1970’lerin sonunda, Latin Amerika’da zorla kaybedilen kişilerin akrabaları bu suçu engellemek ve ortadan kaldırmak için bir kampanya başlattı. Bu bağlamda, Arjantin Zorla Kaybedilen Kişilerle İlgili Ulusal Komisyon’un 1984’te yayımlanan “Bir Daha Asla!” başlıklı nihai raporu da binlerce insanın zorla kaybedildiği bu trajedinin tekrar edilmemesi zorunluluğunu vurgulayarak onlara destek oldu. O günden bu yana, dünyanın çeşitli yerlerinde birçok hakikat komisyonu nihai raporlarında aynı başlığı kullandı ve “Bir Daha Asla!” sivil toplumun zorla kaybetmeye karşı dayanışma çağrısı oldu.
Bugün Uluslararası Zorla Kaybetme Mağdurları Günü’nde kayıplarımızı anarken, bu uygulamayı engelleme ve tamamen ortadan kaldırma yolunda tam olarak ne kadar mesafe aldığımızı da sormamız gerekir.
Son dönemde, devletlerin iç hukuki çerçevelerini güçlendirdiğine dair inkar edilemeyecek ilerlemelere tanıklık ettik: Peru, 1980-2000 yılları arasında gerçekleşen çatışmalarda kaybedilen binlerce kişinin akıbetini ve yerini saptamak üzere Zorla Kaybedilen Kişilerin Aranması Kanunu’nu yürürlüğe soktu. Bu suçla ilgili kapsamlı mevzuatın benimsenmesine yönelik çabalar Tunus ve Meksika’da devam ediyor.
Sivil toplumun yıllar boyunca yürüttüğü kampanyalar neticesinde, El Salvador Anayasa Mahkemesi, 1980-1992 yılları arasında gerçekleşen çatışmalarda işlenen insan hakları ihlallerine cezasızlık hakkı tanıyan 1993 tarihli af kanununun anayasaya aykırı olduğunu ilan etti. Bu tarihi karar, hesap verirlik yolunu açtı ve mağdurlara ve ailelerine tekrar umut verdi.
Başka Devletler ise kurumsal yapılarını iyileştirerek, zorla kaybedilenlerin akrabalarına yönelik destek mekanizmaları kurdular. Nepal’de Zorla Kaybedilen Kişilerin Araştırılması Komisyonu nihayet kuruldu ve 2006 yılında silahlı çatışmaların sona ermesinden bu yana açıkça ihmal edilen, mağdurların ve ailelerinin hakikat, adalet ve tazminat haklarını savunması bekleniyor. Meksika’da ise, Göçmenlere Karşı İşlenen Suçların Araştırılması için Uzman Birim ve Kayıp Göçmenlerin Aranması için Uluslarüstü Mekanizma, ilk kez, zorla kaybetme de dahil olmak üzere, göçmenlere yönelik ihlalleri araştıracaklar.
Uluslararası örgütler de ileriye giden yolu açmaya katkıda bulunuyor. Mart ayında, Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetmelere Karşı Komisyon (CED) ilk kararını alarak, bir mahkumun bir tutukevinden diğerine aktarılmasında Devlet’in yükümlülükleri ve alıkonulmuş [gözaltına alınmış] kişilerin akrabalarının kişinin bulunduğu yer ve soruşturmanın geldiği aşama konusunda bilgilendirilme ile ilgili hakları gibi az araştırılmış meselelerde tavrını ortaya koydu.
Yukarıda bahsedilen tüm örnekler önemli ve mutluluk verici başarılar. Ancak bunların hiçbiri sorunun kaynağına inmiyor: en başta da zorla kaybetme suçunun işlenmesi ile ilgili. Tüm çabalarımıza rağmen, zorla kaybetme vakalarının sayısı hala artıyor. Son üç yılda Zorla Kaybetmelere Karşı Komisyon’a [CED] başvuruyla kayda geçirilen acil eylem çağrılarının sayısı 4’ten, sersemletici bir artışla, 294’e fırladı. Birleşmiş Milletler Zorla veya İstemdışı Kaybetmeler Çalışma Grubu neredeyse her gün gelen vakalarla ağır bir iş yüküyle karşı karşıya bulunuyor.
Ulusal yetkililerin ve uluslararası topluluğun sadece gerçekleşmiş ihlalleri tazmin etmek için değil, yeni ihlallerin gerçekleşmesini engellemek için de yeni stratejiler benimseme ve mevcut araçları yürürlüğe sokma zamanı çoktan gelmiştir. Devletler sorumluluklarını yerine getirerek bu konuyu öncelikleri kılmadığı sürece, “Bir Daha Asla!” sloganı, iyi niyetle söylenmiş üç kelimeden ibaret kalacak, Uluslararası Zorla Kaybetme Mağdurları Günü’nde kutlayacak hiçbir şeyimiz olmayacaktır.
* Gabriella Citroni, Kıdemli Hukuk Danışmanı