Ana içeriğe atla
Ana Sayfa
<< TÜM PROJELER

Çalınan Çocukluk

Başlangıç Tarihi: 01.03.2023

Bitiş Tarihi: 31.12.2023

Çalınan Çocukluk

Hafıza ve cezasızlık üzerine dijital bir anlatı

Kürt meselesi Türkiye coğrafyasında Osmanlı Devleti’nin son döneminde merkezileşme politikaları ile birlikte başladı. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber kurumsal bir hal alan ve Kürtlerin sistemden dışlanıp, bireysel ve kolektif haklarının inkar edildiği bir sürece evrildi. Bununla beraber gelişen mücadeleler ve çatışmalar sonucu da bugünkü -aşamaya geldi.

1923: Osmanlı İmparatorlu’dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürtler anayasal olarak eşit vatandaşlık temelinde yerini alsa da, etnik ve kültürel hakları güvence altına alınmadı, similasyon politikalarıyla kimlikleri yok sayıldı.

1925: Cumhuriyetin ilanından sonra kültürel asimilasyona karşı merkezi hükümete yönelik ilk kitlesel isyan olan Şeyh Said isyanı gerçekleşti. Ayaklanmanın lideri Şeyh Said ve arkadaşlarının Diyarbakır kent meydanında idam edilmesi ve idam edilenlerin bir gün darağacında tutulup, daha sonra mezarları bulunamayacak şekilde gömülmesiyle sonuçlandı.

1938: 1938 yılında Dersim Katliamı ile beraber Kürtlerin dirençleri kırıldı ve isyan hareketleri son buldu.

1960’lar-1970’ler: Uzun sessizlik yıllarından sonra Kürt hareketi tekrar güç kazandı ve Türk siyasi akımlarından ayrışarak 1970’lerin sonunda PKK örgütü kuruldu.

1980: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önceki iki darbeden daha kanlı ve daha uzun süren bir darbe gerçekleşti. Özellikle Kürt siyasi tutsaklara yapılan sistematik işkencelerin ve ağır insan hakkı ihlallerinin merkezi olan Diyarbakır Cezaevi, PKK’nin tabanını genişletmesine ve Kürt meselesinin yoğun biçimde gündeme gelmesine sebep oldu.

1990’lar: PKK ve güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar 1990’lı yıllar boyunca giderek arttı, milyonlarca Kürt zorunlu göçe tabi tutuldu. Sistematik olarak zorla kaybetmeler dahil çok çeşitli ve boyutlu insan hakkı ihlalleri yaşandı.

2013-2015: 21 Mart 2013'te, PKK lideri Abdullah Öcalan ile hükümet arasındaki görüşmelerden aylar sonra, Abdullah Öcalan'ınPKK silahlı güçlerinin Türkiye topraklarından çekileceğine dair mektubu Diyarbakır'da Newroz alanında okundu. Bu mektupla birlikte 30 yıllık çatışmalardan sonra, barış görüşmelerinin yapıldığı iki yıllık çatışmasızlık dönemi başlamış oldu.

2015-2016: 2 yıl süren barış görüşmelerinden sonra, 2015’te,çatışmalar tekrar başladı. PKK’nin özyönetim ilanları ile birlikte, 1990’lı yıllardan farklı olarak, çatışmalar kentlerde yoğunlaştı. Bazı ilçelerde üç aydan daha uzun süren sokağa çıkma yasakları uygulandı. Onlarca insanın hayatını kaybettiği bu çatışmalarda, kültürel miras alanları sayılacak tarihi mekanlar da dahil, bir çok yerleşim alanı yıkıldı, tahrip edildi.

Kürt meselesinin son 20 yıllık zaman diliminde, çocukların yaşam hakkı ihlallerinde devletin sorumluluğunun ne düzeyde olduğunu ve Kürt çocuklarının hedef alınma biçimlerine dair birkaç örnek.

 

 

harita
Kürt meselesinin iki dönemine (1990’lar ve 2015-2016) özellikle vurgu yapmamızın sebebi bu anlatıda hikayeleri verilen çocukların ve ailelerinin çoğunlukla birden fazla göç hikayelerinin olmasıdır. Bu iki dönem Kürtlerin zorla göç ettirildiği dönemleri kapsıyor. Aynı zamanda Helîn ve Rozerîn’in de öldürüldüğü 2015-2016 yılları da, 1990’lı yıllardan farklı olarak özyönetim ilanları sonrası kentlerde çatışmaların yoğunlaştığı ve birçok hak ihlalinin olduğu yıllar olarak kayda geçti.

