Mahkeme: Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2014/139
Duruşma Tarihi: 12 Haziran 2017
İzleme Ekibi: Enise Askın, Hüseyin Tül
Çizim: Bilge Emir
Bekleme salonunda, mağdur ve mağdur yakınlarından yedi kişi, Anadolu Ajansı çalışanı iki basın mensubu, İnsan Hakları Ortak Platformu’ndan (İHOP) Dicle Çakmak, katılan avukatlarından Av. Muhterem Süren ve biri sivil altı polis memuru bulunuyordu.
Bunun yanı sıra, bekleme salonu, aynı mahkemede görülecek diğer davaların duruşmalarını bekleyenler nedeniyle zaman zaman çok kalabalıklaştı.
Sanık Yavuz Ertürk ve avukatları ise duruşmanın başlamasına kısa bir süre kala bekleme salonuna geldi. Sanık Yavuz Ertürk’e, yarı-kamuflaj giyimli iki özel güvenlik görevlisinin eşlik ediyor olması dikkat çekti.
Duruşma başlamadan önce polis memurları tarafından herhangi bir üst araması ya da kimlik kontrolü yapılmadı. Duruşma salonuna girmek isteyen kişilere herhangi bir şekilde engel olunmadı.
11:40’da başlaması gereken duruşma, önceki duruşmaların uzun sürmesi nedeniyle 1 saat 40 dakika gecikmeli olarak saat 13:20’de başladı.
Duruşma toplamda 40-45 dakika sürdü. Bu süre, davanın önceki duruşmalarında ortalama 10 dakikaydı. Duruşmada öncelikle Genelkurmay Başkanlığı’nın mahkemeye gönderdiği, “1993 yılında iddia edilen operasyona yönelik herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı” yönündeki cevabı okundu ve avukatların bu konudaki değerlendirmeleri dinlendi. Bu değerlendirmelerin ardından tarafların talepleri dinlendi ve ara kararlar verildi.
Mahkeme heyetinin Rıza Kartal (başkan), Aliye Özkan (üye) ve Hasan Kahyaoğlu (üye) olmak üzere üç hâkimden oluştuğu, duruşmada Cumhuriyet Savcısı Şaban Yavuz’un bulunduğu görüldü.
Katılanlardan Mizbah Akdeniz, Aslan Şimşek, Erhan Avar, Burhan Avar, Rükneddin Yamuk, Mehmet Yerlikaya ve Sabri Tutuş’un; katılan avukatı Av. Muhterem Süren’in, iki korumasıyla birlikte sanık Yavuz Ertürk’ün ve avukatları Av. Arda İşgören ve Av. Gözde Serengil Ezer’in duruşma salonunda hazır bulunduğu görüldü. Yavuz Ertürk’ün korumalarından birinin dava izleme ekibine, diğerinin ise sanık Yavuz Ertürk’e yakın bir yerde oturarak duruşmayı izlemeleri dikkat çekti.
Duruşma boyunca salondaki polis memurlarının sayısı değişmişse de, duruşmanın bitimine yakın salonda 9-10 üniformalı polis memurunun bulunduğu ve ikisi sanık koruması olmak üzere birkaç sivil giyimli polis memurunun da salonda yer aldığı görüldü.
Duruşma salonunun izleyicilerin katılımı için yeterince büyük olduğu, sanık ve mağdurlar açısından salonda uygun bir oturma düzeninin sağlanabildiği, ancak ses sisteminin yetersiz olması nedeniyle arka sıralarda oturanların duruşmayı takip etmekte ve konuşmaları duymakta zorlandıkları görüldü.
Mahkeme heyeti başkanının sanık avukatları ile daha az ve kısa cümleler kullanarak iletişim kurduğu, katılan avukatıyla ise sanık avukatlarına göre daha çok diyaloga girdiğine şahit olundu.
Mahkeme heyeti başkanının, katılan avukatına kimi zaman “Sen”, kimi zaman ise “Siz” şekilde hitap etmesi de dikkat çekti.
Duruşmada mahkeme başkanı ile katılan avukatı Av. Muhterem Süren arasında kısa süreli bir tartışma yaşandı. Tartışma, Genelkurmay Başkanlığı’na yazılan yazının cevabının okunması ile başladı. Genelkurmay Başkanlığı’ndan mahkemeye gelen cevapta, “1993 yılında iddia edilen operasyona yönelik herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı” belirtildi. Mahkeme başkanı, Genelkurmay Başkanlığı’nın cevabı ile ilgili önce sanık ve sanık avukatlarına söz verdi. Sanık ve sanık avukatlarının konuya ilişkin herhangi bir yorumları olmadığını söylemeleri üzerine, katılanlar vekiline söz verdi.
