Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşayan 12 yaşındaki Helin Hasret Şen, 12 Ekim 2015 günü fırına gitmek için evden çıktıktan kısa bir süre sonra zırhlı araçtan açılan ateş sonucu vurularak hayatını kaybetti. Bölgede uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında yaşanan bu cinayete ilişkin dava, üzerinden dört yıl geçtikten sonra açılabildi.
2015’te uygulanan sokağa çıkma yasakları esnasında yaşanan yaşam hakkı ihlallerine ilişkin açılan tek dava olma özelliği taşıyan dosya kapsamında “taksirle ölüme neden olma” suçlaması ile yargılanan sanık Abdullah Ercan’ın kamu görevlisi olması gerekçesiyle hakkında soruşturma izni alınamamış ve yargılamanın durdurulmasına karar verilmişti. Diyarbakır Valiliği’nin Nisan 2021’de verdiği soruşturma izni sonrasında yeniden başlayan davanın ikinci duruşması 5 Nisan 2022 tarihinde görüldü. Bu duruşmada ilk kez olay anı görüntüleri izlendi. Helin’in annesi Nazmiye Şen’in izlememeyi tercih ettiği görüntüler, sanığın savunmasının aksine olayın yaşandığı gün zırhlı araca yönelik herhangi bir şiddet eyleminin olmadığını ortaya koyuyor. Tutuksuz yargılanan sanık Ercan, duruşmalara şu an görevli olduğu Maraş’tan SEGBİS aracılığıyla katılıyor.
Şen, duruşma sonunda “Yeter, adalet yok mu? Sanık elini kolunu sallayarak geziyor, kızım kara toprakta” diye isyan ettiğinde mahkeme başkanı sertçe “Çık dışarı!” yanıtını verdi. Duruşma sonrasında Nazmiye Şen ile yedi yıldır süren adalet arayışını konuştuk.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlandığı bugün bu söyleşimizi hiçbir çocuğun şiddet ve eşitsizlikler yüzünden hayata veda etmediği bir dünya hayaliyle paylaşıyoruz.
Duruşma günleri nasıl geçiyor ya da nasıl hazırlanıyorsunuz duruşmaya? Gelişte veya dönüşte nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
Mahkeme öncesi ve sonrası süreç çok zor geçiyor. Beynimde, kalbimde tek bir şey var: Hesap soracağım. Bu defa yargılanır, bu defa tutuklanır, bir zerre de olsa benim yüreğim serinler diyorum. Hani şöyle diyeyim; kızımın hakkını savunacağım, kızım toprakta ve onu öldüren fail görevinin başında nefes alıyor, yiyor, içiyor. Ben bunun hesabını soracağım. Ama sizin de bugün şahit olduğunuz gibi maalesef, yine maalesef, yine maalesef… Yedi yıldır her defasında bu kez adalet yerini bulacak, kızımı öldüren, 12 yaşında bir çocuğu öldüren yargılanacak, insanların arasından çıkacak diyorum. Başka insanların da canı tehlikede ama yine görevinin başında, yine tutuksuz yargılanıyor ve bize sesimizi çıkarma imkânı bile verilmiyor. Ben bir anneyim, yedi yıldır kızını öldüren failin arkasında gezen bir anneyim. Çok bir şey istemiyorum, sadece adalet istiyorum. Yüreğim yanmış, onu öldüren kişi elini kolunu sallayarak gezmesin istiyorum ama maalesef ki geziyor ve biz sesimizi çıkaramıyoruz, hesap soramıyoruz. ‘Sizi öldürdük ve biz elimizi kolumuzu sallayarak gezebiliriz’ deniyor. Bunu kabul etmiyorum, son nefesime kadar etmeyeceğim. Çok zor, çok yıpratıcı, çok yorucu bir süreç ama dimdik ayakta kalıp kızımın mücadelesine devam edeceğim.
Peki mahkemede kendinizi ifade edebiliyor musunuz? Bu imkan veriliyor mu? Ya da mahkemenin size karşı tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Maalesef. Mağdur olan biz, cezalandırılan biz. Sadece bu cümleyi söylüyorum; mağdur olan biz ve tekrar cezalandırılan biz… Asıl cezalandırılması gerekenlere ödül veriliyor.
