Mahkeme: Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2014/139
Duruşma Tarihi: 16 Ocak 2017 (14’üncü duruşma)
İzleme Ekibi: Sidar Avşar, Aysel Yanar, Enise Askın
1993 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 11 sivilin öldürülmesi ile ilgili olarak, eski Bolu Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk’ün “kasten öldürme” suçundan 11 kez müebbet ve “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ile “halkı silahlı isyana teşvik” suçlarından 25 yıla kadar hapis cezası ile yargılandığı Kulp Davası’nın 14. duruşması 16 Ocak 2017 tarihinde Ankara’da gerçekleşti.
Duruşma 9:30’da başlanması gerekirken 10:05’te başladı. Mahkeme heyeti duruşma salonuna geç geldiği için duruşmalar gecikti. İzleme ekibi, bekleme salonuna ulaştığında Kulp Davası duruşması beşinci sıradaydı.
Bekleme salonunda, mağdur yakınları Mizbah Akdeniz, Sabri Tutuş, Zeki Şimşek, Keleş Şimşek, Erhan Avar, Ruknettin Yamuk, Aslan Şimşek, Mehmet Yerlikaya ve avukatları Erkan Şenses ile Muhterem Süren, basın mensubu olduğu tahmin edilen 3-4 kişi, 1’i sivil giyimli yaklaşık 9-10 polis memuru, davayı takip eden İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) üyesi Dicle Çakmak, gazeteci Filiz Gazi, Hollanda Konsolosluğu’ndan iki izleyici diplomat bulunuyordu. Bunun yanı sıra, mahkemede görülecek diğer davaların duruşmasını bekleyen kişilerin ve avukatların da bulunduğu, bu nedenle bekleme salonunun oldukça kalabalık olduğu görüldü. Sanık avukatlarının bekleme salonunda beklemediği, ara ara duruşma salonunun önüne gelerek katipten duruşmanın başlamasıyla ilgili bilgi aldığı görüldü.
Bekleme salonunda çizim yapmak için fotoğraf çekmek isteyen bir kişiye polis izin vermeyerek müdahale etti. Fotoğrafı silene kadar kişinin başında bekledi.
Katılanlar Mizbah Akdeniz, Sabri Tutuş, Zeki Şimşek, Keleş Şimşek, Erhan Avar, Ruknettin Yamuk, Aslan Şimşek, Mehmet Yerlikaya; katılan vekilleri Av. Erkan Şenses ile Av. Muhterem Süren, geçen duruşmaya katılmayan sanık Yavuz Ertürk ve müdafileri Av. Arda İşgören ile Av. Gözde Serengil Ezer’in duruşmada hazır bulundukları görüldü.
Duruşma salonunun yeterince büyük olduğu, sanık ve mağdurlar açısından salonda uygun bir oturma düzeninin sağlanabildiği, ancak ses sisteminin zayıf olması nedeniyle duruşmada sarf edilen ifadeleri duyarken zaman zaman zorlanıldığı görüldü. Ayrıca önceki duruşmalara göre, duruşmaya katılan izleyicilerin daha fazla sayıda olduğu görüldü.
Görev mektubu, izleme ekibi tarafından dava dosyasına konulmak üzere mübaşire verildi. Görev mektubu mahkeme başkanı tarafından sorunsuz bir şekilde kabul edilip dava dosyasına konuldu.
İzleme yapan kişilere herhangi biri tarafından müdahale edilmedi ancak duruşma salonunda bekleyen polis memurlarının duruşma boyunca izleme ekibinden gözlerini ayırmaması dikkat çekti.
Duruşma salonuna girilirken herhangi bir kimlik kontrolü ya da üst araması yapılmadı.
Mahkeme heyetinin duruşmayı bitirmek için aceleci davrandığı, katılan avukatları daha sözlerini tamamlamadan zapta geçirdiği görüldü. Benzer yaklaşımı sanık ve sanık avukatının ifadesi sırasında da gösteren mahkeme heyeti başkanının “sadede gelelimci” bir tutuma sahip olduğu söylenebilir. Mahkeme başkanının, birden çok defa avukatların beyanlarını böldüğü, sinirli olduğu, salondaki herkesle sert ve azarlar bir üslupla konuştuğu, avukatlara “sen” diyerek hitap ettiği görüldü. Ayrıca duruşmanın hiçbir aşamasında, mahkeme başkanının katılanlara söz hakkı vermediği, hem sanık, hem sanık vekilleri hem de mağdur vekillerinin sadece görevsizlik kararı verilip verilmemesi hususunda beyanda bulunmasına izin verdiği ve savunma hakkını kısıtladığı gözlemlendi.