 

 

2006 | Diyarbakır Olayları: 24 Mart 2006 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Muş kırsalında gerçekleştirilen askerî operasyonda 14 HPG mensubunun kimyasal silahla öldürülmesi sonucunda 6 HPG'li için Diyarbakır'da cenaze töreni düzenlendi. Törene polis ekipleri müdahale etti. Kısa sürede tüm şehre ve bölgeyeyayılan olayların ardından Diyarbakır'da 5'i çocuk 10 kişi, Mardin'de 2 kişi ve Batman'da 1 kişi, polisin kullandığı mermi ve gaz bombalarından dolayı hayatını kaybetti. Birçok çocuk da yaralandı. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kadın da olsa çocuk da olsa güvenlik kuvvetlerimiz gereğini yapacaktır” sözleri ile çocukların yaşam hakkı ihlallerini meşrulaştırması tepki çekmişti.

2011 | Roboski Katliamı: 28 Aralık 2011'de Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 17’si çocuk 34 kişi hayatını kaybetti. Ölen kişilerin sınır ticareti yapmak için köy kırsalından Irak'a geçmeye çalışan köylüler olduğu anlaşıldı. Olay, yoksul dağ köylerinde yaşayan Kürt çocukların eğitim başta olmak üzere birçok haktan mahrum kaldıklarını, sınır ticareti gibi zorlu ve tehlikeli işlerde de en önde olduklarını gösterdi.

2015-2016 | Özyönetim İlanları: TİHV raporuna göre, çözüm sürecinin bitip çatışmaların başladığı Ağustos 2015’ten 2016 yılının Ağustos ayına kadar Diyarbakır’da 11 çocuk; Hakkari’de 1 çocuk; Şırnak’ta 63 çocuk; Mardin’de 2 çocuk olmak üzere en az 77 çocuk öldürüldü. Bu çocuklar; havan topları, roket mermileri, bomba patlamaları, zırhlı araç çarpması ve ateşli silahlar sonucu öldürüldü. Sadece 23 Ocak -11 Şubat 2016 tarihleri arasında Cizre’de üç binanın alt katında yaşanan toplu ölümlerde en az 31 çocuk hayatını kaybetti.

Kim bu çocuklar? Nasıl öldüler?


 

Rozerin'in fotoğrafı

Rozerîn

Rozerîn’in ailesi 1993 yılında Dicle’nin Herîdan köyünden, yaşadıkları baskılara dayanamayarak ayrıldı. 90’larda köyleri boşaltılan birçok Kürt ailesi gibi onlar da Diyarbakır’ın Sur ilçesine taşındı. Rozerîn 1999 yılında ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Kalbinde ritim bozukluğu için babasının tabiriyle “el bebek gül bebek” büyütüldü. Sanatın birçok alanına, özellikle fotoğrafa ve şiire büyük bir ilgisi vardı. Rozerîn’in sanatsal yönünü ailesinin büyük bir özenle sakladığı ve içinde yazılar, resimler ve fotoğrafların olduğu bir dosyadan anlayabiliyoruz. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağının sürdüğü 8 Ocak 2016’da, 17 yaşındaki Rozerin Çukur keskin nişancı tarafından başından vurularak katledildi. Cenazesi ailesine 5 ay sonra teslim edildi.

Okuma hasreti çok vardı içimde, bu sebepten Rozerîn’i okuttum. Rozerînim büyüdü bana da öğretti, yani beni kültürlü etti. Türkçeyi bile doğru dürüst ondan öğrendim 
Rozerîn'in annesi

Nihat

1993 yılında köy boşaltmaları sonucu Cizre’ye yerleşen Kazanhan ailesinin dördüncü çocuğu olarak 2003 yılında dünyaya geldi. Çözüm sürecinin çeşitli engellerle karşılaştığı ama hala devam ettiği 2015 yılının 14 Ocak günü evinin yakınında arkadaşlarıyla oynayan Nihat’ın yere yığıldığı görüldü. Bir kamyonetin kasasında hastaneye yetiştirilmeye çalışılan 12 yaşındaki Nihat kurtarılamadı. İçişleri Bakanı ve Başbakan "Polisler kesinlikle o esnada olay yerinde değillerdi" dedikten bir gün sonra görüntüler ortaya çıktı. Görüntüler net bir şekilde polisin, hedef gözeterek, çocukların üzerine toplumsal olaylarda kullanımı yasak olan silahla ateş açtığını gösteriyordu. Ses kayıtlarında zırhlı aracın içindeki polislerin rahat tavırları, çekirdek çitlemeleri açıkça belli oluyordu.