Örneğin bugün mahkeme başkanı duruşma sonunda size “çık dışarı” dedi. Siz duruşmalarda ne hissediyorsunuz, ne düşünüyorsunuz? Bütün duygularınızı anlatabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Ne fayda sağlayacak? İlk günden beri ben orada sadece adalet istiyorum. Sen adaleti sağla, ben başka hiçbir şey istemiyorum. Yüreği yanan bir anne hislerini anlatamaz, o yaşanır ancak.
Duruşmada görüntüleri niye izlemek istemediniz ya da niye basınla paylaşılmasını istemediniz?
Bir anne çocuğunun ölüm anını izleyemez. Ve paylaşılmasını da istemiyorum, benim üç tane çocuğum daha var. Eğer onlar o görüntüyü izlerse çocuklarımı toparlayamam. Benim çocuklarım yedi yıl geçmesine rağmen hala toparlanamadılar. Ve çok bir ses getirmeyecektir emin olun. Çünkü böyle dosyaları görüyoruz, göz önündeler, hepsini görüyoruz ama en fazla bir iki gün ses çıkıyor. Ondan sonra çocuklarımın psikolojisini ben yıllarca toparlayamam. Çocuklarımı da düşünmek zorundayım.
Başından sonuna kadar tüm bu süreçte sizi yoran, umutsuzluğa sevk eden ya da iyi gelen şeylere dair ne söylersiniz?
İyi gelen hiçbir şey yok kesinlikle. Helin benim ilk göz ağrımdı, onu 16 yaşında kucağıma aldım, 28 yaşında evlat acısını tattım. O günden bu yana geçen yedi yılda, emin olun ömrümden kırk yıl gitti. Şu an benim için genç diyebilirsiniz ama ruhum öyle bir yaşlı, bedenim öyle bir yaşlı ki, belki 90 yaşındaki bir kadın bile benim kadar… Kalbim o kadar acıyor ki, artık ağrısı eklemlerime vuruyor. Böyle bir acı kesinlikle anlatılmaz.
Helin’in kaybı ve ardından verdiğiniz adalet mücadelesi günlük hayatınızı nasıl değiştirdi?
Önceden, hani kızımdan önce, gayet mutlu bir aileydik. Sur içinde, bir oda bir mutfak evimiz vardı. Beş elti beraber yaşardık. Bir banyo, bir lavabo, hepsi bir avlunun içindeydi ama mutluyduk. Çocuklarımın hepsi yanımdaydı. Helin’den sonra bir çocuğum eksik. Yatak seriyorum bir çocuğum eksik, yemek seriyorum bir çocuğum eksik, misafir alıyorum çocuğum eksik, misafirliğe gidiyorum çocuğum eksik. Onun boşluğu hiçbir zaman dolmayacak. Yedi yıldır her gün gözüm Helin’i arıyor. Küçüğü var Cennet, ya düşünün o kadar aklımda ki bazen Cennet diyeceğime Helin diyorum. Fotoğraflarını her yere asmışım evde. Buzdolabını açıyorum, karşımda Helin. Odanın kapısını açıyorum, karşımda Helin. Açacağım bütün kapıların karşısında kızımın fotoğrafı var. Gözümü her nereye kaydırsam Helin’im… Bu boşluk dolmuyor. Kimi diyor, ‘Kaldır fotoğrafları, sana iyi gelir’, ya ben Helin’imin sesini unuttum bari yüzü aklımda kalsın.
Sur’daki evden biraz daha bahsedebilir miyiz? Sur yıkıldı, yaşadığınız sokak şimdi yok. Her şeyini bırakıp başka bir yere taşınmak nasıl bir duygu?