Katılanlar vekili Av. Muhterem Süren, söz konusu yazıya ek olarak genel bir değerlendirme yapmak istedi, fakat mahkeme başkanı sadece gelen yazı hakkında konuşabileceğini söyledi. Av. Süren bu duruma itiraz edince, mahkeme başkanı,“Hadi et bakalım iki laf,” şeklinde karşılık verdi. Av. Süren ise mahkeme başkanına hitaben her duruşmada bu tavrı sergilediğini, bunun doğru olmadığını ve ifadesine müdahale edildiğini belirtti. Bunun üzerine mahkeme başkanı ve katılan avukatı arasında büyük ölçüde üsluba ilişkin bir tartışma başladı ve bu tartışma “Bir derdin varsa bağırmadan anlat,”, “Bağırırım,”, “Bağıramazsın,” şeklinde devam etti. Tartışma sırasında Av. Süren, mahkeme heyeti başkanının gergin olduğu yönünde bir yorum yapınca, mahkeme heyeti başkanı, “Ben niye gergin olayım? Sabahtan beri bir sürü duruşmaya bakıyorum. (Kulp davası duruşmasından bir önceki duruşmayı kast ederek) Dolandırıcılık dosyasıyla hiçbir farkı yok bu duruşmanın benim için,” dedi.
Mahkeme başkanı ile Av. Muhterem Süren arasında geçen tartışma esnasında cumhuriyet savcısı ile Üye Hakim Hasan Kayyaoğlu arasındaki kısa süreli konuşma ve cumhuriyet savcısının bir kağıda yazdığı notu mahkeme üyesine göstermesi dikkat çekti.
Mahkeme başkanı ve katılan avukatı arasında yaşanan tartışma sırasında Av. Muhterem Süren’in “Biz bu duruşmaya Diyarbakır’dan geliyoruz. Bu aileler zahmet çekiyorlar,” şeklindeki ifadeleri, duruşmaların davaya konu olan olayların yaşandığı yerden uzakta görülüyor olmasının mağdur aileleri üzerindeki olumsuz ve yıpratıcı sonuçlarından birini yeniden hatırlattı. Mağdur aileleri açısından bu durum çoğu zaman duruşma öncesi ve sonrasında da izleme heyetlerince gözlemlenebiliyordu.
Genelkurmay Başkanlığı’nın mahkemeye gönderdiği cevap üzerine konuya ilişkin değerlendirme yapan Av. Muhterem Süren, “Bu dosya yıllardır sürüncemede bırakıldı. Müvekkiller olayın yaşandığı tarihten itibaren defalarca savcılıklara suç duyurusunda bulunmuşlardır. Sistematik bir politikanın sonucu olarak sanık ve suç ortakları korunmuş, deliller toplanmamış, birçok kez sanığın korunmaya çalışıldığını dosyadaki belgelerden, Genelkurmay’ın son cevabı da sanığı korumaya yönelik bir cevaptır, kurumlar kendi aralarında çelişmektedirler. Sırf tanığı korumak amacıyla verilen yazı cevabı, Genelkurmay’ın TRT’de o dönem ‘kahramanlık destanı’ olarak yayınlanan operasyonlarının olmadığı sonucunu ortaya koymaktadır. Sanık ve suç ortakları olay mahallinde piknik yapmaya gitmemişlerdir, yazı cevabını kabul etmiyoruz,” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Ancak bu ifadelerdeki, “Genelkurmay’ın TRT’de o dönem ‘kahramanlık destanı’ olarak yayınlanan operasyonlarının olmadığı sonucunu ortaya koymaktadır,” kısmı tutanağa, “Genelkurmay’ın yapılan operasyonların olmadığı sonucunu ortaya koymaktadır,” şeklinde geçirildi, TRT’ye ilişkin ifadeler de tutanakta yer almadı.
Av. Muhterem Süren’in davaya konu olan suçların “sistematik olarak işlendiği”ne, ve “zorla kaybedilmelerin yaşandığı”na ilişkin ifadeleri de duruşma tutanağına geçirilmedi. Ancak Av. Muhterem Süren’in, kullandığı “işkence”, “insanlığa karşı suç” ve “köy yakma” kavramlarının tutanağa geçirildiği görüldü.
Katılan avukatı Av. Muhterem Süren, tevsi-i tahkikat (yeni ortaya çıkan bazı olgular nedeniyle, yapılmış olan tahkikatın/soruşturmanın genişletilmesi, derinleştirilmesi) talepleri bulunduğunu söyledi. Şu ana kadar bu dosyada delillerin bilerek ortadan kaldırıldığını, müvekkillerin kendi çabalarıyla delil toplamaya çalıştıklarını, yakınlarının kemiklerini dahi kendilerinin toplamak zorunda kaldığını hatırlatan Av. Süren, her ne kadar sanık korunmaya çalışılmış ise de bahsi geçen suçları sanığın işlediğinin açıkça ortada olduğunu belirtti.