Okul okuyordu, başarılı da bir çocuktu yani. O dönem de zaten o günde olay olduğu zaman yeni okuldan geliyordu. Eve geldiği zaman, o zaman annesini görmedi. Annesi hastaneye gitmişti. O da hemen bizim evin arkasında oyun oynamaya gitti…
Nihat'ın babası

Nihat'ın fotoğrafı
Helin'in fotoğrafı

Hêlîn

12 Ekim 2015 tarihinde, sokağa çıkma yasağının uygulandığı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde annesi ile birlikte fırına gitmek üzere sokakta bulunan 12 yaşındaki Hêlîn Hasret Şen, Kobra tipi zırhlı araçtan edilen ateş sonucu başından vuruldu ve hayatını kaybetti. Hêlîn Hasret Şen’in bedeni, aralıksız ateşe devam edilmesi yüzünden sokaktan alınamadı ve yaklaşık bir saat sonra hastaneye kaldırılabildi.

Çünkü kızım yaşamadı ki ben onun karakterini, onu yaşantısını öğrenemedim ki. Sadece çocukluğunda 12 yaşında kaldı. Hêlîn şuan yaşasaydı 21 yaşında gencecik bir kız olacaktı ya…
Hêlîn’in annesi

 

 

Mehmet

16 aylık Mehmet Uytun Şırnak’ın Cizre ilçesinde evlerinin balkonunda annesinin kucağındayken 9 Ekim 2009 günü yaşanan protesto gösterileri sırasında, başına gaz fişeği isabet etmesiyle ağır yaralandı ve kaldırıldığı Diyarbakır Devlet Hastanesinde 10 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 19 Ekim 2009 günü yaşamını yitirdi.

Mahkeme 13-14 yıldır devam ediyor. Katilimiz belli… Davacısıyız. Oğlumuzu annesinin kucağında öldürdü. Dışarıda olsa derdik, aşağıda olsa neyse derdik. Ama balkonda annesinin kucağında resmen nişan alıp öldürdü. 
Mehmet’in babası

Videolar


 

 

 

Cezasızlık, en yalın ifadeyle, yaşanan bir hak ihlalinin soruşturmasının, faillerinin bulunmasının, yargılanmasının ve cezalandırılmasının, suçtan mağdur olanların tazmin edilmesinin söz konusu olmamasıdır. Burada altı çizilen konu devletin sorumluluğudur. 

Cezasızlık günümüzde her ne kadar kadına yönelik şiddet, iş kazaları, nefret suçları ve yolsuzluk gibi başlıklara kadar geniş bir yelpazede kullanılıyor olsa da, kavram uluslararası literatürde “ağır ihlaller” bağlamında gündeme gelmiştir. Bu yüzden cezasızlıkla bağlantılı önemli kavramlardan biri “ağır ve ciddi insan hakkı ihlalleri”dir.

Yasemin Soydan

Xemgîn Görücü

Medzan Nakçi

Kararlar / Ailelerin Talepleri


 

Rozerîn Çukur

Rozerîn’in davasının bu anlatıda bahsedilen diğer çocukların davasından bir farkı var. Rozerîn’in ailesinin bütün başvurularına rağmen, terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verilirken, üst mahkemelere yapılan başvurular ise reddedildi. Başvuruların reddedilmesi üzerine, ailesi “yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle 18 Kasım 2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. soruşturma dosyasında bulunan evraklardan Rozerin Çukur’un “silahlı örgüt üyesi olduğu” ve “silahlı eyleme katıldığına” yönelik herhangi bir delilin olmadığına vurgu yapıldı. Başvuruyu kabul eden AYM, Adalet Bakanlığı’ndan görüş istedi. Adalet Bakanlığı’nın cevabı şu şekilde;

“(..) ‘Bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması’ hükümleri çerçevesinde ülkenin bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğüne karşı faaliyet yürüten, ülkenin sivil ve askeri hedeflerine karşı saldırılar düzenleyen, yasa dışı faaliyetlerde bulunan ve operasyon sonucu ölü ele geçirilen, birden fazla argümanla BTÖ mensubu olduğu ispatlanan şahsın ölümünün yaşam hakkının ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği düşünülmektedir”

Neden yani? Ben bunun meydana çıkmasını istiyorum. Kimler yaptı? Kimler niye öyle yaptırdı? Niye o kadar suçlandık? Ya yavrumuz öldü, ciğerimiz öldü. Silah almadık kimseyi cephe tutmadık yalnız dedik cenazemizi alıyoruz. Niye o kadar hakaretlere uğradık? O kadar mahkemelere uğradık, benim üç mahkemem var. O zaman üç sefer beni devlet gözaltına aldılar. Bir şey yapmadık cenazemizi istedik. Cenazemizi istedik. Bilmiyorum ben bu bütün bize yapan halka yapılan haksızlıkların meydana çıkmasını istiyorum.

