediyor, edinmek için cigdem@hyd.org.tr e-mail adresine yazabilirsiniz.