Mizbah Akdeniz’in Diyarbakır 7.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dosyadaki beyanında adı geçen Ali Kumtaş’ın, maktuller ile birlikte gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılan bir kişi olması sebebiyle tanık olarak dinlenmesini talep eden Av. Süren ayrıca gözaltındaki köylülere erzak ve battaniye götüren Vehbi Aslan, İhsan Aydın, Selim Aytaş ve Kudbettin Yerlikaya’nın da tanık olarak dinlenmesini talep etti.
Av. Süren, maktullerin helikopterle olay yerine götürüldüğünün belirtildiğini, bu nedenle Genelkurmay Başkanlığı ve diğer ilgili kurumlardan helikopter uçuşunun kayıtları varsa bu kayıtların ve helikopterleri kullanan askeri yetkililerin tespit edilerek bildirilmesini talep etti.
Mizbah Akdeniz’in, TRT’de bir haberde öldürülen örgüt mensupları arasında babasının da gösterildiğini beyan ettiğini hatırlatan Av. Süren, bu meseleye ilişkin olarak TRT’ye yazılan müzekkere sonucunda gönderilen görüntülerin makaslanmış ve eksik olduğunu, bu sebeple TRT’ye yeniden müzekkere yazılarak Bahtiyar Aydın’ın ölümünden itibaren mahkemece esas alınacak bir zaman dilimi nazara alınarak haber bültenleri kayıtlarının orijinal halinin istenmesini talep etti.
Av. Süren ayrıca, olay tarihinde, olay yerine yakın karakollarda askerlik hizmetini ifa eden erlerin ve olaya ilişkin görgü tanıklarının tespitini talep etti.
Bölgede 90’lı yıllarda dosyada mevcut suçlamaya benzer suçların işlendiğini, sanık Yavuz Ertük’ün davaya konu olaya benzer şekilde insan öldürme, işkence ve köy yakma/boşaltma talimatları verdiğini belirten Av. Süren, davaya konu olayın münferit bir vaka olarak değerlendirilmemesi gerektiğini ifade etti. Bu nedenle, iddianamede bahsi geçen benzer vakalara ilişkin ilgili savcılıklardan ve mahkemelerden dosyaların celbini ve birer örneklerinin alınmasını talep etti.
Av. Süren, Ümit Taş’ın Kulp Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında bulunduğuna ilişkin tutanak olmasına rağmen, Emniyet Müdürlüklerinden gözaltında olmadığına ilişkin yazı geldiğini hatırlatarak tutanakta sicil numarası yazılı polis memurlarının Emniyet Genel Müdürlüğü’nden sorularak kimliklerinin tespitini, beyanlarının alınmasını talep etti.
Mağdur yakınlarının, maktullerin kemiklerini buldukları yerde daha önce kamera kaydı ve fotoğraf çekimi yaptıklarını, ancak bu kayıtların İnsan Hakları Derneği’nin Diyarbakır Şubesi’nin arşivinde bulunduğunu ve bu arşivlere el konulduğunu söyleyen Av. Süren, yine de bir kısım fotoğraflara ulaşılabileceğini düşündüklerini ve bu nedenle İnsan Hakları Diyarbakır Şubesi’ne bu hususta yazı yazılmasını talep ettiklerini belirtti. Av. Süren ayrıca bahsi geçen fotoğrafları mahkemeye sunmak için süre talep etti.
Mahkeme heyeti avukatların taleplerini dinledikten sonra birkaç dakikalık ara verdi ve daha sonra duruşma salonuna dönerek, ara kararları bildirdi. Mahkeme heyeti;
Bir sonraki duruşma 12 Ekim 2017, saat 10:00’da görülecek.
Duruşmanın sonlanmasının ardından, öncelikle kapıya yakın duran polis memurlarının bir kısmı dışarı çıktı. Onları, katılanlar ve katılan avukatı izledi. Sanık Yavuz Ertürk’ün ise, salondan çıkmaya yeltendiği esnada korumalarından birinin uyarısıyla, dışarı çıkmak için salonun boşalmasını beklediği görüldü. Salondaki izleyicilerin tamamının dışarı çıkmasının ardından, sanık Ertürk korumalarının eşliğinde dışarı çıktı. Bu esnada çok sayıda polis memuru de bekleme salonundaydı.
* Bu rapor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hazırlanmıştır.