Hem çocuğum hem düzenim hem ekmeğim gitti. Eşim de orada çalışıyordu. Her şeyden olduk. Ben o gün bugündür gidemiyorum Sur’a, gitmek de istemiyorum. Oradan Bağlar’a taşındım. Sanki Bağlar değil; başka bir memleket başka bir ülke. Bizim için çok zor oldu. Hem evladımdan oldum hem düzenimden hem evimden hem barkımdan hem komşularımdan… Hani evladını kaybedersin, etrafında konu komşuların olduğu zaman… Benim komşum kendini ölüme atarak, kendini hedef haline getirerek kızımın cenazesini oradan aldı. İşte Sur buydu. Kendi ölümünü düşünmeden komşusunun çocuğunun cenazesini oradan alacak kadar komşuluğun, merhametin, insanlığın olduğu bir yerdi Sur. Ve şu an Sur olmadığı gibi adalet, hiçbir şey yok bu ülkede.
Herhangi bir desteğe başvurdunuz mu, yani size iyi gelecek herhangi bir şeye?
Aldık destek. Ama ne kadar faydalı olabilir ki? Bu süreç atlatılmıyor. Oğlum aldı, ben aldım. Bana iyi gelecek tek şey adaletin yerini bulmasıdır. Başka hiçbir şey değil.
Mahkemenin vereceği ceza dışında devletten, hükümetten, bakanlıklardan yani kamu otoritelerinden beklentiniz var mı?
Yıllardır bütün yetkililere çağrıda bulunuyorum. O parti, bu parti demeden… Biz siyasetçi değiliz, bizi ilgilendirmiyor o konular. Adalet Bakanı’ndan milletvekillerine kadar hepsine çağrıda bulundum. 12 yaşında bir çocuk öldürüldü! Dört yıl neyin gizlilik kararı, bir çocuk ya…
Cezanın dışında üst düzey bir yöneticinin çıkıp bunu kabul etmesini ve sizden özür dilemesini ister miydiniz? Bu sizde nasıl bir etki yaratırdı?
Adalete yeniden güvenirim. Derdim ki, böyle bir olay oldu ama yetkililerimiz bize sahip çıktı ve fail yargılandı. Sadece benim değil, bütün toplumun adalete güveni sağlamlaşırdı. Zaten onlar cezalandırılsaydı, emin olun hiçbir gencimiz, çocuğumuz aynı şekilde öldürülmezdi. Helin’in katilleri ceza almadığı için, onlardan hesap soramadığımız için ve onlar hesabını kimseye vermediği için öldürüp sonra da gidip başlarını çok güzel yastığa koyuyorlar.
Devletin özür dilemesi bir hayal bizim için. Tabii gelseydiler ‘Bir kaza oldu, bir arıza oldu o esnada, senin yavrun oradaydı, senin yavrun bizim yavrumuz, çocuğunun ölümüne sebep olan kamu görevlisi de istemezdi, onun da canı yanıyor ama adalet karşısında hesap verecek’ deseydiler, kalbimiz bir zerre rahatlardı. En azından mağdur aile olurduk, cezalandırılan aile değil.
Bölgedeki çocukların yaşam haklarının ihlal edilmesine ya da maruz kaldıkları şiddete, içinde büyüdükleri şartlara dair ne düşünüyorsunuz?
O öldürülen çocukların hepsi birer Helin. Her biri anne yavrusu. Annelerinin şu an koklayıp sarılmak istediği, hasret kaldığı birer Helin’im onlar da. O çocukların en büyük şanssızlığı Kürt olup Doğu’da yaşamaktı. Eğer benim çocuğum Kürt olmasaydı, şu an 19 yaşında bir genç kızdı. Biz Kürdüz ve fakiriz. Doğu’da yaşıyoruz ama hakkımız hiçbir zaman ölüm değildir. Raporlarda gördüm, kızımla beraber 140 çocuk öldürüldü. Kimi silahla, kimi panzerle… Düşünülmüyor o çocuk nasıl büyüdü, o anne baba nasıl büyüttü? Biz ki çocuğumuzu koklamaya kıyamıyoruz, biri geliyor sırf kamu görevlisidir diye öldürme yetkisini kendinde bulabiliyor. Eğer Helin’i öldürenler cezalandırılsaydı, kesinlikle ve kesinlikle başka hiçbir çocuk ölmezdi. Cemileler ölmezdi, Efeler panzer altında kalmazdı. Ne oldu? Hepsi beraat aldı. Bir anne olarak bunu kabul etmiyorum. Son nefesime kadar adalet mücadelemin altını çizerek devam edeceğim. Hiçbir şey beni yıldıramaz, devam edeceğim.
