Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
12.11.2018

Panel serimizin ikincisi "oyun tasarımı" üzerine

<< TÜM HABERLER

Oyunlar iyi tasarlandıklarında gençler için “ağır gelir” diyeceğimiz konuları onların seviyesine taşıyabilir mi? Oyunlara içkin sorun çözme motivasyonu insan hakları değerleriyle nasıl buluşturulur? “Görsellik, Yeni Teknolojiler ve Hafıza” başlıklı panel serimizin ikincisinde bu ve benzeri sorular etrafında oyunları geçmişle daha demokratik bir ilişki kurmanın olası araçları olarak tartışacağız. İlkini 26 Ekim’de sanal gerçeklik üzerine düzenlediğimiz bu panel serisiyle amacımız, yenilikçi anlatım biçimlerini kullanarak insan hakları ile ilgili konularda farkındalık yaratmış başarılı örnekleri tanımak, bu deneyimlerden öğrenmek. Serinin ikinci panelinde dünyanın en büyük endüstrisi haline gelmiş olan oyun alanına bakıyoruz. Panel konuşmacıları dünyaca ünlü This War of Mine adlı bilgisayar oyununun yazarı Wojciech Setlak ve İsrailli insan hakları örgütü Zochrot’un Eğitim Koordinatörü Amaya Galili, moderatör Hafıza Merkezi İletişim ve Savunuculuk Koordinatörü Kerem Çiftçioğlu olacak.

Tarih: 23 Kasım Cuma, 18.00
Yer: SALT Galata, Atölye 2/3
Etkinlik sırasında İngilizce-Türkçe simültane çeviri yapılacaktır.

Panele kayıt olmak için: https://goo.gl/forms/wHb15VEwRisbsY7C2

Konuşmacılar

Wojciech Setlak, uzun yıllar gazetecilik ve editörlük yaptıktan sonra 2014 yılında Varşova merkezli oyun geliştirme şirketi 11 bitstudios ekibine katıldı. Wojciech, 11 bitstudios’un 2014 sonunda piyasaya sürdüğü This War of Mine’ın (Benim Savaşım) geliştirilme sürecinde yazar olarak çalıştı. This War of Mine’ın kahramanı, diğer savaş oyunlarından farklı olarak düşmanlarını öldürmeye çalışan bir savaşçı değil, hayatta kalmaya çalışan bir sivil. Tüm dünyada beğeniyle karşılanan ve yüzden fazla ödül kazanmış olan This War of Mine, Saraybosna kuşatması ve 1944 Varşova ayaklanmasından esinlenmiş olsa da oyunda belirli bir savaş anlatılmıyor. Oyun, gündelik hayatı yorgunluk, açlık, hastalık ve ölümle şekillenen sivillerin hayatta kalış mücadelesi üzerine. This War of Mine’ın arkaplan hikayesinin ve oyunda geçen metinlerin neredeyse tamamında imzası olan Wojciech, 11 bitstudios bünyesinde oyun geliştirmeye devam ediyor.

Amaya Galili, 2002 yılında kurulan Tel Aviv merkezli sivil toplum kuruluşu Zochrot’un Eğitim Koordinatörü olarak çalışıyor. Zochrot, al Nakba (Büyük Felaket) olarak anılan, 1948’te 700 binden fazla Filistinli’nin yerlerinden edilişi hakkında İsrail toplumunda farkındalık yaratmak ve Filistinlilerin geri dönüşünü savunmak için kuruldu. Zochrot’un Eğitim Departmanı, 2016 yılında eğitimciler, sanatçılar, öğrenciler ve oyun tasarımcılarını bir araya getirdikleri Oyun Laboratuvarları düzenlemeye başladı. Her sene düzenlenen laboratuvarların amacı, Nakba’yı ve Filistinlilerin geri dönüşünü İsrail toplumuna daha iyi anlatabilecek oyunlar tasarlamak. Amaya koordinatörlüğünde düzenlenen laboratuvarlarda hazırlanan kutu ve kart oyunları, oynayanların Filistinlilerin yerlerinden edilişine ilişkin resmi tarih söylemi ve adalet, çatışma ve şiddet gibi konular üzerine eleştirel bir şekilde düşünmesini sağlıyor.