Duruşma, önceki duruşmalarda Ümit Taş’ın 1993 yılında gözaltına alınmasıyla ilgili Kulp İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne gönderilen yazıya gelen cevabın okunmasıyla başladı. Yazıda “1993 yılında Ümit Taş isimli şahıs hakkında Kulp İlçe Emniyet Müdürlüğü arşivlerinde herhangi bir evraka rastlanmadığı, o yılın nezarethane defterinde yapılan incelemede de şahsın isminin bulunmadığı” ifadesi yer alıyordu. Daha sonra cevap yazısı ile ilgili taraflara bir-iki cümlelik söz hakkı verdi.
Katılanlar vekili Av. Süren, “yazıyı kabul etmediklerini, dosyada da Ümit Taş’ın gözaltına alındığına dair bir yazının bulunduğunu” hatırlattı. Sanık Ertürk vekilleri ise yazıya bir diyeceklerinin olmadığını aktardı.
Önceki duruşmada sanık avukatları, 6722 sayılı kanunda yapılan değişiklikle terörle mücadele nedeniyle gerçekleştirilen eylemlerin yargılanmasının Milli Savunma Bakanlığı iznine bağlandığını belirtmişti. Cumhuriyet Savcısı ise mütalaasında Mahkemenin yargılama yapamayacağını ve görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini belirtmişti. Müşteki avukatları ise görevsizlik talepleriyle ilgili beyanda bulunmak için süre istemişti.
16 Ocak 2017 tarihli duruşmada Cumhuriyet Savcısı önceki celsede vermiş olduğu mütalaasını tekrar ettiğini belirtti.
Daha sonra söz alan Av. Şenses, duruşma arasında sunmuş olduğu yazılı dilekçeyi aynen tekrar ettiğini belirtti. Ayrıca, “Sanık daha önceki beyanlarında Genel Kurmay Başkanlığı’nın emri ile operasyona çıktığını belirtmiştir. Bu operasyon, 5442 sayılı Kanun’un 11. maddesi kapsamında bir operasyon değildir. Bu dosya askeri savcılıkta bekledi ve Kanun değişikliği ile sivil mahkemeye geldi. Bu aşamada tekrar askeri mahkemeye gönderilmek istenmesi yaşam hakkı ihlallerine karşı yapılan etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlali niteliğindedir. Hali hazırda mecliste görüşülen bir anayasa değişikliği vardır. Biz bu operasyonun 5442 sayılı Kanun kapsamında yapılan bir operasyon olup olmadığının araştırılmasını talep ediyoruz. Ayrıca bu konuda bir anayasa değişikliği mecliste görüşülmektedir. Meclisten geçerse Askeri Mahkemeler kapatılacaktır, bu hususun da bekletici mesele yapılmasını talep ediyoruz,” dedi. Mahkeme heyeti başkanı Av. Şenses’in talebine karşılık “Geçerse de yani, geçip geçmeyeceği de belli değil” ifadelerinde bulundu.
Daha sonra bir diğer katılan vekili Av. Süren söz aldı. Şenses’in beyanlarına katıldığını söyleyerek, “Sanık, faaliyetlerini Genelkurmay Başkanlığı’nın emriyle yaptığını beyan etmektedir. Bu husus açıktır ancak mahkeme aksi kanaatteyse operasyonun 5442 veya 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca yapılıp yapılmadığının araştırılması gerekir. Bu dosya askeri savcılıkta bekledi ve kanun değişikliği ile sivil mahkemeye geldi. Bu bir cezasızlık politikasıdır. Yapılan bir değişiklikle tekrar devam etmektedir. Huzurdaki sanığın başka dosyalarda helikopterden insan attığı iddiaları vardır. Bu husustaki hakikat de ortaya çıkacaktır,” dedi. Cezasızlık vurgusunda bulunan Süren, “Arjantin ile Türkiye’deki faili meçhul dosya yargılamaları benzerlik taşıyor,” diyerek Arjantin’deki cunta döneminde uygulanan zorunlu itaat yasasının, Türkiye’de güvenlik güçlerince işlenen suçların yargılanamaması sonucunu getiren yasal düzenlemelerle benzerlik taşıdığını kaydetti.
