Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
05.11.2018

Yeni nesile 90’ları anlatmak

<< TÜM HABERLER

Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi, hak ihlalleri alanında çalışan kurumların yaratıcı anlatım biçimlerini kullanabilmeleri için bir çalışma yürütüyor. Sanal gerçeklik, oyunlaştırma, animasyon gibi alanlarda, yaratıcı anlatım biçimleri konusunda çalışma zemini oluşturmaya çalışıyor. Paneller dizisiyle geniş bir alanda tartışma yürütülmesi amaçlanıyor.

(Kaynak: Agos, 5 Kasım 2018, http://bit.ly/2JF84mb)

Hak ihlalleri, kayıplar, faili meçhullerle örülü Türkiye’de, bu geçmiş üzerine çalışan çok sayıda sivil toplum örgütü var. Yaşanan ihlalleri kayıt almak ve bunları anlatmak için çok sayıda çalışma yürütülüyor. Bütün bu çalışmaların kamuoyunda görünür olması için de yoğun bir mesai var. Kamunun nerdeyse hiç kaynak ayırmadığı, destek olmadığı çalışmalar kamusal alanda görünür olma konusunda da ciddi sorun yaşıyorlar. Türkiye’de giderek artan internet ve sosyal medya kullanımı, sivil toplumun derdini anlatabilmesi için önemli bir alan sağlıyor. Ancak şimdiye dek etkili yöntemler ortaya çıkmış değil. Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi, hak ihlalleri alanında çalışan kurumların yaratıcı anlatım biçimlerini kullanabilmeleri için bir çalışma yürütüyor.  Sanal gerçeklik, oyunlaştırma, animasyon gibi alanlarda, yaratıcı anlatım biçimleri konusunda çalışma zemini oluşturmaya çalışıyor. Paneller dizisiyle geniş bir alanda tartışma yürütülmesi amaçlanıyor.. 26 Ekim Cuma günü paneller dizinin ilki olan ‘Sanal Gerçeklik’ düzenlendi. Panel yoğun ilgi gördü. Çalışmanın koordinatörü Kerem Çiftçioğlu, yeni anlatım biçimleri üzerine yaptıkları çalışmayı Agos’a anlattı.

Çalışmanın kapsamı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi olarak çalışmalarımızı yenilikçi anlatım biçimlerinde ve formlarında anlatabilmek üzerine düşünüyoruz. Bu kapsamda ilk defa 2017 yılının başında bir çalıştay düzenledik. Çalıştayda veri görsellemetasarımvideo kurguanimasyon ve yazılım gibi yaratıcı alanlarda çalışanlarla bir araya geldik. Zorla kaybedilenlerin hikâyelerini nasıl anlatabileceğimizi sorduk. Kendi çalışmalarımızı anlattık ve elimizdeki verileri onlara sunduk. Böylece ellerinde çalışabilecekleri somut bir malzeme oldu ve bir gün boyunca prototipler geliştirdiler. Verileri de kullanabildikleri için bir sonuca ulaşabildikleri verimli bir toplantı oldu. Çalıştayda 10-15 tane proje protitipi ortaya çıktı. İnsan hakları alanında çalışanlar için farklı, alışık olmadığımız bir ortam ve ruh hali vardı. Çok cesaretlendirici oldu. Çalıştayda beğendiğimiz projelerin yapılabilir olanlarından bir liste yaptık ve çalışmaya başladık. Onları geliştirmeye çalışıyoruz. “Kayıplar Lügâtı” bunlardan bir tanesiydi. ‘365 Lügât’ten ilham alarak düşündüğümüz bu fikirde bir kelimenin normal lügat tanımının anlamının yanına kayıplar evrenindeki anlamını koyduk. Bu fikri görsel olarak sosyal medya üzerinden paylaşabileceğimiz mini bir kampanya olarak kurguladık. Hep olgusal olarak paylaştığımız bilgileri bir de duygusal ilişki kurarak aktarmak istedik. Son derece olumlu tepkiler aldık. Buna benzer birkaç tane daha çalışma somutlaştı ve çalışmaya devam ediyoruz. Bu süreçten ilham aldık ve sürecin kendisini bir model haline getirip ölçeklendirdik. Şimdi bu çerçevede yeni bir çalışmaya başladık. Sekiz sivil toplum örgütüyle, yine yaratıcı alanlarda çalışanları bir araya getirip uygulamalı bir toplantı yapacağız. Bu kuruluşların verilerini yaratıcı iletişim projelerine dönüştürecek şekilde 8 farklı proje geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu sürece paralel paneller düzenliyoruz. Bu da bir öğrenme ve beslenme süreci oluyor bizim içn. İşin uygulamalı kısmını sınırlı sayıda insanla yapabildiğim için pnaller bize yüksek sesle de düşünme ve daha fazla insanla buluşma imkanı veriyor.

Hikayemizi, özellikle insan hakları alanında çalışan kuruluşlar olarak geçmişte yaşanan ihlallerle ilgili hakikati yenilikçi biçimlerle nasıl anlatabiliriz, bunu sistematik olarak nasıl yapabiliriz yüksek sesle düşünmek istiyoruz. Bize ilham veren anlatım biçimleri sadece görselleştirme çalışmaları da değil. Mesela oyunlaştırmak bir anlatım biçimi olabilir. Bir eğitim aracı olabilir. Oyun üzerinden anlatmak mümkün. Dünyada ilham veren örnekler var.

