Felaketi yaşayanların kayıplarının akıbetini bilmeye, yaşadıklarını anlatmaya, dinlenilmeye, muhatap görülmeye, dayanışmaya ve tekrar benzer durumlarla karşılaşmama güvencesini hissetmeye ihtiyacı var. Aynı şekilde sorumluların cezalandırılmasına ve zararların tazmin edilmesine ve onarıcı adalet mekanizmalarının işletilmesine de.
---
“… yakınının bir mezarı olması, hepsi onu söylüyor zaten. Götürecek oraya bir su dökecek, bir çiçek koyacak, taşı okşayacak, sevecek, öpecek, herkesin istediği o aslında.”[1]
6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki depremde on binlerce insan hayatını kaybetti. Arama kurtarma çalışmaları sivil toplum örgütlerinin ve yakınların tüm uyarılarına rağmen erken bitirildi. Enkaz kaldırma çalışmalarına gereğinden hızlı başlandığı için binlerce kişinin hayatta olup olmadığı halen bilinmiyor. Hem hayatta kalanların ihtiyaçlarının giderilmesinde hem de yaşamını yitirenlerin, kayıpların akıbetlerinin ve hukuki durumlarının belirlenmesinde muazzam eksiklikler var.
Benzer ihmallerin gelecekte bir daha yaşanmaması için devletin deprem bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin araştırılması, meydana gelen yıkımda cezai ve hukuki sorumluluğu bulunan kamu kurumları ve özel kişilerin mutlaka açığa çıkarılması gerekiyor.
Hafıza Merkezi olarak 1990’lı yıllarda gerçekleşen zorla kaybetmelere ilişkin yargısal süreçlerden biliyoruz ki Türkiye’de kamu görevlilerinin veya kurumlarının sorumluluğunun örtbas edilmesi, sorumluların da cezasızlıkla korunması kuvvetle muhtemel. Önceki depremlere dair yargılamalar da bu endişemizi güçlendiriyor.
Bu sebeplerle Maraş merkezli depremlere ilişkin soruşturmaların da etkili şekilde yürütülmemesinden, davaların sürüncemede bırakılmasından ve böylece depremle ilgili hakikatin tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılmasının engellenmesinden endişe duyuyoruz.
Bugün çok sayıda deprem mağduru, depremden sonra ulaşamadıkları yakınlarının akıbetini öğrenmek istiyor. Onların hakikat mücadelelerine devletin vereceği cevabın engelleyici değil destekleyici olması, yeni insan hakkı ihlalleri doğurmayacak şekilde şeffaf ve etkili yürütülmesi hepsi için, hepimiz için çok önemli. Kayıplarını arayan aile bireyleri veya yakınları insanlık dışı ve onur kırıcı muameleye maruz bırakılmamalı.
1990’lı yıllarda zorla kaybedilen kişilerin aileleri ile yaptığımız görüşmeler gösteriyor ki, geride kalanlar için kayıplarının akıbetini öğrenmek ve bu cenazeleri onurlu bir biçimde gömme imkânı bulmak, yas tutma sürecinin önemli bir parçası. Deprem sürecinde gerçekleşen ölümlerin yasının tutulamaması ve kayıp kişilerin akıbetinin öğrenilememesi etkileri uzun süre giderilemeyecek bir toplumsal travmaya sebep olacaktır. Bu nedenle yaşananlarda sorumluluğu olanlarla hesaplaşma ve kayıpların akıbetine ilişkin hakikatin ortaya çıkarılması toplumsal onarım ve adalet mücadelesi için çok önemli.
Birleşmiş Milletler Kurumlararası Daimî Komitesi tarafından hazırlanmış Doğal Afet Durumlarında İnsanların Korunması ile İlgili IASC Operasyonel Kılavuz İlkeleri’ne göre, afetlerden etkilenenlerin haysiyet, hakikat, yakınlarının bedenlerinin bulunmasını istemek onların temel haklardır. Yakınlar, kayıpların akıbeti konusunda ve soruşturmaların işleyişi konusunda bilgilendirilmek zorundadır.
Hafıza Merkezi olarak depremden bu yana geçen 46 gün sonunda sevdiklerine halen ulaşamayan kişilerin yakınlarını bulabilmeleri, mağdurların zararlarının giderilmesi ve anlatılarının yeniden inşa sürecinde yer bulabilmesi için aşağıdaki adımların atılmasının önemini vurgulamak istiyoruz;
---
[1] Kayıp yakını ile görüşme. Özgür Sevgi Göral, Ayhan Işık, Özlem Kaya, “Konuşulmayan Gerçek: Zorla Kaybetmeler”, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2013, s. 70.