Katılan vekili Av. Süren Arjantin ve Türkiye’deki faili meçhuller benzerlik taşıyor dediği esnada, mahkeme başkanı, “Biz Arjantin’de yargılama yapmıyoruz, Türkiye’de yargılama yapıyoruz, konuya dönün” diyerek araya girdi. Bu sözlerden sonra mahkeme başkanı ile Av. Süren arasında tartışma çıktı. Av. Muhterem Süren, “Arjantin’de insanları canlı canlı uçaklardan atan askerler şimdi cezaevindeler. Sanık hakkında da helikopterden insanları attığı iddiası var, gerçekler elbet ortaya çıkacaktır” dedi. Mahkeme başkanı ise “Şov yapmayın konuya dönün,” diyerek Av. Muhterem Süren’e cevap verdi.
Katılan vekili Av. Süren’in Arjantin örneği vermesine müdahale eden mahkeme heyeti başkanının aynı zamanda, sanık müdafii Av. İşgören’in konuşması sırasında sarf edeceği bir kısım ifadeler hakkında “Bunların tutanağa geçirilmesine gerek yok,” ve “Tutanağa geçirilmeyecekse söylemeyin,” ifadelerini kullanması da dikkat çekti.
Mahkeme heyeti başkanı diğer avukatlara yaptığı gibi, sanığın savunması alınırken de “Sadece tartışılan konu ile ilgili savunma yapın,” diyerek sanığın savunma yapmasını büyük ölçüde engelledi. Bu nedenle sanık sadece “Savcı mütalaasına katılıyorum,” diyebildi.
Sanık müdafii Av. İşgören, dört yıldır birçok yasa değişikliğinin yaşandığını, bu durumdan kendilerinin de rahatsız olduğunu, ancak görevin kamu düzenine ilişkin olduğunu ifade ederek, “TSK operasyonları Jandarma Asayiş Komutanlığı’nın yazılı operasyon emriyle yapılmaktadır. Bunun dayanağı da Jandarma Asayiş Komutanlığı’dır. Valilik kanalıyla yapılmaktadır. Bunun da hukuki dayanağı 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11.maddesinin (d) bendidir. Bugüne kadar da operasyonlar bu kapsamda yürütülmektedir. 14 Temmuz 2016 tarihli 6722 sayılı yasa ile askeri suç tanımlaması yapılmakta ve devamında da bu eylemleri Milli Savunma Bakanı’nın iznine tabi kılmaktadır. 6722 sayılı yasanın 13.maddesi ile bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten evvel 11.maddenin (d) bendine göre yapılan operasyonlar, ek (j) bendi hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Görevsizlik kararı verilmesi gerekir, mütalaaya katılıyoruz,” dedi.
Duruşmanın sona ermesiyle birlikte, polis memurları salondan kimse çıkmadan önce, sanık Yavuz Ertürk’ü çembere alarak salondan çıkardı.
Mahkeme heyeti, suç tarihlerinde sanık Ertürk’ün Bolu 2. Tugay Komutanı olarak görev yaparken yapılan operasyonun 5442 sayılı kanun kapsamında yapılıp yapılmadığının sorulması için Genelkurmay Başkanlığı’na ve OHAL Bölge Valiliği’nin kaldırıldığı gözetilerek İçişleri Bakanlığı’na yazı yazılmasına karar verdi.
Bir sonraki duruşma 25 Nisan 2017 saat 09:50’ye ertelendi.
*Bu rapor, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Açık Toplum Vakfı tarafından desteklenen “Genç İnsan Hakları Savunucularının Cezasızlıkla Mücadele için Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yargısal uygulamanın izlenmesi amacıyla Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği ve Şırnak Barosu’nun ortak yürüttüğü Dava İzleme çalışması kapsamında hazırlanmıştır.