Bu çerçevede bir dizi paneller düzenliyoruz. Bu panellerin her birinde sanal gerçeklik, oyunlaştırma, veri görselleştirme ve görsel dokümanyayon gibi alanlara odaklanacağız.

Bütün bu çaba, nasıl bir ihtiyaçtan ortaya çıkıyor?

Yaşadığımız görece demokratik açılımın olduğu pencere kapandıktan sonra Türkiye’de hafızalaştırma çalışmalarını kamusal mekanları kullanarak yapmak kolay olmuyor. Dolayısıyla kendimizi dijital alanlarda daha iyi ifade edebilme ihtiyacı ortaya çıktı. Dijital alanlar da kapanıyor, takip ediliyor, farkındayız ama biz sadece sosyal medya kullanmaktan bahsetmiyoruz. Bu çalışmaları daha yaratıcı olarak anlatmak sadece bir kurumsal iletişim meselesi değil. Standart dışı, farklı düşünceleri de uygulayabilmek için bir pencere. Yeni alanlar ve yeni kamusallıklar yaratmamız gerekiyor. Normalde demokrasiye geçişi yaşamış, en azından baskıcı geçmiş döneminden kopuşun yaşandığı yerlerde, belki yaptığımız çalışmalar kamu desteği alır ve kamusal mekanlarda yapılırdı. Örneğin Diyarbakır Cezaevi’nin müze olmasıyla ilgili tartışmalar vardı ve bunlar çok gerçekçi beklentilerdi. Fakat bugün gerçekçi beklentiler olmaktan çıktı.

Ayrıca şu anda sivil toplum kuruluşlarının yaşam alanları daralmış olmasaydı dahi biz yenilikçi yöntemlerle yeni neslin ilişkilenme biçimlerini göz önünde bulunduran iletişim araçlarını öğrenmek istiyoruz.

İnsan hakları alanında çalışan kurumların ifade biçimleri biraz eski mi kalıyor?

Biraz jenerasyon meselesi var. Kendini anlatmayla ilgili esasın kendisini çok ön planda tutmak, bazen estetik ve üslupsal öncelikleri geri planda tutabiliyor. İnsan hakları alanında yapılan çalışmalarla ilgili böyle bir eksiklik var ve bunu biraz aşmaya çalışıyoruz. Çevremizi ve konuşma zeminimizi genişletmek istiyoruz.

Yeni jenerasyona anlatmak zorlaşıyor mu?

Çok zorlanıyoruz. Kendi aramızda konuşurken ifade biçimlerimizde açıklamaya ihtiyaç duymadığımız kısa yollar var. Ama  yeni nesile ve 90’lı yıllarda yaşananlarla ilgili çok fikri olmayan insanlara anlatmak zorlaşıyor. Bu beceriye sahip olmamız lazım. Bu ilgiyi ayakta tutacak anlatım biçimlerini düşünmemiz lazım.

Geçtiğimiz yıl önerilen fikirlerden birinden bahsetmek istiyorum. Henüz kamuoyuyla paylaşmadığımız bir çalışma. Kayıplarla ilgili simgesel eşyaları bir internet sitesinde sergileme fikri var. Bu site ikinci el alışveriş sitesi, 90’lı yıllarla ilgili retro eşya satan bir site görünümüne sahip olacak. Fakat içine girdiğinizde hem 90’lı yılların hafızasına dair wolkman, tetris, balık kreker gibi ürünler, hem de maske, telsiz, beyaz Toros gibi 90’ların derin devletini, faili meçhulleri simgeleyen eşyaları olacak.  Mesela bu fikir, insan hakları camiasının içinden çıkabilecek bir fikir değil. Bu fikir kafası başka türlü çalışanların önerebileceği bir fikir. Bu nedenle de böyle insanlar, insan hakları alanında çalışan insanlarla ilişki içinde olmalı.  Benim şahsen ilgimi çeken şey sonuç kadar bu sürecin ortaya çıkaracağı ilişkilerin kendisi. Bu sürecin kendisinin sivil toplum alanında çalışanlar için sürdürülebilir bir model olması gerekiyor. Bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri iletişimin önemini öğrendi ama bu bahsettiğimiz şey bunun ötesinde. Sosyal medya hesapları yönetilsin, bültenler hazırlansın ama bu yetmiyor. Bu nedenle işbirliği modellerine ihtiyacımız var. Kendimizi dışarı işbirliği yapabileceğimiz şekilde biraz daha dışarıya açmamız gerekiyor.

İnsan hakları örgütleri bu tür yeni öğrenme biçimlerine kapalılar mı?

Kağıt üzerinde önemli olduğunu söylüyorlar ama formasyon gereği bunu yapamıyorlar. O yüzde bir kapalılık var. Biraz da algılayamıyorlar. Daha genç olan aktivistler ilgililer ama kurumun içinde bir şekilde etki yapabilecek durumda değiller. O kadar ısrarcı değiller.

Bu çalışmanın handikapları var mı?

İzleme yapan farklı STK’larla çalışacağız. Çalışabilmek içinde ellerinde bir somut veri olmasını istiyoruz. Bütün bu farklı kurumları koordine etmek zor. Sonuçta biraz deneysel bir süreç. Kurumların bunu sahiplenmemesi ve organize etmemesi bir risk. Çalışma için bir bütçe ayırdık ve kurumlar için bir motivasyon yaratmak istiyoruz.

(Kaynak: Agos, 5 Kasım 2018, http://bit.ly/2JF84mb)