Kerem Çiftçioğlu Hafıza Merkezi’ne 2014 yılında İletişim ve Savunuculuk Koordinatörü olarak katıldı. Hafıza Merkezi özellikle 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin evrensel standartlarda belgelenmesi, emsal olabilecek davaların takibi ve hak ihlallerine ilişkin gerçeklerin toplumun geniş kesimlerine anlatılmasına yönelik faaliyetler yürütüyor. Hafıza Merkezi 2017 yılında verilerini video, tasarım, veri görselleştirme, illüstrasyon ve yazılım gibi farklı disiplinlerden insanlara açtığı bir çalıştay organize etti. Kerem bu tarihten beri Hafıza Merkezi’nin yaratıcı sektörler ile daha yakın ilişkiler kurma ve belgelediği hak ihlallerini yenilikçi anlatım biçimlerinden yararlanarak anlatma çabalarını koordine ediyor.

Neden “Görsellik, Yeni Teknolojiler ve Hafıza”?

Dünyada ve Türkiye’de insan hakları fikrinin muazzam bir saldırıyla karşı karşıya olduğu bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’de Cumartesi Anneleri yasaklanıyor, sivil toplum alanı iyice daralıyor. Avrupa’nın her yerinde mülteci düşmanlığı ve ırkçılık yükselişte. Dünyada bir yandan “post-truth” dönemi, öbür yandan sağ ve sol popülizm tartışılıyor. Aşırı otoriterleşmenin ve toplumsal kutuplaşmanın yükseldiği bu ortamda insan hakları mücadelesiyse gittikçe dar ve meşruiyeti sorgulanan bir çerçeveye sıkıştırılıyor. Kısacası dünya şu anda insan hakları açısından oldukça kötü bir dönemden geçiyor.

Bu koşullar insan hakları aktörlerini, kendilerini ve meselelerini anlatmak için denenmemiş yolları denemeye, farklı disiplinlerin beceri ve strateji envanterlerinden öğrenmeye zorluyor. Hafıza Merkezi olarak biz de bir süredir, geçmişle yüzleşme üzerine olan ana eksenimizi kaybetmeden çalışmalarımızı bugünün yakıcı sorunları üzerinden yeniden şekillendiriyoruz. Bu çerçevede üzerine kafa yorduğumuz konulardan biri, “gelişen teknoloji ile farklı imkânlar sunan yenilikçi anlatım biçimleri ve farklı disiplinlerin bir araya gelişi, ağır insan hakları ihlallerinin geniş kesimlere duyurulması için nasıl imkânlar sunabilir?” sorusu.

Yüzleşme üzerine çalışan bir kurum olarak anlatmak meselesi bizim için öncelikle insanların geçmişle kurdukları ilişkinin demokratikleşmesi amacını taşıyor. Bu da anlatılan hikâyenin, kişileri farklı geçmiş anlatıları üzerine düşünmeye ve öğrenmeye sevk etmesini gerektirir. Dünya yüzleşme külliyatına baktığımızda bu çabanın hafızalaştırma adı altında belirgin bazı formları olduğunu görürüz. Örneğin eski işkence merkezlerinin müzeleştirilerek yaşayan hafıza mekânlarına dönüştürülmeleri bunun yaygın bir örneğidir. Anıtlar, anmalar, filmler bir yandan mağdurların acılarının tanınmasına, bir yandan da bu felaketlerin nasıl mümkün olabildiğinin sorgulanmasına vesile olur. İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne geçmişle yüzleşmede görece başarı yakalamış toplumlarda hafızalaştırma alanı işte bu tür anlama ve anlatma çabalarının mecrası olmuştur.

Peki, Türkiye’de Roboski Anıtı yıkılırken, Cumartesi Anneleri yasaklanırken, filmlere verilen kamu desteği çekilirken, geçmişi farklı anlama ve anlatma çabalarına dair üretmek hala mümkün mü? Bizce mümkün. Zira yukarıda da değindiğimiz gibi, denenmemiş yolları denemeye, farklı disiplinlerden öğrenmeye ve yapılması gerekeni yapmaya devam etmekten başka seçeneğimiz yok.

İnsan Hakları ve Yaratıcı İletişim

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu panel serisi, insan hakları ile yaratıcı sektörler arasındaki etkileşimi arttırmaya ve bu birliktelikten yeni anlatım biçimleri yaratmaya yönelik “İnsan Hakları ve Yaratıcı İletişim” adını verdiğimiz çalışmalarımızın bir parçası. Bu kapsamda panel serisinin yanı sıra, hak ve özgürlükler alanında veri temelli çalışan 8 sivil toplum kuruluşu ile bu insan hakları alanına ilgili duyan 15 yaratıcı sektör uzmanı yapılandırılmış bir süreç içinde bir araya gelecek. Proje boyunca bu iki grup beraber çalışarak her sivil toplum kuruluşu için bir görselleştirme projesi hayata geçirecek. Panel serisi aynı zamanda uygulama ağırlıklı bu çalışmamızı dünyadan ve Türkiye’den iyi örnekler ve uygulamalarla destekliyor.