Sivil toplum örgütlerinden ve diğer bütün duyarlı kesimlerden beklentiniz ne?
Hepsine çağrıda bulunuyorum, Helin’in dosyası açılan ilk dosya. Eğer bu dava kapatılmazsa, ağır ceza verilirse inanıyorum ki diğer faili meçhuller de ortaya çıkacak. Kızımın da faili meçhuldü, dört yıl gizlilik kararı verildi. 12 yaşında öldürülen bir çocuk için dört yıl gizlilik kararı verildi. Ama açıldı dosya, onlar ne kadar kapatmaya çalışsa da biz itirazda bulunduk. Tekrardan açıldı. Burada herkese çağrı yapıyorum, bütün annelere, babalara, yetkililere, adalet isteyen vicdan sahiplerine sesleniyorum. Bu davaya sahip çıksınlar. Helin Hasret Şen’in davası çok önemli. İlk ama son olmayacak inşallah. Artık diğer dosyaların da açılmasını istiyorum. Hiçbir ölüm, çocuk ölümü faili meçhul kalmasın. Yapanlar cezalandırılsın istiyoruz.
Helin’den önce Cemile (Çağırga), sonrasında taşındığınız Bağlar’da ise Efe (Tektekin) benzer şekillerde öldürüldü. Her ikisini de duyduğunuzda ne hissettiniz?
Biz ilk Cemile’yi duyduk. Cizre’de 10 yaşında, kızım gibi öldürülen Cemile. Ve o an sanırım gece 11 haberleriydi. Helin’im çok ağladı. ‘Anne’ dedi, ‘baksana on yaşında bir kız çocuğu öldürülmüş’. Öyle bir korku girdi ki içimize… Allah’ım hakkını bırakmasın inşallah o çocuğa kıyana, Rabbim iki cihanda da bırakmasın, hani öyle derdik. Ama şu an o annenin acısını biliyorum, ben yaşadım. O anne adalet mücadelesinde adliye kapısındaysa ben giderim o annenin koluna kol veririm. Acımız bir, adalet mücadelemiz bir. Ama artık insanlar korkutuluyor. Sesleri çıkmıyor.
Efe’yi de tanımıyordum. Sadece o gün kalabalığın olduğunu, bir çocuğa panzer çarptığını duydum. Ondan sonra akşam haberlerde gördüm. Beş yaşındaki bir çocuğun panzer altında kaldığını öğrenince insan nasıl hisseder? O gün sabaha kadar ağladım. O annenin de yüreği yandı benim gibi. Her bir evlat öldürüldüğünde veya öldüğünde, ilk aklıma gelen keşke anası da ölseydi onunla oluyor. Çünkü annesi artık sadece nefes alıp vermeye alıştırılıyor, o kadar. Sadece nefes alıp verme, hani çocukların için güçlü durmak. Şu an ben eve gideceğim, bir güleceğim, çocuklarımla oyun oynayacağım. Büyük kızım Cennet biliyor bugün mahkeme var, sırf ona yansıtmamak için… Küçüğü benim ağladığımı görürse hemen ağlıyor. Onlara güçlü durabilmek için gideceğim eve güleceğim, oynayacağım çocuklarımla. Yemekler yapacağım çocuklarıma, hissetmesinler diye.
Soruyorlar mı Helin’i hiç?
Cennet, ‘Anne utanıyorum sana bir şey söylemeye, ben ablamın yüzünü unuttum’ diyor. Cennet üç yaşındaydı Helin öldüğünde. Bir çocuğun bunu söylememesi gerekiyor. O utanıyor ablasının yüzünü unuttuğu için. Öbürü bilmiyor zaten, altı yaşında. Soruyor ‘Anne niye ablam yok, Helin ablama ne oldu?’ Abla hastaydı kızım, hastaydı öldü diyorum. Bana hesap soruyor. ‘Sen niye bıraktın hasta olsun? Anne ablamı doktora götürmedin mi, ilaç almadın mı? Sen ilaç almadın diye benim ablam öldü, ben sana küstüm’. Altı yaşındaki şimdi bana bunu diyor. Çünkü bilmiyor.