Niye bu polis hala dışarıda geziyor? Yok polistir tamam ama cezasını çeksin yani. Polis bizi korumakla görevli değil mi? Bizim çocuklarımızı öldürmekle mi görevlidir. Nasıl olsa benim, eşimin, çocuklarımın psikolojisi bozuldu. Zaten Nihat’ı tek öldürmedi biz hepimiz ölmüşüz yani.

 

Nîhat Kazanhan

11 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşen 12. duruşmada,sanık Mehmet Nurbaki Göçmez’in olası kast ile kasten öldürme suçunu işlediğinden bahisle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi, bu cezanın haksız tahrik altında işlenmesi ve tanığın iyi halli olması nedeniyle indirim yapılarak nihayetinde 13 yıl 4 ay hapis cezası verildi. Kesinleşen karar gereği hükümlü hale gelen sanık polisin hapis cezasının infazı devam ederken 2020 yılında yaşanan Covid-19 pandemisi nedeniyle ceza infaz kurumlarından izinli ayrılma düzenlemesinden faydalanan sanık tahliye edildi.

Aile Anayasa Mahkemesine başvurdu ve mahkeme anayasada düzenlenen yaşam hakkının ihlal edildiğine hükmetti. Sonrasında devam eden mahkeme sürecinde sanık polisin hiçbir duruşmaya katılmaması üzerine ailesi kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle hakkında kırmızı bülten çıkarılmasını talep ettiyse de, talepleri mahkeme tarafından birçok kez reddedildi.

 

 

Hêlîn Hasret Şen

Mahkeme, sanığın suçu taksirle işlediğine kanaat getirerek 5 yıl hapis cezası verdi. Suçun bilinçli taksirle meydana gelmesi nedeniyle cezayı 7 yıl 6 aya çıkardı. Verdiği 7 yıl 6 ay hapis cezasında “iyi hal indirimi” uygulayan mahkeme, sanığın cezasını 6 yıl 3 aya indirdi. Mahkeme sanığın tutuklanması talebini reddederek, hakkındaki adli kontrol tedbirinin ise devamına karar verdi.

Düşünüyorum. Ben çocuğumla vakit geçirebiliyor muyum? Benim kızımı katleden insan çocuğuyla vakit geçiriyor. Benim kızım yemek yiyebiliyor mu? O, yemek yiyor. Benim kızım gezebiliyor mu, o geziyor, tozuyor. Benim kızım nefes alabiliyor mu? O, alıyor ve her yerde dolaşıyor. Bir nebze adalet yerini bulsa, cezasını almış olsa benim gönlüm rahat olacak. En azından bileceğim ki dört duvar arasında cezasını çekiyor. Ki bunu benim istememem gerekiyordu.

Mahkeme 13-14 yıldır devam ediyor. Katilimiz belli, davacısıyız. Oğlumuzu annesinin kucağında öldürdü. Dışarıda olsa aşağıda olsa neyse derdik ama balkonda annesinin kucağında resmen nişan alıp öldürdü. Devletin gereken cezayı vermesini istiyoruz. Onun davacısıyız.

 

Mehmet Uytun

14 Eylül 2023 günü görülen son duruşmada, sanık Hakan Alkan’ı üzerine atılı taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu işlediği sabit olduğundan 3 yıl hapis cezasına mahkum etti, ardından sanığın dikkat ve özen göstermesinin gerekli olması ve görevi gereği kendisine zimmetlenmiş tamburlu bomba atar ile dikkatsiz ve tedbirsiz bir şekilde ateş ederek Mehmet Uytun’un ölümüne sebep olması nedeniyle hapis cezası 1/3 oranında artırılarak 4 yıla çıkarıldı ve son olarak sanığın yargılama sürecindeki olumlu davranışları lehine takdiri indirim sebebi kabul ederek hapis cezası 3 yıl 4 aya indirildi.